TC Cumhurbaşkanı danışmanlarından Yiğit Bulut kendisini Kuzey Kıbrıs’ta çok özlettirmedi, bu hafta içinde gene konuştu; bu yılın başında da konuşmuş ve Kuzey Kıbrıs’ın her türlü siyasi duruşuna sahip gerçek ve tüzel kişilerden yoğun tepki almıştı. Bu köşede 21 Ocak 2017’de yayınlanan makalede de onun sözleri yorumlanmıştı; o makaleden kısa bir alıntı:
“… Evet, Yiğit Bulut konuştu ve Kıbrıslı Türklerin canını iyicene sıktı; Kıbrıslı Türkler için Türkiye başka ve kötü bir konuma girdi… Statükocular da sahip çıkmadı kendisine. … Şimdi bir referandum olsa, “evet” oyu herhalde tavan yapar; Türkiye’nin garantörlüğü için ayrı referandum yapılsa, orda da “Hayır” tavan yapar. … Yiğit Bulut konuşsun, daha konuşsun, çok konuşsun; içinde ne varsa döksün ortaya… Heyecanlı oluyor… Hanya – Konya belli oluyor…”
Bu haftaki sözleri Kuzey Kıbrıs’ı TC’nin bir vilayeti yapma üzerine idi; Kuzey Kıbrıs’ın istisnasın her kesitinden gene yoğun tepki aldı. Tepkiler içinde yorumlanması gereken önemli bir nokta, amigonun ‘TC’nin vilayeti yapmak’ çığırtkanlığına taraftarlarının da katılmamasıdır. Yani, Kıbrıs sorununun çözümü için iki ayrı devleti savunanlar dahi ‘vilayet’ olma fikrinde değillermiş… İşte burası irdelenmeye değer…
Kıbrıslı Türklerin geçmişteki ‘Taksim’ vizyonu Kıbrıslı Rumların Enosis vizyonuna tepkiden peydahlanmıştı. 1960’da cumhuriyet kurulduktan sonra, 1963 olayları yaşanmış olmasına rağmen Kıbrıslı Türklerin Kıbrıs adasını bölmek ve Türkiye’ye bağlamak vizyonu sadece liderliğin uluslararası söylemi olarak kaldı. Yaşanan tüm aşamalarda Kıbrıslı Türklerde bu vizyonu gerçekleştirme arzusu olmadı; olsaydı liderlik bunu kullanmak ve kendi duruşunu güçlendirmek amacıyla mutlaka bir referandum veya plebisit yapardı. Kendisinin seçilmesi için dahi TC’nin müdahalesine ihtiyaç duyan R. Denktaş, vizyonunun da halk çoğunluğunun desteğine sahip olmadığının farkında idi; ne Denktaş, ne de onun vizyonu Kıbrıslı Türklerin çoğunluğunun özgür iradesinin tercihi değildi. Ve Kıbrıslı Türkler, özgür iradesinin sorulduğu referandumda ‘birleşik federal Kıbrıs’ için üçte-iki oranına yakın destek verdi.
