Dila ŞİMŞEK
Ekonomist ve siyaset bilimciler, geçtiğimiz hafta imzalanan TC-KKTC İktisadi ve Mali İşbirliği Anlaşması’nı yorumladı, tehlike çanları çaldığını söyleyerek uyarılarda bulundu.
YENİDÜZEN’e konuşan uzmanlar, anlaşmanın yetersiz olduğunu, büyük bir güvensizlik yansıttığını kaydetti. Uzmanlar anlaşmanın yapısal çözüm sunulmadığını ifade ederken, protokolün reel sektöre iyileştirici bir yansıması olmayacağını da ortaya koydu.
Ekonomist Doç. Dr. Erdal Güryay, Bakanlıklarda başka bir ülkenin ‘gözcüsünün’ bulunmasını büyük bir “güvensizlik” olarak nitelendirdi. Siyaset Bilimci Doç. Dr. Sertaç Sonan, protokol şartlarının yerine getirilememesi durumunda toplumda büyük bir güven kaygısı yaşanacağını belirtti. Ekonomist Dr. Ayşem İyikal Çelebi ise anlaşmanın altyapı ve reel sektörü desteklemede yetersiz kalacağına dikkat çekti. Ekonomist Mertkan Hamit, protokolün yapısal bir çözüm üretmeyeceğini gündeme taşıdı. Ekonomist Necdet Ergün ise, TC-KKTC İktisadi ve Mali İşbirliği Anlaşması’nın, sadece kamu düzenini koruyacağını ve çökmeyi engelleyeceğini, asla covid-19 krizinin ekonomik tahribatını azaltmayacağını söyledi.
Kıbrıs İlim Üniversitesi’nde Ekonomist Doç. Dr. Erdal Güryay:
“Anlaşmanın detayları, güvensizliğin boyutunu yansıtıyor”
Kıbrıs İlim Üniversitesi’nde Doç. Dr. Ekonomist Erdal Güryay, Türkiye ile imzalanan mali işbirliği anlaşmasının salgın döneminde oluşan zararı telafi edemeyeceğini söyledi. Güryay, bu anlaşmanın ‘yamalı borç’ olduğunu savunarak, ülkeyi bir yere taşımayacağını kaydetti. Güryay sözlerine şöyle devam etti:
“Mali Anlaşma’dan beklentimiz salgının yarattığı tahribatı gidermesi yönündeydi. Öyle olmadı. Her sene yapılan rutin bir anlaşma gibi, nereye gideceğimiz belli değil. Anlaşmaya göre bakanlıklarda yurt dışından gelecek bir gözcünün bulunacak olması ise güvensizliğin son raddesidir. Reel sektöre 115 Milyon TL’nin reel sektöre yansıması ise hissedilmeyecektir. Bu ülkeyi turizm ve yükseköğrenim taşıyor, bu sektörler sayesinde yan sektörler işliyor, bana göre bu sektörlerle ilgilenilmedi.”
Uluslararası Kıbrıs Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Sertaç Sonan:
“Siyasilere olan güven her geçen gün erozyona uğrayacaktır”
Uluslararası Kıbrıs Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Sertaç Sonan, ekonominin ciddi şekilde daralması beklenen bu dönemde, dışardan kaynak elde edilmesinin olumlu bir durum olduğunu söyledi. Sonan, bu mali protokolün de 2007 yılından beri imzalanan protokollere benzediğini söyledi, “Unutulmayalım ki ilgili kaynak bir takım koşullara bağlanmıştır” dedi.
Sonan, anlaşmada yer alan koşulların, Kıbrıslı Türk toplumunun önemli bir bölümü tarafından pek de benimsenmediğinin bir sır olmadığını söyledi.
