“Yıllardan 1963’tü, tam da okumayı ve yazmayı sökmüştüm ki...”

Sevgül Uludağ

Ulus IRKAD

Anaokulunu 1962-63 yılında Hatice Teralı (İncirli) Hanımın sınıfında bitirdim. Hatice Hanımın bize olan titiz ve anne duygularıyla dolu sevgisini hiç unutamam. Daha sonra 15 Eylül 1963 tarihinde, Baf Gazi İlkokulu’nda ilkokul eğitimime başladım. Öğretmenimiz Akıle Çağman Hanımdı. Akıle Hanımın üstümüzdeki emeğini hiç unutamam. Daha sonraları hızlandırılmış eğitimle, 1965 yılında, üçer ay ara ile üçüncü sınıfa kadar bizde büyük emeği olacaktı. Ama o yıl (1963) bir rahatsızlığı olmuş ve okuldan ayrılarak bizi Naciye Hanım’a devretmişti. Naciye Hanım, bize okumayı ve yazmayı öğretmek için büyük gayret sarfediyordu. Az çok alfabe ve ilk-okuma kitabını sökmeye başlamıştım ki, 21 Aralık 1963 olayları kapıya gelmişti. Bir sabah her zamanki gibi annemiz tarafından erken uykudan kaldırılmamıştık. O gün annemin Komşumuz ve ev sahibemiz Hatice Abla (Sinanlardan-Albayrakların annesi) ile konuşmalarını duyuyordum uykudan uyanmış sersemliğimle;

“Hatice Hanım, çocukları bugün okula göndermeyelim mi?”

“Gitmezlerse iyi olur çünkü dün Lefkoşa’da olaylar oldu, Rum polisi Türk öğrencilere ateş açtı, yaralıların olduğu söyleniyor.”

İKİ SENE AKRANLARIMLA BULUŞAMADIM...

O gün ve bir sonraki gün okula gidemedim hatta 1965 yılına kadar, yaklaşık iki sene, akranlarımla buluşamadım. Bu durumdan dolayı zaten okumayı da yeni sökmüştüm, tümüyle okumayla aram bozuldu. Daha sonraları, etrafımızda ellerinde silahları, piyade ve stenleri olan adamlar görmeye başladık. Hemen yakınlarımızda silahlı çatışmalar oluyordu. Bir sabah kalktığımızda kurşun ve bomba sesleri etrafta kaynıyordu. Dumdum kurşunları evimizin duvarlarına kadar erişmişti.

ESİR ALMA OLAYI... VE BAF’IN YARISINI KAYBETTİK...

Sonra birgün, Türklerin Rum çarşısına saldırarak bir adamın vurulmasının öcünü aldıkları, yedi kişiyi öldürdükleri, Rumların yortusu olduğu, çarşının da kalabalıklığından, bu yortuda epey insanın esir alındığını haber aldık. Sonra Türklerin, o gün esir aldıkları Rumların altı yüz civarında olduğu duyuldu. Kahvehanelere, ambarlara hatta sivil evlere bile esirler doldurulmuştu. Ortada çok işkence iddiaları da vardı. Esir alınanların birinin öldürüldüğü de duyuldu (Mavro). Esirler verildikten sonra, karşı taraf da bunun öcünü almak için, aynen Gazze’deki Netanyahu’nun ve İsrail Ordusu’nun yaptığı gibi, saldırıya geçerek toplarla bizden intikam almış ve sonunda bir şekilde pes ettiğimiz görülmüştü. Neydi ki? Çok uzaklarda bulunan Baf’ta, üç bin kişi, 65 bin kişi üzerinde zafer mi kazanacaktık. Denildiğine göre sırf başka amaçlar için de harekete geçmiş ve Baf’ın yarısını kaybetmiştik. Bir mevzide beş, diğer bir mevzide ise on kişiyi kayıp verdik ve Baf-Çarşı saldırısının misillemesinde kat be kat kaybetmiştik.

KATLİAMI ÖNLEYEN DR. İHSAN ALİ’YDİ...

Dr. İhsan Ali’nin saldıran Kıbrıslırum birliklerinin önüne geçerek, Gazze Katliamı gibi kaybı önlediğini, bugün yaşayan Baf’lılar bizlere anlatmaktadırlar. Kafamıza yediğimiz top mermileri sayısızdı. 9 Mart 1964 tarihi, aslında bize savaşın ne kadar acımasız olduğunu gösteriyordu. Bugüne kadar mevzilerinden alınıp götürülenlerin bazılarını hala daha bulamadık. Bir aralık bir Rum tankının Türk bölgelerine girdiği ve öldürüleceğimiz duyuldu. Ağlayan insanlar vardı, korkudan ben de ağladım. Büyük dayım karşımda, küçük çocuklarına sarılmıştı. Etrafta buz gibi ölüm sessizliği vardı. Sonra o Rum tankının Türkler tarafından tahrip edildiği duyuldu.

