Simge Çerkezoğlu
Art Rooms Galeri’de açılan ‘Yaşam Enerjisi, Çi’ sergisiyle yollarımız Ankaralı sanatçı Yıldız Doyran ile kesişiyor. Sergiden daha müstesna bir enerjiyle karşılıyor bizi… Her zaman doğaya dönük yaptığı resimlerle Türkiye sanatında özel bir yere sahip olan sanatçı, bu kez Kıbrıs’a dair izleri de içinde barındıran bu sergisiyle adeta içimizi ferahlatıyor. Doğanın izlerini taşıyan bu serginin küratörlüğünü Dilek Karaaziz Şener üstlenirken, 21 Haziran gecesi ayrıca sergi için hazırlanan özel bir kitabın tanıtımı da yapılacak.
Yıldız Doryan resme olan ilgisinin nasıl başladığını, eğitim hayatını bizim için anlattı. Durmadan çalıştığını söyleyen sanatçı, çok çalışmanın yenilenmeyi de beraberinde getirdiğini hatırlattı.
“Sanata olan ilgim doğaçlama gelişti. Abim benden daha yetenekliydi. Ona olan özentiyle resim merakım küçük yaşta başladı. Orta birde yağlı boyaya başladım. Aslında tiyatroya da yeteneğim vardı. Ben lisedeyken de abim Mimar Sinan Üniversitesi’ni kazanmıştı. Böylece ben de resimde karar kıldım. Tiyatroyu izleyici olarak da sürdürebilirdim ama resim başka bir şeydi. Bastıramadığım bir duyguydu. Gazi Üniversitesi Eğitim Fakültesi Resim İş Bölümünden mezun oldum. Dokuz yıl devlette resim öğretmenliği yaptım. Daha sonra Hacettepe Üniversitesi’ne devam ettim, yüksek lisansım bitince de akademisyenliğe geçtim.”
“SERVİLERİN MİSTİK BİR YANI OLDUĞUNA İNANIYORUM”
Doyran’nın resimlerinde doğanın izlerini baskın bir şekilde hissediyoruz… Bu durumun nedeni büyüdüğü topraklar mı yoksa sonradan gelişen bir durum mu, bilmek istiyorum.
“Hopa doğuluyum. Malatya kökenli bir aileyiz. Asker çocuğu olduğum için Türkiye’nin farklı bölgelerinde yaşadım. Babam ayrıca Kıbrıs gazisidir. Sonunda Bolu’da bir köye yerleştik. Çocukluğum orada geçti. Doğayı çok seven bir aileyiz. Batı Karadeniz bölgesinin yeşilliğinin içinde büyüdüm. Bu da benim için şanstı. Batı Karadeniz’de güneş ışığı arkadan gelir size doğrudan temas etmez. O koyu yeşillerin içinde bir tılsım vardır, insanı içine çeker. Sanırım bu nedenle doğayla ilgili çok çalışıyorum. Bunu yaparken de doğaya kimyasal boya ile müdahale etmeden, doğal olarak çalışmaya özen gösteriyorum. Doğanın içinde de seçtiğim belli figürler var. Güçlü nesneleri çok seviyorum. Bu gücü de servilerde buldum. Bu ağaçların mistik bir yanı olduğuna inanıyorum. Yıllardır okuyorum.”
Servilere dair en yaygın söylem, mezarlık ağacı ifadesidir. Doyran servilerle ilgili bu denli araştırma yaptıktan sonra bu konuya açıklık getiriyor. Sayesinde servi ağaçlarının mezarlıklara ekilmesinin neden bu denli yaygın olduğunu öğreniyorum.
“Annem hep bana kızardı ısrarla bahçeye servi ağacı dikelim isterdim. O da bu mezarlık ağacında ne buluyorsun derdi. Oysa okuduğunuzda Mezopotamya’daki kültürde servi ağacının anıtsal olduğunu, biçim olarak güçlü bulduğumuz bir bitkinin, ağacın pek çok ritüeli olduğunu öğreniyorsunuz. Mesela inanç sistemine baktığımızda ‘hü’ sesini salınımlarıyla çıkarabildikleri söylenir, orda yatan bedene dua etmesi anlamında, onun yerine o sesi çıkardığına, dua ettiğine inanılırmış. Tüm kültürlerde bu var. Bazı çiçek motifleri, ağaçlar sembol anlamında kullanılır.”
Savaşım her zaman kendimle oldu… Her zaman daha iyi nasıl yaparım diye düşündüm diyor Doyran, ben de hemen soruyorum; ünlü mü olmak, önemli mi olmak daha kıymetli… Gülüyoruz.
“Önemli olmayı seçtim, bir Türk kadın sanatçı olarak sanat tarihinde bir yere girmek, ismimin altını çizdirmek istedim. Gelecek nesillere iyi bir örnek oluşturabilmek istedim. Eğitimci yanım da olduğu için gençleri çok önemsiyorum. Otuz bir yıldır eğitimciyim. Atölyemde de çalışmaya devam ediyorum.”
