Yeşil Hatla bölünmüş Mutallodan hatıralar

1959 yılında Kasaba-Baf’ta dünyaya gelen Tacan Öncül, 1974 yılında babasının soğukkanlı bir infazla öldürülmesini hiç unutmamış, unutamamış... Bir gün beni arıyor ve babası İzzet Pamukoğlu’yla bir grup başka Kıbrıslıtürk’ün başına gelenl

 

 

 

1974 yılında soğukkanlı bir infazla öldürülen İzzet Pamukoğlu’nun kızı Kasaba-Baflı Tacan Öncül anlatıyor...

 

“Yeşil Hat”la bölünmüş Mutallo’dan hatıralar...

 

1959 yılında Kasaba-Baf’ta dünyaya gelen Tacan Öncül, 1974 yılında babasının soğukkanlı bir infazla öldürülmesini hiç unutmamış, unutamamış... Bir gün beni arıyor ve babası İzzet Pamukoğlu’yla bir grup başka Kıbrıslıtürk’ün başına gelenlerin yazılmamış olduğunu anlatıyor...

“Emin misin?” diyorum, “Ulus Irkad’ın yakın zamanda Baf çarpışmalarıyla ilgili kitabı yayımlandı...”

“Yok” diyor... “Eminim...”

Onunla buluşuyoruz ve Tacan bana babasının başından geçenleri, bu soğukkanlı infaz sonucunda babasının öldürülmesiyle birlikte ailesinin yaşadığı acıları anlatıyor...

Onunla röportajımız şöyle:

 

SORU: Tacan kaç yaşındasın?

TACAN ÖNCÜL: 1959 doğumluyum, Kasaba-Baf doğumluyum. Üç kızkardeşiz, ablam Nalan, ortanca ben Tacan ve küçüğümüz Gülcan... Annemin adı Aysel Pamukoğlu, babam polis olduğu için 1960’ta soyadı aldıydık. Bizim hep soyadlarımız Pamukoğlu’dur. Babamın adı İzzet Pamukoğlu... O da Baflı’ydı. Annem da Baf köylerindendi.

 

SORU: Neler hatırlan Baf’tan, küçüklüğünden? Mesela 1963’lerden...

TACAN ÖNCÜL: 1963’ten evvel karışığdı Baf... Ben hatırlamam ama annemin söylediği, Nalan’ın söylediği, Kurtuluş Lisesi vardı, o taraftaydı evlerimiz. 1963 olaylarından sonra Mutallo bölgesine geldik, diğer Kıbrıslıtürkler gibi... 1963 olaylarını hiç hatırlamam çünkü ben 1963’te Kıbrıs’ta değildim. Küçükken çocuk felci geçirdiydim, tedavi için İngiltere’deydim, halamın yanında. Onun için 63 olaylarını bilmem... 1964’te falan döndüydük... 1964’ten da bir şey hatırlamam. Geldim ben, ilkokul 1’e başladıydım. Öyle hatırlarım...

 

SORU: 1964’te hamile bir Kıbrıslırum kadın, oğluyla birlikte taksiyle hastaneye doğum yapmaya gidiyordu, bazı Kıbrıslıtürkler onu öldürdüydü... Bunun üzerine bazı Kıbrıslırumlar da Kıbrıslıtürkler’e saldırdıydı ve onlar da öldürdüydü...

TACAN ÖNCÜL: Hiç hatırlamam ben onları... Yalnız 59 yılında veya 63’ten sonra bazı şahısların ara ara öldürüldüğünü bilirim Baf’ta ama detaylarını bilmem... Küçüktüm, belki söylerlerdi ama... Şunun farkındayım ama şimdi şimdi farkediyorum: O kapalı toplum... Olaylar hiçbir zaman konuşulmazdı, tabuydu... Hiçbir zaman konuşulmazdı. Ben onun da etkisindeydim... Babamın olayında da böyle bu... 1975’te buraya geldiğimizde babamın olayına sanki da bir sünger çektik, kendi aramızda da konuşmazdık... Zannedersam toplumun genel bir psikolojik yapısıydı bu... İşte neydi? Bu kapıların açılması bir da zannederim senin yazı dizilerin bayağı etkili oldu bu konularda, insanlar başladı konuşsun... Toplumdaki bu suskunluğu senin yazı dizilerin bayağı etkiledi ve konuşmaya başladılar...

 

SORU: Geçen akşam mesela bir film seyrettim, 1970’te Brezilya’da geçen bir olaydı ve filmi 2006’da yapıldı... Belli bir süre geçtikten sonra daha objektif bakabilir insanlar, o tabular da yıkılır, aşınır ki insanlar daha rahat konuşabilsin... Babanız polisti...