AÇLIK, SUSUZLUK... HASTALIKLAR...

Sonra ateş-kes…Yaşadığımız susuzluk ve açlık hatta su bulabilmek için eski kuyuların açılması ve eski pis, sağlıksız çirkef halindeki suları kaynatarak içmemiz, bundan dolayı kardeşlerim dahil birçok çocuğun hastalanmaları… Aradan on sene kadar geçti. 1963 savaş travması henüz geçmişti ki… İlkin ortaokulda matematikten zayıftım. Sonra düzelttim. Resimli romanlarla esas düz yazılı romanları okumaya başlamıştım. Birçok çocuk klasiğini, sonraları Aziz Nesin, Çetin Altan ve Yaşar Kemal romanlarını, hatta Cenap Şahabettinleri, Yakup Kadrileri, Halide Edip Adıvarları bu arada okudum. 1974 yılına kadar bol bol kitap okudum. Derslerimde başarılıydım. Her sene ya sınıf birincisi veya ikincisi geliyordum. Hem kitap okuyor hem de derslerime çalışıyordum. ilkokulu bitirdim, ortaokul ve Lise II derken… Haziran 1974 yılında Baf Kurtuluş Lisesi’nde takdirname alan öğrenciler arasındaydım. Niyetim vardı. Türkiye’ye gidip okuyacak ve üniversite mezunu olacaktım. Bu defa da darbe oldu. Rum taraflarında iç savaş kol geziyordu...

17 YAŞINDAYDIM, MEVZİDEYDİK...

17 yaşındaydım ve mevzilerden insan haykırışları ve silah sesleri gelmekteydi. Bu defa çok daha büyük bir felaketin, çok büyük bir savaşın ayak sesleri geliyordu. 15 Temmuz günü mevzilerdeydik. Ben de mevzideydim. 20 Temmuz günü ada genelinde acımasız bir savaş başladı. Birçok arkadaşımı kaybettim. Ölümlerden ve maceralardan kurtuldum.

Evet, 60 yıl önce, okumayı ve yazmayı sökmüştüm ki nelerle karşılaşmadım ki… Bugün 66 yaşımda ancak şunu söyleyebilirim; Bir insan canı bile önemlidir. Canlar gitmesin, aynen Gazze’deki gibi kadın, çocuk ve siviller ölmesin öldürülmesin diye, çocuklar eğitimsiz ve okulsuz kalmasınlar diye, barış ve gene barış demek bir insanlık görevi. İnşallah çocuklarımız ve torunlarımız aynı tehlikeler ve korkularla bundan sonra karşılaşmazlar diyorum…

BÜTÜN İNSANLAR KARDEŞTİR...

Son bir not: Yazım Kuzey Kıbrıs’a yerleşen Yahudi, İran ve Rus vatandaşlarımıza bir nefret içermemektedir. Bu yazı sadece barışın önemini vurgulamak içindir. Ne İsrail Ordusu ne de Netanyahu, barışçı ve demokrasi savaşı veren Yahudi halkını temsil etmektedir. Hamas da Gazze ve Filistin halkını temsil etmemektedir. Hamas’ın 7 Ekim 2023 saldırısını da onaylamıyorum. Bütün insanlar da kardeştir. Saygılarımla…


 Birleşmiş Milletler yetkilisi Ralph Bunch, 63 olayları ardından Baflı Kıbrıslıtürkler'in sorunlarını dinlerken...


“Aralık 1963'teki Kanlı Noel olaylarının 60’ıncı yıldönümünde dersler çıkarmalıyız... ”

Yeni Kıbrıs Derneği, 21 Aralık 1963’teki toplumlararası çatışmaların başlangıcının 60ıncı yıldönümünde yayımladığı bildiride, bundan dersler çıkarılması gerektiğine dikkati çekti. Yeni Kıbrıs Derneği’nin bildirisinde şöyle denildi:

“21 Aralık 1963'teki dramatik olayların 60’ıncı yıldönümünü, bugün adamızın iki ana toplumuna barış, uzlaşma ve karşılıklı saygı mesajıyla anmak istiyoruz.

"Kanlı Noel" olarak anılan 21 Aralık 1963'te yaşanan trajik olaylar, bağımsızlık sonrası tarihimizde şiddet ve çalkantıların yaşandığı bir dönemi başlatmış olup, bize Kıbrıs sorununa nihai çözümün önemini her gün hatırlatmalıdır. Bu dramatik olayların tekrarlanmaması gerekiyor.

Barış ve uzlaşma, Kıbrıs'ın tüm vatandaşları için daha iyi bir geleceğe giden tek yoldur. Geçmişten ders almalı ve yeniden birleşmiş bir vatandaş ortak bir geleceğe yatırım yapmalıyız.