Dolayısıyla, sağ ve milliyetçi siyaset farkındadır ki, Kuzey Kıbrıs’ı ve Kıbrıslı Türkleri TC’ye katmaya kalkışmak ölü doğmuş bir girişim olacak ve halkın desteğini alamayacağı gibi kendileri de kökten kaybeden olacaklar… Halkın bu duruşuna ters bir eylem ve söylemden kaçınıyorlar ve açıktan sadece ‘iki ayrı devletli’ çözümü savunuyorlar… Bunu konuşabilmek için de ‘vilayet’ söylemini reddetmeleri gerekiyor; ama fikri reddediyorlar mı? Hayır!.. Ancak onlara göre vizyonlarına ulaşmak için aşamalardan geçmeleri gerekiyor; Hatay’da olduğu gibi, önce iki devletli çözümü gerçekleştirmek, sonra da “olmuyor, yürümüyor, tutmadı” diyerek ve hamaset de yaparak Türkiye’ye bağlanıp deniz aşırı vilayet olmak…
Dolayısıyla, Yiğit Bulut konuşunca bazı gizli ajandalar da belli oldu… Örneğin, TC’nin saklı hedefi ifşa oldu… Bir de, Kuzey Kıbrıs sağ siyasetinin Bulut’a verdiği tepkinin ‘vilayet olma’ vizyonlarının erken ifşasından ve halkın bu fikri reddettiğinin kanıtlanmasından duydukları rahatsızlıktan kaynaklandığı ortaya çıktı…
Bu grubun Kıbrıs görüşme sürecini sürekli eleştiren iki sözcüsünün, Annan Planı referandumunun on üçüncü yıl dönümü nedeniyle de ilginç bir açıklaması oldu… İkisi de Denktaş’ın en iyi öğrencileridir ve geçmişte görüşmecilik görevi de yaptı… Kitleleri daha kolay etkileyebilmek için siyasetçi kimliği taşımadan siyaset yaptılar ve yapıyorlar… Açıklamalarında, 2004 referandumunda Kıbrıslı Türklerin büyük çoğunluğunun ‘Evet’ demesini Kıbrıs Türk siyasetinin kullanmadığını söylüyorlar; halbuki bu sonuç Kıbrıslı Türkler açısından çok iyi ve değerli bir sonuçmuş... Kendileri ‘Hayır’ kampanyasında demediklerini bırakmadı, ama şimdi ‘Evet gibi değerli bir sonucu’ kullanmamaktan şikâyetçiler?! Onlara göre bu sonuç, Kıbrıs Rum tarafının adayı federal yapıda birleştirmek istemediğinin ve bu yönde uzlaşmaz olduğunun kanıtıdır ve Kıbrıs Türk siyasetinin de uluslararası toplumdan KKTC’nin tanınmasını talep etmesinin zeminidir.
Onlarca yıl Kıbrıslı Rumlarla görüşmeler yürüten bu zihniyetin temsilcileri, uluslararası topluma Kıbrıslı Türklerin uzlaşmaz olduğu fikrini benimsetmekten başka bir başarıya sahip olmadı… Kendilerinin görüşme masasındaki önerilerinin, tutum ve tavırlarının Kıbrıslı Rumların gerçek niyetini saklayan kalkan olduğunu ve ‘uzlaşmacı’ gömleğini kendi elleriyle Rumlara giydirdiklerini inkara çalışıyorlar. ‘Başarılı Rum lobisi’ diyerek de, görüşmelerdeki kendi strateji hatalarını örtmeye çalışıyorlar. Ondan sonra da 2004 referandumu Rumların uzlaşmazlığının kanıtıdır diyerek KKTC’nin tanınmasının talep edilmesi gerektiğini söylüyorlar. Eğer böyle bir girişim yapılmış olsaydı, Kıbrıs Türk tarafının adayı birleştirme niyetinin samimiyeti sorgulanacak, Kıbrıslı Türklerin ‘uzlaşıcı’, Rumların da ‘uzlaşmaz’ imajı anında yok olacaktı. Ama onların asıl amacı, Kıbrıslı Türkleri uluslararası konumdan dışlanmış, reddedilmiş tutmak ve “KKTC’yi tanıtamıyoruz, bari TC’ye ilhak olalım” fikrini halka yayıp, ajandalarındaki gerçek vizyona ulaşmaktır.
Evet, TC’nin ve KKTC’nin Yiğit Bulut’ları konuştukça, saklanan birçok hedef ortaya çıkıyor; heyecanlı oluyor… Yoksa, görüşme süreci durağanlığa girdi, hükümet de yoklukla malul, muhalefet ise içine kapanık; Kuzey Kıbrıs’ta siyasi yaşam monotonlaşmaya başlamıştı…