Yiorgos Kakouris
ykakouris@gmail.com
(Çeviri: Seda Argün)
sedaargun1987@gmail.com
Adanın her iki tarafında bulunan Kıbrıs basınının büyük bir çoğunluğu otomatik pilotta çalışıyor gibi görünüyor. Yetenekli ya da uzun çalışma saatleri, gittikçe azalan maaşlar ile siyasi ve toplumsal değişim barındırmayan moral bozukluklarına dayanabilecek kadar gazeteciliğe ilgi duyan gazeteci veya insan sayısı çok sınırlı. Gazeteciliği seçen ve sürdüren az sayıda kişi ise birçoğu statükonun gücüne sıkı sıkıya bağlı siyasi partiler, kişisel gündemleri ve gizli amaçları olan iş adamlarına sahip onlarca gazete ve sayısız internet sitesinde kendilerine yer bulmuş durumda.
Bu durum size tanıdık geliyor mu? Geliyor ise, Yeşil Hattın öte yanında da aynı şeyler yaşanıyor. Sorunun farklı yönleri her toplumda farklı şekillerde kendini gösteriyor. Ama sonuç, yeterli kaynak alamayan basın, az maaş alan gazeteciler ve esas hikaye ile muhabirliği yansıtacak olan personelin yetersizliği oluyor. Dolayısıyla, onlarca basın organı resmî haber ajanslarının üretmeyi başarabildiği resmî haberleri veya güç sahiplerinin kendi gündemlerini ortaya koyuyor.
Dijital devrimin sebep olduğu dünya çapındaki basın krizi tüm sorunları daha da kötü bir hale getirdi. Kıbrıs’ta olanın aksine gazetecilik geleneklerinin yüzyıllar öncesine dayandığı daha güçlü ekonomilere sahip ülkelerde bile medya kuruluşları internet üzerinden para kazanma yolları bulmak konusunda zorluk yaşıyor. Bu eğilim, güneyde 2013 yılında yaşanan ekonomik krizin etkilerini daha da artırarak büyük şirketleri daha da güçlendirmiştir. Kuzeyde ise onlarca yıldır devam eden ekonomik izolasyon ve siyasi baskının neden olduğu durum daha da kötüye gitmiştir.
Güney: Patlayan balon
Güney Kıbrıs toplumundaki birçok gazeteci, medyanın eskiden daha canlı, hareketli olduğunu ve daha orijinal haberler barındırdığını söyleyerek şikayet ediyor. Düşüş sarmalının başlangıcı ise bazı gazetecilere göre televizyon istasyonlarının açılması sonrasında 1990’larda yaşanan patlama.
TV sahipleri bir yanda gazeteci ve teknik personele iyi paralar teklif ederken diğer yanda ise gazeteci sendikalarını işlerine karıştırmamış, sendikalaşma fırsatlarını sınırlandırmış ve çalışanlara sendikalaşmanın gereksiz olduğu imajını yaratacak şekilde yanlış bir güvenlik duygusu vermiştir. Televizyon medyada sansasyon yaratarak dikkat çekici hikâyeleri ve popülizmi desteklemiştir. Televizyon sahipleri, siyaset ve politikaları etkilemek, kayırmacılık karşılığında basında daha fazla yer verilen “ayrıcalıklı” siyasetçilerin bir listesini yaratmak bakımından gazete sahiplerinin yapamadığı yeni yöntemler kullanmıştır.
Meslekteki kuralsızlaşma ve gazetecilerin güneyde sendikalara katılmak adına çok az teşviğe sahip olması, onları korumasız ve düşük maaşlarla baş başa bırakıyor. Bu zayıflık da sendikanın bir meslek birliği olarak hareket etme yetisini azaltıyor (Kuzeyde olduğu gibi ikisi ayrı kuruluşlar değil). Dijital devrim zamanı geldiğinde ise iş yeri sahipleri asgari ücret ödemeye başlayarak gazetecilerden fazla mesai yapmasını talep etmeye başlamıştır.
Gazetecilik değişim geçirdikçe de durum daha da kötü bir hal almıştır. Düşük maaşlar alan gazeteciler muhabirlik görevlerini ve haberlerini internet sitelerinde yayınlamak, videolar çekmek ve radyo televizyona çıkmak zorunda kalmaktadır. Bu durum da düzgün iş çıkarmaları, yaptıkları işten gurur duymaları ve hata yapmaktan kaçınmaları anlamında onlara çok az zaman tanımaktadır. Sonuç olarak ise gazeteciler resmî haber ajanslarının yayınlarından haber çıkarmaya çalışmakta, çoğu zaman uluslararası ajans haberlerini birebir kopyalamaktadır. Medyanın ufak bir kısmı yapılan haberleri analiz etme ve derinlemesine araştırma fırsatına sahiptir. Yapılan bir çok hata da haberlerde kendini göstermekte ve bu da insanların gazeteciliğe olan güvenini sarsmaktadır.