TACAN ÖNCÜL: Polisti babam... Babam İngiliz döneminden polisti, mesela 1954’te Panaya’da polislik yaptı babam. 1960’ta Cumhuriyet kurulunca, otomatikman Cumhuriyet polisi oldu. 1963’te iki toplum ayrılınca, Kıbrıslıtürk toplumunun polisi oldu... Hep Kasaba’da yaptı polisliğini babam... Kabul etmedi Baf dışında görev yapmayı çünkü halam, nenem hep Kasaba’daydı...

 

SORU: O “kapalı toplum hayatı”ndan neler hatırlan Tacan?

TACAN ÖNCÜL: Mesela 1972’lere kadar, Rum tarafına geçilmezdi pek... 1963’lerden sonra Mutallo bölgesine bir “Yeşil Hat” çizildiydi – Limasol gibi değildi Baf, “Yeşil Hat” vardı... O “Yeşil Hat”tın içinde kalırdık... Rum tarafına alışverişe giden aileler vardı, biz gitmezdik. Hatta mesela o Baf Kalesi’nin olduğu yer... Çok az giderdik oraya çünkü gittiğimizde bile, babam bizi bir gezdirirdi, “Çokluk Türkçe konuşmayın” derdi...

 

SORU: Belki baban polis olduğu için mimlenmiş birisiydi, ondan çekinirdi belki...

TACAN ÖNCÜL: Mimlenmişti... 74’ten sonra annem söylediydi bunu bize, o dönemler tehdit aldıydı babam ve çekinirdi Rum tarafına gitmeye. Babam sivil polisti yani CID’ydi, sürekli köylere giderdi, İngilizcesi iyiydi, Rumcası iyiydi, fotoğrafçılığı vardı ve pek çok olaya babam giderdi, Kıbrıslıtürk polisi olarak. Bir da bizim özel arabamız olduğu için... Çünkü Baf’ta sayılıydı özel araba, köylere giderdi... Morris idi, kaplumbağa Morris’lerden... Yeşildi... Son değiştirdiydi ve Galant aldıydı, 1972’ydi veya 1973’tü... Çok giderdi babam... Ansızın gece aranırdı – tabii bize işlerini anlatmazdı. “Teşkilat” işi da muhakkak vardı çünkü eniştemler benim Limasol bölgesinde, hepsi teşkilattaydı. Büyük bir olasılık “Teşkilat” işleri da vardı ama ben bilemeyeceğim çünkü babam bize anlatmazdı. Eniştem, Salih Terzi, Tezer Akansoy’un babası... Teyze çocuklarıyız biz... Salih Terzi Leymosunlu’ydu, teyzemler Limasol’a evlendiydi... Eniştemler Limasolluydu...

 

SORU: 1972’lere kadar dedin...

TACAN ÖNCÜL: Mesela Lefkoşa’ya gelirdik, babamın arabasıyla, akrabalarımız vardı çok, gelirdik ve bir hafta kalırdık, akrabaları dolaşırdık, gene babamın arabasıyla dönerdik. Ama dikkat ederdik yolda falan durmayalım, yani alış-veriş, o tür şeyler hiç yapmadık. Çok iyi hatırlarım... Bir tek mesela babamın 63’ten sonra Rum tarafında kalan dükkanları vardı, onlar kiradaydı. Arada bir giderdi oraya, hani yenilemek gerekirse bir şey, onları yenilerdi. Babamın dayısı vardı, o giderdi, kiraları o alırdı. Yorgancı Mehmet... Biz hep Yorgancı Dayı derdik kendine, zamanında yorgancılık yapmış, biz yetiştiğimizde dayım çalışmazdı... Baf’ın simgelerinden biriydi, her gün karanfili vardı göğsünde...Askılı pantolonlar giyerdi, dolaşırdı böyle. Ulus Irkad birkaç yazısında ondan bahsetti... Çok espirili biriydi, hatta onun öykülerine çok meraklıdır şimdi Maraş’takiler, Baflılar Maraş’ta toplandı ya, çok hikayeleri vardı, toparlayıp da yayımlamak isterlerdi...

 

SORU: Ulus Irkad kaleme aldıydı hikayelerini, yayımladıydık...

TACAN ÖNCÜL: Evet... 1972’de biraz rahatlama olduydu ama hiçbir zaman o taraftan öyle alış-veriş yaptığımızı hatırlamam... Biraz daha dikkatliydik her zaman...

 

SORU: 1974’ten neler hatırlan?