Sonan, şu değerlendirmeyi yaptı:
“Bu durum, Hükümetin anlaşmada yer alan koşulları yerine getirmekte zorlanacağı ve bu doğrultuda atacağı her adımda toplumun farklı kesimlerinden ciddi bir muhalefetle karşılaşacağı anlamına geliyor. Nitekim geçtiğimiz yılın Temmuz ayında imzalanan protokolde KKTC tarafından yapılan taahhütlerin nerdeyse hiçbiri yerine getirilememişti. Eğer kamuda bir takım reformlar yapılacaksa, bunların, belli bir tartışma ve toplumsal mutabakat sonunda olması gerekir; iktidara talip olan siyasal partilerin bunlara programlarında yer vermesi ve seçmenden onay alması başarının önemli bir şartıdır. Yapılacak köklü reformlar için demokratik meşruiyet zemini ancak bu şekilde oluşturulabilir. Son on yılda bizde izlenilen yöntem ise maalesef, Hükümetlerin seçmenleriyle Ankara’ya karşı olan yükümlülükleri arasında kalmasına neden oluyor. Siyasal yaşamımızdaki tıkanmanın temel sebebi de budur. Bunun bedeli de siyaset kurumu ve siyasilere olan güvenin her geçen gün erozyona uğraması olarak karşımıza çıkıyor. Ben bunun toplumsal geleceğimiz açısından son derece kaygı duyulacak bir durum olduğunu düşünüyorum.”
Ekonomist Dr. Ayşem İyikal Çelebi:
“Dolar cinsinden borçlanma ile kaynak yaratılmasını riskli buluyorum”
Ekonomist Dr. Ayşem İyikal Çelebi, dolar cinsinden bir borçlanma ile kaynak yaratılmasını riskli bulduğunu söyledi.
Çelebi, İktisadi ve Mali Anlaşma’nın salgın sürecinde yeni bir normale geçmek için ekonomiye can suyu olabileceğini de ifade etti.
Çelebi şöyle konuştu:
“Protokol, 2 milyar 288 milyon 976 bin lira tutarındaki kaynağın 1 milyar 250 milyon lirasını KKTC bütçesine kredi niteliğinde veriyor. Geriye kalan 650 milyon lira savunma, 273 milyon lira altyapı ve 115 milyon lira da reel sektör yatırımları için ayrıldı. Cari bütçe açığına destek sağlanıyor. Ayrıca turizm sektörünü, kırsal kalkınma ve sosyal hizmet projelerini desteği hedefliyor. Tarımsal ve zirai kredi destekleri yanı sıra en önemlisi de yerli üretimi, küçük sanayi, esnaf ve işletmelerimizi desteklemeyi hedefliyor. Bu protokolün birinci memnuniyet hususu Türkiye ve KKTC arasında yasal kaynak zemini oluşturulmasıdır. İkinci memnuniyet durumu ise devletin kamu personeline ve belediyelere uyguladığı mali kesintinin bu kaynakla karşılanacağıdır. Kamu reformunun yerine getirilmesinde mevcut kamu personelinin sayısını artırmadan ve öncelikle performansı artırmaya dayalı stratejik hedeflerin hayata geçirilmesidir. Anlaşma, salgın süreci içerisinde yeni normale geçme aşamasında olan KKTC ekonomisi için çarkların dönmesi anlamında bir can suyudur. Özellikle de yeni fırsatlar için kullanılırsa yaşamsal olacaktır. Altyapı ve reel sektörü desteklemede yetersiz olduğunu düşünüyorum. Bir de dalgalı ve savunmasız Türk Lirası gelirimize, dolar cinsinden bir borçlanma ile kaynak yaratılmasını riskli buluyorum.”
Ekonomist Mertkan Hamit:
“Bu protokol yapısal çözümler sunmuyor, yetkiyi TC Kıbrıs İşleri Koordinatörlüğü’ne devrediyor”
Ekonomist Mertkan Hamit, mali protokolün devletin kamu maliyesi açısından borçlandırma yoluyla yapılmış bir hayat öpücüğü olduğunu ifade etti.
Protokolün büyük bir yıkımı ötelemeye yarayacağını belirten Hamit, yapısal bir çözüm sunmayacağını dile getirdi.