“ÇEKTİĞİM FOTOĞRAFLARI RESİMLERİMLE BİRLİKTE KULLANIYORUM”
Sergilerinde resimlerinin yanında fotoğraflara da yer veren sanatçı, neden özellikle fotoğrafı resimleri ile birlikte kullandığını açıklıyor.
“Son yüzyıla baktığımızda fotoğrafın da resimden farkı kalmadı, o da artık bir sanat dalı. Esasında önemli olan bir projeyi nasıl yapacağınıza karar vermeniz. Kafanızda bir istek, heyecan vardır. Sanatçı olarak bunu nasıl ifade edeceğinizi düşünürsünüz. Kimi zaman fotoğraf, kimi zaman resim kimi zaman da video dilini kullanırsınız. Ben de genelde ham hali olan fotoğrafı seçiyorum. Üzerinde oynamadan, değişiklik yapmadan çektiğim fotoğrafları resimlerimle birlikte kullanıyorum. Şunu kesinlikle bertmeliyim ki ben fotoğraf sanatçısı değilim. Ben sadece ölene kadar doğanın içinde, evrenin içinde kaybolmaya çalışan, orada bana çarpanları çevremdekilerle paylaşmaya çalışan, o anı dondurmak için de bazen fotoğrafı araç olarak kullanıyorum. Bir şeyin resmini yapmak yerine, bazen ham halini çıplak bir biçimde koymak istiyorum. Fotoğrafla gerçeğin, gerçeğini ortaya koyuyordunuz.”
“KIBRISLI SANATÇI DİLEK ŞENER’LE İKİMİZİN ENERJİSİ BÜYÜDÜ, Çİ’YE DÖNÜŞTÜ”
Art Rooms galeride Çi, Yaşam Enerjisi sergisiyle yer alan sanatçı, Ankara’dan gelip Kıbrıs’ta bir sergi açma fikrinin nasıl geliştiğini bizimle paylaşıyor.
“Geçen yıl Kıbrıs’a bir çalışma için gelmiştim. Oya Silberi’yi de ziyaret etmiştim. Gerçekleştirdiğimiz bir sohbet sonucunda böyle bir fikir geliştirdik. Tabii Dilek Karaaziz Şener’le de iletişime geçtim. Onun kökleri de buradaydı. Bir sergi yapacaksam birlikte çalışalım istedim. Beni kırmadı. Proje üzerinde çalışmaya başladık. Benim imgelerimi bir kavram altında buluşturup işlerimin seçimine kadar yanımda oldu. Çok güzel bir kavram çıkardı ortaya, yaşam enerjisi. Bendeki enerjiyi zaten hep överek anlatırdı. İkimizin enerjisi büyüdü, sonunda Çi’ye dönüştü. Benim yaşam enerjimin tüm çalışmalara sirayet ettiğini düşünüyor sanırım.”
“DOĞADAKİ NESNELERİN İNSANA DAİMA İYİ GELDİĞİNE İNANIYORUM”
Son iki yıldır üzerinde çalıştığı işlerini ağırlıklı olarak bu sergiye taşıyan sanatçı, bir anlamda içindeki yaşam enerjisini, sanatseverlere paylaşıyor. Bu sergide insan adeta ferahlıyor.
“Ben kendime göre bir insanın sanatla buluştuğunda terapi alabildiğini düşünüyorum. Kesinlikle doğada herhangi bir nesnenin insana daima iyi geldiğine inanıyorum. Benim sanatımın da rolü burada öne çıkıyor. Ben yine evrenden kopmaksızın, evrene dahil olarak resimlerimi ortaya çıkardığım için burada da bir tedavi söz konusu. İşte ben sanatı tedavi gibi düşünerek, bu tedavi edici enerjiyi insanlara aktarmaya çalışıyorum.”
Bu sergide sanatçının Kıbrıs’ta çektiği pek çok doğa fotoğrafına da ayrıca yer veriliyor. Kıbrıs’ta fotoğraf çekme sürecini de Doyran bizimle paylaşıyor.
“Aslında Ada’nın birçok alanı bozkır gibi. Kısa otsu bitkilerden oluşuyor. Ama ben kaktüsü çok seviyorum. Saman balyaları, samanların kendi içindeki birlikteliği, zıtlıkları… Kıbrıs’a ait kaktüsler. Hepsi beni çok etkiliyor. Ben de tüm bunları samimi bir yaklaşımla fotoğraflamak istedim. Daha sonra Türkiye’ye dönünce bunların anı fotoğrafı olmaktan öte, sanatsal yapıta dönüştüğüne karar verdim. Dilek hocayla birlikte bunları da sergiye dahil etmeye karar verdik.”