Her yıl 21 Aralık'ta, masum vatandaşlara tarifsiz üzüntü ve acı yaşatmayı başaran bu tür karanlık tarihi olaylardan her milletin öğrenmesi gereken dersleri hatırlamayı seçiyoruz.

Yukarıdaki olayların, 1958 tarihinde İngiliz komutan tarafından Lefkoşa’da çizilen Yeşil Hat’tın, 1963'ten 1974'e kadar değişmediğini ama 1974’te tüm Kıbrıs'ı kapsayacak şekilde genişletildiği gerçeğini  unutmamalıyız.

Kıbrıs Rum toplumu olarak sorumluluklarımız üzerinde düşünmeli ve bu olaylardaki tarihi rolümüzü dikkatle düşünmeliyiz. Ortak bir gelecek yaratmaya odaklanmak için geçmişteki hatalardan ders almalı ve bunları tekrar etmekten kaçınmalıyız. Şimdiki ve gelecek nesiller daha iyi bir yarını hak ediyorlar ve onlara bunu sağlamak bizim görevimizdir.

Yeni Kıbrıs Derneği olarak tüm Kıbrıs sakinlerinin huzurlu ve güvenli bir ortamda yaşayabileceği daha iyi bir gelecek için çalışmayı sürdürüyoruz.”


 


***  BASINDAN GÜNCEL...

“İsrail’in İrlanda ve Karabağ’dan alacağı ders...”

Ohannes Kılıçdağı

İsrail’in Gazze’deki yıkımı her düzeyde sürerken, dünya medyasında bu konu üzerine her gün herhâlde bir düzineden fazla yazı yayımlanıyordur. Bunları hepsini takip etmek mümkün değil ama bugün size, meselenin esasına kıyas yoluyla dikkat çeken bir yazıdan bahsetmek istiyorum. Bu, Marc Champion’ın 19 Aralık’ta Bloomberg sitesinde yayımlanan, ‘Birleşik Krallık ve Ermenistan İsrail’in Gazze Savaşı’nın Tehlikelerini Biliyorlar’ (‘The UK and Armenia Know the Dangers of Israel’s Gaza War’) başlıklı yazısı. Bloomberg’in köşe yazarlarından olan Champion, daha evvel Wall Street Journal gazetesinin İstanbul büro şefliğini yapmış.

KANLI PAZAR...

Başlıktan da tahmin edebileceğiniz üzere Champion, temel olarak İngiltere’nin İrlanda/İRA tecrübesi ve Ermenistan’ın Karabağ tecrübesinden İsrail’in çıkarması gereken dersler olduğunu söylüyor. Champion, İRA örneğinde, İngiliz hükümetinin, kendi deyimleriyle ‘enterne etme’ stratejisi çerçevesinde askerî yollara başvurması ve İRA’yla bağlantısı olduğu düşünülen binlerce kişiyi izlenmesi gereken hukuki yolları göz ardı ederek mahkemeye çıkarmadan hapsetmesi üzerine tepkiler artınca, 1972’deki trajik Kanlı Pazar’ın yolunun açılmış olduğunu söylüyor.

Bilindiği gibi, Kanlı Pazar’da yani 30 Ocak 1972’de İngiltere askerleri, enterne etme politikalarını protesto etmek üzere Derry’de toplanan Katolik İrlandalıların üzerine ateş açmış ve 14 kişiyi öldürmüştü. Champion, bu olaydan sonra İRA’nın daha radikal bir kanadı olan ‘Provisional İRA’nın üye sayısının birkaç düzineden binlere çıktığını ve başta ABD olmak üzere farklı yerdeki İrlandalılardan gelen para yardımlarında patlama yaşandığını hatırlatıyor. Dahası, Kanlı Pazar’dan sonraki yirmi yıl boyunca kanlı bir dönem geçirildi, İRA bombalı eylemlerini İngiltere anakarasına kadar taşıdı. Champion’ın deyimiyle, şiddet, İngiliz hükümetinin asla yapmayacağını duyurduğu şeyi yapıp 1994’te İRA’nın siyasi kanadı olan Sinn Fein’le müzakerelere başlayana kadar durmadı.

Sonunda İngiltere, yirmi senelik kayıplarının yanı sıra, başta verebileceğinden daha fazla taviz verdi. Üstelik, Champion’ın da dediği gibi, Gazze’de sergilenen vahşet sadece Hamas’ın değil, Ortadoğu’daki başka örgütlerin de üye sayısını artırma ihtimali taşıyor.

KARABAĞ’DAN DERSLER...