Hamit şu şekilde konuştu:
“Mali işbirliği protokolü 2 büyük kalemden oluşuyor. Biri kredi, diğeri ise hibe kalemidir. Kredi kalemi cari açığın finansmanına, yani memur maaşlarındaki kesintilerin karşılanmasına odaklanıyor. Geçtiğimiz protokollerden farklı olarak, bu sefer kamuda verimlilik, liyakat gibi reform unsurlarından bahsedilmiyor. Bunlar kamunun mevcut sorunlu yapısını dönüştürecek bir reform baskısı oluşturmuyor. Bu açıdan baktığımızda, bence acil reform ihtiyacı olan kamu sektörüne yılsonuna kadar aynen devam mesajı veriyor. İkinci kalem ise hak ediş üzerinden verilecek hibeler kalemidir. Bugüne kadar mali protokollere baktığımızda, hak ediş usulü projeleri yürütmenin ilerletebilme kapasitesi oldukça düşüktür. Bunu aşmak için ‘ARMA’ modelinden bahsediliyor. Bu model basında bugün tartışılmaya başlandı ama protokolün belki de en önemli dokümanını oluşturmaktadır. Çünkü protokolün metodoloji uygulanışına dair önemli bilgiler vermenin yanında, kurulacak ilişki biçiminin de aslında niteliğini tanımlamaktadır. 8 başlıkta uygulanacak proje ve faaliyetlerin uygulama mülkiyetini "TC Cumhurbaşkanlığı Kıbrıs İşleri Koordinatörlüğünü" yetkilendirmektedir. Başka bir deyişle, yürütmenin ekonomik protokol ile ilgili tüm sorumluluğunda, yerel iradenin rolü azaltılmaktadır. Öyle ki sorumlulukları sadece sorunları belirleme ile sınırlandırılmış değil, aynı zamanda ‘gerekli iyileştirilmelerin yapılmasını sağlar’ ifadesi ile yürütmenin görevini bizzat devralmaktadır. Başka bir deyişle artık davul da tokmak da TC Kıbrıs İşleri Koordinatörlüğüne aktarılmıştır. Doğrusu bu açıdan baktığımızda, konuya siyasi partilerin nasıl tepki verdiği, ekonomik boyutundan daha önemli olacaktır.”
“Protokolde özel sektör yönelik yeterli bir yardım olduğunu düşünmüyorum”
Hamit sözlerine şöyle devam etti:
“Protokolde özel sektör yönelik yeterli bir yardım olduğunu düşünmüyorum. Ancak, şahsi fikrim özel sektörün hibe verme yoluyla gelişmesini beklemenin saflık olduğudur. Elbette, bu süreçte özel sektör büyük kayıplar yaşamıştır. Kayıplarının ikamesinde yardımcı olmak önemlidir. Ancak, özel sektörün tek sorunu COVID19 değildir. Çok daha derin sorunlara sahiptir. Özel sektörün daha etkin çalışması için iş yapabilirlik ortamının değişmesi gerekmektedir. Başka bir deyişle ticari uygulamalardan, mahkemelerdeki mevzuata kadar düzenlenmesi gereken unsurlar vardır. İş yapabilirlik endeksinde, az gelişmiş ülkelerin çoğunun gerisindeyiz (190 ekonomi arasında 161; Kıbrıs Cumhuriyeti 26. sıradadır) Yürütme ile ilgili sorunlarımız kadar yargı ile ilgili de sorunlarımız var. Özel sektöre dair çözüm arıyorsak bu gibi noktaların çözümlenmesi bana göre verilecek birkaç bin liralık hibeden daha önemlidir. Çünkü özel sektör zaten kendi dinamizmi ile sorun yaşamadığı sürece hayatta kalmayı becerebilmelidir. Ekonomik olarak ise özel sektöre faydalı olacak bir protokolün bir taraftan maliyetleri azaltırken, diğer taraftan toplam talebi arttırmayı becerebilmesi gerekir. Toplam talebin arttırılması için pratik olarak üç çözüm sunabiliriz. 