AB, bir yandan Kıbrıs’ın bölünmüşlüğüne dayalı statükoyu ve bunun yarattığı sonuçları kabul etmediğini, öte yandan da çözümün BM kararları çerçevesinde olması gerektiğini her fırsatta açıklamaktadır.
Bu yaklaşım, her iki toplum içinde maceracı arayışlara yönelen kesimler dışındak, herkesi, en azından minimum düzeyde tatmin edebilecek bir içeriğe sahiptir.
Kimileri, bilinen nedenlerden ötürü, AB’nin tarafsız olamayacağını ilan edip Kıbrıs’ın iki bölgesini birleştirme sürecinde uygun bir psikolojik ve siyasal zemin sunan AB üyeliğinin önemini inkar etme eğilimini gizlemiyor.
Ama, AB’nin Hellim/Halloumi’yle ilgili kararı, birliğin Kıbrıs’ta siyasal ve ekonomik istikrar için oynayabileceği rolü yeniden hatırlatmıştır.
2004 yılında AB Komisyonu’ tarafından kabul edilen Yeşil Hat Tüzüğü sayesinde Kıbrıs’ın iki bölgesi arasında ticaret olanaklı hale gelmiş, ama süt ve süt ürünleri bu tüzük kapsamı dışında tutulmuştu.
Hellim/Halloumi’nin, AB tarafından Kıbrıs’ın tümüne ait bir ürün olarak tescil edilmesini ve Yeşil Hat Tüzüğü’nde yapılan değişiklikle, bu ürünün güney üzerinden AB pazarlarına erişiminin yolunun açılmasını bir ‘milat’ olarak niteleyen CTP Girne milletvekili Fikri Toros’la bu konuyu konuştuk.
Yeşil Hat ve Mali Yardım Tüzükleri’nin uygulama süreçlerini, özellikle Kıbrıs Türk Ticaret Odası Başkanlığı döneminde yakından izlemeye başlayan ve Hellim/Halloumi’nin coğrafi tescilinin gerçekleşmesini bir muhalefet milletvekili olarak takip eden Fikri Toros, ‘Kıbrıs’ın bir bütün olarak AB üyesi olduğu’ gerçeğinin altını çiziyor.
Bundan sonra yazacaklarım, Dr. Okan Dağlı’yla birlikte Salamis Tartışmaları’nda konuk edip sohbet ettiğimiz Sayın Fikri Toros’un dile getirdiği ve tümüne katıldığım görüş ve yaklaşımları, gerek doğrudan gerekse dolaylı olarak içerecektir.
Fikri Toros, Kıbrıs’ın kuzeyinde önemli ve ‘kültürel bir süt ürünü’ olan Hellim/Halloumi’nin AB’ye ihracatının ilk adımını oluşturan coğrafi tescil sürecini anlatırken, omuzlarındaki bir yükten kurtulan bir insanın rahatlığı içindeydi. Ama önümüzdeki sürecin zorluklarını da gizleme kolaycılığına kaçmadan, kuzeyi bekleyen sorunları ve ödevleri hatırlatırken biraz endişeliydi.
Artık kuzey, tescilde belirlenmiş niteliklere sahip olan hellimi, AB tarafından belirlenen sağlık ve hijyen standartlarında ürettiği zaman, AB pazarına erişimi önünde herhangi bir engel kalmayacaktır.
Fikri Toros bu ‘istisnai uygulama’ sayesinde, kuzeyin ‘hellim ürününün gerçek değerine ulaşacağını, bunun da sektörün AB standartlarını yakalaması yönünde şimdiden güçlü bir teşvik oluşturacağına inanmaktadır. Dahası, kuzey Kıbrıs limanlarından AB dışındaki ülkelere yapılan hellim ihracatının devam etmesinde de engel olmayacaktır.
Onun deyişiyle Kıbrıs Türk toplumunun ‘şimdiye kadar ortaya koyduğu çözüm iradesi’ bu adımın atılmasına zemin hazırlamıştı. Bu nedenle olacak ki, önemli bir uyarıyı da bilinçli bir üslupla eklemeyi ihmal etmiyor:
‘İki devletli çözüm modeli imkansız, AB bunu kabul etmiyor ve etmeyecektir. Herkes hesabını buna göre yapmalıdır.’
