Hasan Karlıtaş
1935 senesinde Süleyman Nasip, Lefke hakkında şöyle yazar;
Karadağ’ın eteğine uzanmış,
Akdeniz’in kucağına yaslanmış
Cennetten bir köşedir,
Şirin güzel Lefke
Portakallar, mandalinler,
İnsana hayat veren,
Hep onlar.
1935’den günümüze geçen 84 sene sonra, Lefke’yi nasıl anlatabilirim diye düşündüğüm zaman aklıma şu cümleler geliyor; Lefke denilince aklıma, dağ ile deniz arasındaki eşsiz konum, yeşilin farklı tonları, rutubetsiz temiz hava, kışın akan dere, Osmanlı sivil mimarisine örnek teşkil eden cumbalı tarihi konaklar, yaşatılan kültür, ceviz, ceviz macunu hurma ağaçları ve portakal kokuları geliyor. Kasabanın her köşesini saran rengarenk çiçekler arasından süzülerek akan su evlekleri de, Lefke’ye ayrı bir hava ve tazelik sunuyor. Bu ne kadar büyük bir huzur! Adeta, masalla gerçek arasında yaşanan şairane bir harmoni ve güzellikler bütünlüğü…
Doğal doku yanında, kültürel ve tarihsel mirasın tanığı çok sayıdaki değer, kasabanın sessiz ve huzur veren atmosferi ile bütünleştiği zaman, ortaya tablo görünümündeki görüntüler çıkıyor. Tarihi bir kasaba kimliğindeki Lefke, geçmişten günümüze birçok farklı medeniyetin uğrak yeri olma özelliğini hiç yitirmedi. Özellikle, kasaba içerisinde yer alan Venedik, Osmanlı ve İngiliz Dönemini yansıtan mimari yapıların yaratmış olduğu ahenk, fazlasıyla etkileyici ve görülmeye değer…
LEFKE’NİN KLASİKLERİ: LEFKE YAFA PORTAKALI, CEVİZ VE HURMA
KIBRIS’ın en lezzetli portakalı, hiç tartışmasız, Lefke Yafa Portakalı. Biraz duygusal olacak ama galiba dünyanın da en güzel portakalı, Lefke Yafa Portkalı… Lefke ile özdeşleşen Yafa Portakalı, hurma ve ceviz ağaçları ile birlikte, Lefke’nin en önemli simgelerinden.
LEFKE’nin muhteşem üçlüsü olarak tabir edilen, Lefke Portakalı, Lefke Hurması ve Lefke’deki ceviz ağaçlarını, dünyanın başka hiçbir yerinde olmayan bir şekilde, Lefke’de aynı fotoğraf karesinde görmek mümkün. Lefke, soğuk iklimi seven ceviz ağacı ile sıcak yerlerin değişmezi hurma ağacını, aynı coğrafyada buluşturmayı başarabilmiş benzersiz bir tabiat harikası… Hele bir de Karşıyaka’dan Cittaslow Lefke’ye bakmak, anlatılmaz yaşanır denilen duygu ile örtüşüyor. Yakın geçmişte söylenen, aşağıdaki mani, yerel bir mani örneği olarak bence Lefke’ye dair çok şey anlatıyor :
Lefge’nin Portakalı
Hem bakır madenleri
Yüzü güler insanının
Olunca portakal ve furmaları.
AHMET VASIF BEY VE VASIF PALAS SİNEMASI
2019 senesinde, “Lefke Kent ve Arkeoloji Müzesi” olarak hizmete girecek olan, Lefke’nin mimari açıdan özellikli yapılarından, Vasıf Palas’ın hikâyesini öğrenmek için geçtiğimiz hafta özel bir araştırma yürüttüm. Fedai Öztoprak arkadaşımın tavsiyesi üzerine, Vasıf Palas’ın hikayesini dinlemek üzere, annesi Işın Öztoprak ile Gaziveren’deki evlerinde görüştük. Işın hanımdan aldığım bilgileri “Adres Kıbrıs” okurları ile paylaşmak istiyorum.