TACAN ÖNCÜL: 1974’te 15 yaşındaydım. Bizim ev Rum bandabuliyası var, onun dibindeydi. “Yeşil Hat”tın üstüydü son kaldığımız ev, kiradaydık biz... Obir tarafta babaannemin evi vardı... Evlendiklerinde gene kiradaydılar. Babamın arsası vardı, ev yapmayı düşünürlerdi, yapamadılar, bu tarafa geçtiler. Hatta o arsayı istedik satalık ve Türk bölgesinde ev alalım, TMT müsade etmediydi hatırladığım, konuşulanlar öyleydi... “Türk malları satılmasın” diye konuşulurdu... Sonuçta biz kiradaydık, Türk tarafında kaç sene...

1974’ten hatırladığım, darbenin olacağı istihbaratlarla bilinirdi, hatırladıklarımla şimdi bildiklerimi değerlendirdiğimde... Gelip bizim eve mevziler kurdulardı, mücahitler geldiydi... Hatta bizim evin altı ambardı, üst kattı bizim. Rum tarafına olan tarafına kum torbaları koydulardı. Ön tarafı Rum tarafına baktığı için bize tahta bir merdiven koydulardı, arka taraftan komşunun evine inip daha iç kesimlere gidilme imkanı olduydu... Mücahitler da nöbete oradan gelirlerdi. Türkler’in kaldığı evler vardı, böyle han gibi evler... Onların damına uçaklara sınırlar belli olsun diye, uçaklar için özel flamalar koydulardı...  Çok meraklıydık çünkü sorardık, “Uçaklar geldiğinde buranın Türk bölgesi olduğu anlaşılsın diye bu flamaları koyduk” derlerdi. “Bombalamasınlar diye” dendiydi bize. Darbe olduğunda Baf’ta çok çarpışma olmadıydı... Hatta Mavrali bölgesi vardı, birkaç tane Makariosçu Rum’un Türk bölgesine sığındığı söylenirdi o zaman... Sığındılardı... Ondan sonra 20 Temmuz’a kadar hep biz o evde kaldık ama mücahitler de kaldı. Limasol’daki teyzemin oğlu bizdeydi, Ayşe teyzemin oğlu Necip bizdeydi, Pembe bizdeydi... Darbe olmadan bir önceki gün babam Pembe’yi otobüse koyup Limasol’a gönderdiydi, demek ki isihbarat alındıydı ki darbe olacak. Necip çalıştığı için Baf’ta gitmedi, bizimle kaldı. Darbe günlerini birlikte yaşadık, o da bizim evdeydi. Darbede bizim evdeydi babam, dolaşırlardı ama sonuçta eve dönüp yatırdı. Daha doğrusu mücahitlerle birlikte otururdu.

Darbeden sonra bir iki gün böyle gidiş-gelişler olduydu, babam o gün Necip’i da yolladı Limasol’a, “Git” dedi “da bu iş kızışacak...”

Ama darbede Baf’ta çok şiddetli çarpışmalar olmadı, ilk günü hatırlarım, ilk gece böyle silah sesleri duyduyduk, ondan sonra bir şey olmadı yani, sakindi 20 Temmuz’a kadar...

20 Temmuz’da, çıkarma olduğunda bizi uyandırdılar ve dediğim gibi arka taraftan içlere gidin dediler. Birkaç yol arkada Karagözlü dedikleri birisi vardı, onun evine gittiydik biz, babam sanırım “Oraya gidin, orada kalın” dediydi. Babam da mevziye gitti. Baf’ta zaten çarpışmalar bir gece sürdü. 20 Temmuz gecesi ve ertesi günü teslim olduk...

Teslim olundu, kaldığımız evdeki insanlar – sanırım Karagözlü’ydü – hatırlamam... Ulus’un nenesi Ayşaba gelmiş... Bir karmaşa hatırlarım o teslim olduğumuz dönem... Bir haber geldi, futbol sahasına gidilsin, orada toplanılacak. Futbol sahası da Türk bölgesindeydi.

O arada biz babamı aradık, babam yok... Herkes bir yere gelir ama babam yoktu. Annem, “Babaannenizin evine gideceğim, bakayım babanız oradaysa, siz bu evde bekleyin bizi” dedi. Ve annem gittiğinde, o mevzidekilerine haber ulaşmadı. Annem gittiğinde bağırdı kendilerine “Hemen” dedi mücahitlere “çıkarın kıyafetlerinizi! Teslim olduk, Rumlar girdi, siz ne yaparsınız burada?”

Ve babam geldi bizimle birlikte, oradaki mücahitler da dağıldı, hep birlikte sahaya gittik... O dağınıklığın içinde sahaya gittik... Annem, babam, biz sahaya gittik. Anneannemin evi farklı yerdeydi, ondan sonra onlar da geldiydi.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Arşiv Haberleri