AB, Kıbrıs Türk toplumuna dönük halen devam edegeldiği güçlü sempatisi nedeniyle Yeşil Hat ve Mali Yardım tüzüklerini yürürlüğe koyarak Kıbrıs’ın kuzeyinin ekonomik ve sosyal kalkınmasına destek olmaya çalışmaktadır.
Fikri Toros, bu tüzüklerin ayni zamanda Kıbrıs Türk toplumunun ‘AB’ye entegre edilmesi’ ve ‘kapsamlı çözümün teşvik edilmesi gibi amaçlarının bulunduğunu’ vurguluyor.
Fikri Toros Hellim/Halloumi’nin coğrafi tescilinin tamamlanmasının anlamını yalın ifadelerle anlatıyor:
‘1 Ekim 2021 tarihi itibarıyla Kıbrıs dışında herhangi bir ülkede, Hellim/Halloumi ismi altında bir ürün üretilemeyecek ve AB pazarlarında satılamayacak.’
Diğer bir deyişle, Hellim/Halloumi ismi altında üretim sadece Kıbrıs’ın güneyinde veya kuzeyinde olabilecek ve AB pazarına girebilecektir.
Yani Hellim/Halloumi bölünmüş Kıbrıs adasını birleştiriyor!
Hellim/Halloumi ismi altında anılan ürünün taşıyacağı özelliklerin AB tarafından tesbit edildiğini ama bunun için 2014 yılında başlayan bir geçiş sürecinin öngörüldüğünü Fikri Toros’un açıklamalarından anlıyoruz.
Hellim üretiminde AB standartlarını yakalamak sadece kuzeyin ihracat olanaklarını artırmakla sınırlı kalmayacaktır. Ayni zamanda, halkın, AB sağlık ve hijyen standartlarında üretilmiş bir ürünü tüketmesi de sağlanmış olacaktır.
Benzer bir yaklaşımla tüm süt ürünlerinde AB standartlarına erişmeyi niçin gündeme almayalım?
Zaten Kıbrıslı Türklerin de beklentisi, AB üyeliğinin nimetlerinden yararlanmak ve bu yolla toplumsal eksikliklerin tamamlanmasıdır.
Sağlıklı beslenme herhalde bu beklentilerin ön sıralarında durmaktadır.
Fikri Toros, AB standartlarını yakalamak için kuzeyi bekleyen zorlu sürece işaret ediyor.
Kuzeyde üretilen hellimin AB pazarına ulaşması için ‘topraktan sofraya uzanan bir dizi çalışma gerekiyor.’
Yani hayvan yeminin üretilmesinden başlayıp, üretim, ambalaj, depolama ve ulaştırma süreçlerinin bir dizi AB standardına göre düzenlenmesi gerekiyor.
Peki, ortaya çıkan bu olanak hükümet edenler tarafından nasıl değerlendirilmektedir?
En başta tarım bakanlığının bu konudaki tutumu nedir?
Fikri Toros, hükümetin konuyla ilgili olumlu bir yaklaşıma sahip olduğunu, tarım bakanı Nazım Çavuşoğlu’nun ve bakanlığın ise durumun farkında olup, AB standartlarının yakalanması yönünde hareket ettiklerini aktarıyor.
Peki, dışişleri bakanı Tahsin Ertuğruloğlu’nun hellim konusuyla ilgili olarak ‘oyuna geldik’ söylemini nasıl anlamamız lazım?
Her ne kadar da sayın bakan ‘sürece engel olma niyetim yok’ mealinde konuşsa da, hellimin coğrafi tescili ve hellim ihracatının gerçekleşmesi için AB ile kurulması gereken ilişkiden rahatsız olduğu anlaşılıyor.
Fikri Toros, ‘oyuna geldik’ söylemini tehlikeli buluyor.
Bunun çözümsüzlük siyasetinin bir yansıması olduğuna ve Kıbrıslı Türklere fayda sunmadığına inanıyor.
Hellim ihracatıyla ortaya çıkacak ‘imkanın kullanılması için’ Kıbrıs Türk tarafının ‘müzakerelerde doğru zemine yönelmesi gerektiğini’ vurguluyor.
Fikri Toros’un haklı olarak dile getirdiği tüm uyarıların dikkate alınacağını ummak istiyoruz!
Yoksa, ‘Kıbrıs AB üyesi olursa tepkimiz sınırsız olur’ söyleminden sonra kaybedilenlere, bir de, ‘egemen eşitlik’ ya da ‘KKTC temelinde çözüm’ ısrarıyla kaybedilecek olanları eklemek zorunda kalacağız.