Kuzey: Zor ve daha zor zamanlar
Kuzeyde ise iş güvenliği gazeteciler için daha da az ve maaşlar ise daha düşük. Güneyde en azından bazı basın organlarında düzgün gazetecilik yapacak kadar gazeteci varken, kuzeyde bu durum daha da kötü. Birçok yerde sosyal güvenlik sağlanmıyor ve gazeteciler de çoğu zaman geçinebilmek adına iki işte birden çalışıyor. Pek çok gazeteci, özellikle de en hırslı olan, tamamen gazeteciliği bırakıyor ya da kamu sektöründe çalışmaya başlıyor.
Çoğu yerde yaşanan personel eksikliği gerçek habercilikte ve araştırmacı gazetecilikte bir eksiklik olarak kendini gösteriyor. Sayfalarca basılan gazeteler ve birçok internet sitesi eleştiri bir yana, çok az yorum ile devlet haber ajansından alınan haberlerle dolu. Kıbrıslı Türk deneyimli gazeteciler ise değerli, iyi eğitimli gazetecilerin dahi işlerini istedikleri gibi yapamadıklarından yana dem vuruyor.
Güneyden daha yoğun bir şekilde iş adamlarının basını yönetme istekleri kaliteli habercilik gerekliliğinin önüne geçiyor. Birçok medya organı mali sorunlarla boğuştuğu için kumarhane, otel ve bahis ofislerine satılıyor. Güneydeki meslektaşları gibi yeni sahipler de kayırmacılık ve sözleşmelerde kazançlı taraf olmak adına yeni buldukları güçlerini kullanıyorlar. Bir söylentiye göre, gazetelerden biri bir keresinde reklam alabilmek adına belirli bir şirkete yapılan saldırıyı yayınladı.
Şirketleri sendikaya üye gazetecileri istihdam etmesi için teşvik eden teşvik programının ortaya çıkmasıyla birlikte yakın zamana kadar sendikalı olmayan pek çok gazeteci sendikaya üye oldu. Bu teşvik programı gazetecilere bazı yönden güvenlik sunsa da devam edeceği yönünde halen belirsizlikler söz konusu.
Tüm bunlara ek olarak, Kıbrıs Türk basınının daha iyi kaynaklara sahip, güçlü ve dikkat çekici Türk basınından gördüğü rekabet ise bunaltıcı bir hal almıştır. Kıbrıslı Türk gazeteciler dikkat çekecek mahkeme davaları hakkında haber yapmaya zorlanmakta, zanlıların mahkemede yargılanmadan önce yüzlerini yayınlamak gibi sansasyon yaratacak uygulamaları gerçekleştirmektedir. Güneyde olduğu gibi, tüm medya internet sitelerinin fazladan tıklanmasını istemekte, kaçınılması zor o reklamları almayı ümit etmektedir. Çoğu zaman bunu bile yapamıyorlar.
Çözüm var mı?
Kıbrıslı bir Rum olarak, bakış açılarını benimle paylaşan bir çok Kıbrıslı Türk arkadaşımın yardımı olmadan bu yazıyı yazamazdım. Gazeteciler için bile diğer toplumdaki meslektaşlarının nelerle başa çıktığını anlamak ve sorunlarının ne yönden benzeştiklerini görmek dahi zor olduğundan Kıbrıs basınının durumu hakkında yazmak çok zor.
Adanın her iki tarafındaki siyasi parti liderleri, ekonomik çıkarlarını ve siyasi amaçlarını teşvik etmek isteyen iş yeri sahibi erkekler (veya kadınlar, ama kabul edelim ki özellikle erkekler), düzgün çalışsın çalışmasın kendilerine ait bir yer buluyor. Gazeteciler, sayfa düzenleyiciler, redaktörler her gün bir dizi sayfa basmak ve reklam departmanının (web sorumlusu olmayan birden fazla kişi söz konusu ise) zorladığı tıklanmaları almak için çabalıyorlar. Gazeteciler ve gazetecilik acı çekiyor.
Peki çözüm ne olabilir? Federal bir geleceği destekleyen bir idealist, olası bir çözümü işaret edecektir. Öte yandan, en iyi çözüm sonrasında dahi aynı hataları yapmayacağımızı düşünmek için herhangi bir sebebimiz yok. Gelin görün ki, günümüzdeki belirsiz statükodan gelecek ne getirecekse ona doğru rasyonel ve kontrollü bir geçiş yaşayacağımızı da hiç kimse garanti edemez.
Lefkoşa’da veya Türkiye’de olsun daha iyi gazeteci olmayı ve birlikte çalışmayı anlamayı denemek ve güçlüyü hesap verebilir kılmak atılacak ilk adım olabilir.