“Büyük dedem Ahmet Vasıf bey, aslen Solya köyündendi. Büyük dedem de, eşi de Lefke’nin köklü ailelerinden Binbaşı sülalesinden gelir. Vasıf Palas olarak bilinen binanın yapıldığı arazi, Ahmet Vasıf beyin, Lefkeli eşi Fatma Hasan Binbaşı’na aitti. Bina yapılmadan önce burası, “Harmanlar” olarak bilinen, ziraat yapılan tarla ve tarım arazisi idi. Büyüklerimizden öğrendiğim bilgiye göre bina, 1930’lu yıllarda sinema ve otel olarak inşaa edilmiştir. Halk arasında, sinemahane olarak bilinirdi. Sinema düşüncesi oluştuğu zaman, Ahmet Vasıf bey, görkemli bir girişe sahip olması için Dillirga Bölgesi dağ köylerinden, Rum taş oyma ustaları getirtmişti. Döneminin girişimci kişilerinden olan Vasıf beyin, evliliğinden dört tane kızı olur. 1883 senesinde Solya’da dünyaya gelen Ahmet Vasıf Bey, 10 Kasım 1941 tarihinde, henüz 58 yaşındayken Lefke’de yaşama veda eder. Vefat sonrasında, Sinema bölümü iki kızına, otel bölümü ise diğer iki kızına miras olarak kalır. Dede Vasıf tarafından yapılan Vasıf Palas Sineması, yaşadığı maddi sıkıntılardan dolayı torunu Vasıf tarafından, Lefke Belediyesine satılır. (Kuruluş kararı 1899’da alınıp, 1900 yılında resmi olarak kurulan Lefke Belediyesi, Kıbrıs’ta kurulmuş en eski Türk Belediyesi özelliğine sahiptir. H.K). Vasıf Palas, 1958’den günümüze, TMT ve Sancaktarlık Binası, spor kulübü, kahvehane, öğrenci yurdu, oyun salonu gibi değişik amaçlarla kullanılmıştır.”
“LEFKE’Yİ KEŞFEDİN!”
Öztoprak Ailesine bu değerli bilgiler ve evsahipliği için teşekkür ederken, şu bilgileri de yazıma eklemekte fayda görüyorum. Lefke’nin kışlık sinemalarından olan Vasıf Palas haricinde, yazlık sinemaları da bulunmaktaydı. Sinema kültürünün bu denli gelişmiş olduğu Lefke, maden şirketinin yarattığı kalabalıktan ötürü, hareketli bir kasaba görünümündeydi. Sinemada gösterilen filmler, sinema girişinde yapılan sohbetler, yeni tanışmalar, hurma dalına yasemin dizme ve bayanlara medcanen seansları halen hatırlayanlar tarafından hoş bir nostalji olarak anlatılıyor.. Geçmiş zaman olur ki hatırası cihana değer. Bu vesile ile, Lefke Belediyesi tarafından, Turizm ve Çevre Bakanlığına müze amaçlı olarak kullanımı için devredilen, Vasıf Palas’ın, geçmişten gelen paha biçilmez değerleri, geleceğe taşımasını temenni ederim.
Cittaslow (Sakin Şehir) çalışmaları kapsamında seçilen; “LEFKE: Sakinlik onun doğasında var” sloganı, Lefke çağrışımı ile birebir örtüşüyor. Kendine özgü güzellikleri ve turizm çekim özellikleriyle Lefke, adeta saklı bir hazine gibi yeniden keşfedilmeyi bekliyor… İç içe geçmiş, tarihi, kültürel ve doğal güzellikler, Lefke kasabasına apayrı bir değer yüklüyor. Lefke’ye yolunuz düşerse, Lefke’nin zengin tarih, kültür ve doğa değerleri yanında, Lefke’nin dünyadaki hiçbir coğrafyaya nasip olmayan, portakal, ceviz, hurma, mersin, gül damlası gibi klasiklerinin, eşsiz görüntüsünü seyre dalıp, bu güzelliklerin benzersiz tadına bakmanızı tavsiye ederim… Gelin, görün, keşfedin!