Champion, Karabağ Ermenilerinin başına gelenlerin Netanyahu ve hükümetinin tuttuğu yol konusunda İsraillilerin ‘aklını başına getirmesinin’ daha muhtemel bir örnek olduğunu söylüyor. Otuz yıl önce, 1992’de, Ermenistanlı bir generalin kendisine Ermenistan’ın “Kafkasların İsrail’i” olduğunu, yani soykırım niyeti beyan eden bir düşmanlıkla çevrili olduğunu ve dolayısıyla hayatta kalabilmek için silaha güvenmesi gerektiğini söylediğini aktarıyor. Sonra iyi bildiğimiz olayları özetliyor. Yani, Karabağ Ermenilerinin Ermenistan ve Rusya’nın desteğiyle askerî bir başarı elde ettiğini, bunun neticesinde ‘ya bağımsızlık, ya Ermenistan’la birleşme’den daha azına razı olmadıklarını söylüyor. “Gelecek güvenli görünüyordu. Hatta, Ermenistan’ın mağlup hasmına dikte ettirdiği ateşkes [kalıcı] siyasi bir çözüme bağlanmasa bile.”

ŞAHİNLERİN ÖFKESİ...

Öte yandan, “ABD yönetimi ve Ermenistan’da Cumhurbaşkanı Ter-Petrosyan gibi kimseler bu durumun sürdürülebilir olmadığından endişe duyuyorlardı. Kozların çoğu Yerevan’ın elindeyken Bakü’yle uzun süreli bir anlaşma için müzakere edilmesi gerektiğini ileri sürüyorlardı. Öneri, Karabağ’dakiler de dâhil, Ermenilerin Azerbaycan’ın bölge üzerindeki egemenliğini tanıması karşılığında Bakü’nün uluslararası barış gücünü, Karabağ’ı Ermenistan’a bağlayacak bir yolu ve Karabağ için güçlü bir özerkliği kabul etmesi yönündeydi.” Sonrasında bunun başarılamadığını ve Ter-Petrosyan’ın istifaya mecbur bırakıldığını biliyoruz. Champion bu durumu şöyle ifade ediyor: “Ter-Petrosyan, diasporadaki şahinler de dâhil olmak üzere milliyetçilerin öfkesini çekti. Onlar için Ermenilerin 1915’te Osmanlı Türklerinin elinden uğradığı tehcir ve soykırım tarihi, bunun bir daha yaşanmasını önlemek için devamlı tetikte ve güçlü olmayı gerektiriyordu. Ayrıca, Ermenistan tam bir askerî zafer kazanmışken ve bölgesel hegemon Rusya’nın desteği de arkasındayken neden müzakere etsindi?”

KARABAĞ’IN DURUMU...

Champion şöyle devam ediyor: “O sorunun cevabı bu yaz ortaya çıktı. Azerbaycan’ın petrol ve gaz yatakları, güç dengesini yıllar içinde yavaş yavaş değiştirdi ve ordusunu Ermenistan’ın hiçbir şekilde yetişemeyeceği bir düzeyde büyütmesini ve donatmasını mümkün kıldı. Bu arada, Rusya Ermenistan’dan uzaklaştı; Türkiye, Moskova ve Washington’ın karşı çıkışlarını göz ardı ederek, Türki Azerbaycan’dan yana ağırlığını koydu. Azerbaycan, 2020’de saldırdı ve kayıplarının birçoğunu telafi etti.” Gene hepimizin bildiği gibi dokuz aylık bir ablukanın ardından Karabağ Ermenileri, can korkusuyla kadim yurtlarını terk ettiler. Bugün Karabağ’da Ermeni kalmışsa herhâlde birkaç düzinedir.

Champion buradaki hisseyi Thomas de Waal’den alıntı yaparak ifade ediyor: “Zaman değişir, ittifaklar değişir, askerî dengeler değişir. Ve bu olduğuna artık diplomasi için çok geçtir.”

BOMBA DEĞİL UZLAŞMA...

Velhasıl, İsrail bugün kendini askerî açıdan çok üstün görüyor olabilir, gerçekten öyle de olabilir. Fakat, bu tür sorunları insan ömrüyle veya bir nesille sınırlı şekilde değerlendirmenin yanlışlığı ortada. Düşünsenize, 2020’deki savaşta ölen binlerce Ermeni ve Azeri genç, kendilerinden önce başlamış bir kavgada ölmek için doğmuş oldular. 1990’larda Karabağ sorunu nihai şekilde çözülebilmiş olsaydı 2000’lerde doğmuş bu gençler çok muhtemel ki ölmeyeceklerdi. İsrail’i yönetenler de gelecek nesillerin hayatından ve güvenliğinden endişe ediyorlarsa bunun yolu bugün daha fazla bomba atmaktan değil, o nesillere uzun ömürlü bir uzlaşma bırakmaktan geçiyor.

(AGOS – Ohannes Kılıçdağı – 22.12.2023)