1- Daha fazla nüfus ile toplam talebi arttırırsınız. Burada vatandaşların sayısını arttırmaktan bahsetmiyorum. Turizm, yükseköğretim gibi yöntemlerden bahsediyorum. 2- Artı değer yaratır, teknoloji kullanımı ile üretim maliyetlerini, bürokratik bariyerleri azaltarak ithalat maliyetlerini yaratır toplam alım gücünüz arttırırsınız. Ulaşımı kolaylaştırırsınız. Bunlara yönelik maalesef herhangi bir yapısal çözüm bu protokolde öngörülmemektedir. 3- İhracat yapmanın önündeki engelleri kaldırırsınız, ancak bunun yolu da Kıbrıs sorunu ile doğrudan ilişkilidir. Şu an değil Kıbrıs sorununu çözmeyi, geçiş noktalarının açılmasını bile konuşamıyoruz. O açıdan da ihracat potansiyelinin de değerlendirilmesine olanak sağlayacak çözümlere çare üretmemektedir. Açık şekilde bu protokol yapısal çözümler henüz sunmamaktadır. Reform yine seçim kaygısına yenildiğinden, maalesef 2020 yılını da şimdiden kayıp yıl olarak ilan edebilir, gelecek nesillere yaşaması daha zor bir Kıbrıs bıraktığımız konusunda uzlaşabiliriz.”
Ekonomist Necdet Ergün:
“Kaynak kesinlikle yetersiz kalacaktır”
Ekonomist Necdet Ergün TC-KKTC İktisadi ve Mali İşbirliği Anlaşması’nın, sadece kamu düzenini koruyacağını ve çökmeyi engelleyeceğini, asla covid-19 krizinin ekonomik tahribatını azaltmayacağını söyledi.
Ergün şu değerlendirmeyi yaptı:
“Bu mali Protokol, bana göre bu aşamada pandemi öncesine göre var olan kamu maliyesi ihtiyaçlarına ve ölçülerine göre dizayn edilen ve bu aşamada sadece kamunun çökmesini ya da fonksiyonunu yitirmesini engellemek için kullanılacak bir kapasite ve içerikte görünüyor. Ne yazık, sadece bu amaçla bile ortaya konulan bu mali kaynak kesinlikle yetersiz kalacaktır. Bu Mali Protokolün acilen bu kapasite ve içerikte ortaya konulmasının öncelikli 2 ana konusu ve amacı var. KKTC ‘de yaşanacak çökmeyi ve rezaleti önlemek ve bu açıdan Türkiye’nin dünyaya kötü bir görüntü vermesini engellemek. Cumhurbaşkanlığı seçiminde özellikle kendisine yakın cephenin ve adayların elini güçlendirmek.
Bu mali protokolün kesinlikle pandemiden kaynaklanan ve daha da artacak olan ekonomik sorunları karşılaması mümkün değildir. Pandemi krizinin bugün ve yakın gelecekte yaratacağı hasarın etkisini minimize etmek, krizi ‘yapıcı yıkımla’ yeni bir ekonomik açılıma dönüştürmek için, acilen 2 konunun KKTC hükümeti tarafından en kısa sürede çalışılması ve Türkiye ile görüşülüp hayata geçirilmesi gerekmektedir. KKTC VARLIK FONU kurulmalı ve TC özel ve kamu finansman piyasasından geri ödemesiz ve düşük faizli-uzun vadeli minumum 500 milyon USD kredi alınmalıdır. İç kaynaklardan değil; daha çok dış kaynak TC finansmanı kullanılmalı ve içeriye para aktarılmalıdır.
TC ile, hem para ve finansman politikaları açısından KKTC’ye çok daha olumlu sinerjileri olacak olan, hem de yakın gelecekte gelecek olan global bankacılık krizinden korunmak için acilen TL para birliği anlaşması imzalanmalıdır. O yüzden, kesinlikle şimdilerde imzalanan mali protokol anlaşmasına, pandemi krizinden dolayı acilen bu 2 konu ilave edilmeli ve yapılmalıdır.”