Ulus IRKAD
Geçtiğimiz günlerde kaybettiğimiz Yılmaz Gilanlıoğulları, Polemidya’nın Martılar müzik grubu ve o dönemin hatıralarını paylaşmak istiyorum...
1963-64 yılları sonrasında hemen akabinde Kıbrıslı Türk gettolarında ortaya çıkan Pop Müzik grupları, adanın her yerinde patlama yapmıştı. Sanırım adanın diğer Rum taraflarında bu şekilde bir patlama yaşanmaz. Kıbrıslıtürk gençleri ellerinde “Spanish” gitarları, gece karanlıklarında bir ellerinde kitapları, elektrik direklerinin altında derslerine çalışırken, boş zamanlarında da Beatles veya Türkiye’deki Pop Müzik patlaması olan Anadolu Rock’unun etkisiyle gettolarda, dünyanın bu müzik devrimini yakından takip etmektedirler. Kıbrıslıtürk gettolarındaki bu yaygın müzik anlayışı, 1966-67 yıllarına gelindiğinde, Lefkoşa’da Sıla Dört, sonra Ritim 5, sonra Halkalar ve Fırtınalar gibi toplulukların ortaya çıkmasına sebep olurken, Larnaka- Tuzla’da Güryeller, For Lights, Dalgalar gibi toplulukların peşisıra kurulmasına sebep olmakta, bu sırada aynı şekilde Mağusa’da Feveranlar, Motifler ve Çağrışımlar’ın kurulmasına, Limasol’da Kareler ve Martılar-Polemitya ve gene Esenyeller gibi toplulukların ortaya çıkmasına, Baf’ta da Rintler’in volkan patlamasından çıkan lavlar gibi kurulmasına sebep olur. Aslında Gettolardaki bu Pop Müzik gruplarının oluşması bir bakıma hem 1968 yılındaki Gençlik Hareketi’nin hem de Türkiye ile ilgili bu hareketin, 1963-64 yıllarındaki toplumlararası olaylara, yapılan haksızlıklara, Makarios’un yanlış politikalarına bir tepkidir aynı zamanda. Nitekim Sıla Dört’ün bazı şarkılarında bu etkiler veya tepkiler vardır. Fakat Kıbrıslıtürk Gençliğinde, bu çıkışta, 1968 yılı Dünya Gençliği Devrim Hareketi’nin izleri de bulunmaktadır. Örneğin Cem Karaca bu gruplar tarafından da beğenilmekte, Cem Karaca şarkıları devamlı söylenmekte, Kıbrıslıtürk Gençliği 1968 etkisiyle o devrimci dinamikle, Türkiye’deki 12 Mart 1971 ve de oradaki dinamik gençliğin Cunta Yönetimine ve de onunla bağlantılı olarak Deniz Gezmiş’in asılma kararına da karşıdır. Kökleri bir oranda Celali isyanlarına, Şeyh Bedreddinlere dayanan, Bektaşi Alevi genlerin de olduğu, Kıbrıs Osmanlı Dönemi’nde Gavur İmamların Osmanlı Yönetimine isyanının özelliklerini de taşıyan bir tepki, 1968 Anadolu Rock’uyla da Kıbrıs’ta yaşanmakta, Kıbrıslıtürk gettoları içinde de kendini Pop Müzik ve Pop Müzik toplulukları ile hissettirmektedir. Cem Karaca’nın “Sol Gülüm Sol” ve “Doktor” parçaları, “İstanbul’u dinliyorum gözlerim kapalı”, “Birgün Belki Hayattan” parçaları, 1967’den itibaren en fazla söylenilen şarkılar... Kıbrıs’ın özel yapısı, İngiliz uygarlığı ve de demokrasisi, kültürü, Avrupa ile haşır neşir olan Kıbrıslıtürklerin başında olan yönetimle Kıbrıslıtürkler arasında bir antagonizma (zıtlık) her zaman görülmekteydi. BEY Yönetimi baskıları da buna etki edince, Kıbrıslıtürk Gençliği kendini tepkisel olarak, Pop Müzik’le ifade etmektedir. Kıbrıslıtürkler Makarios’un yanlışlarına karşıdır, ama Kıbrıslıtürk Gettolarında da Yönetimin baskılarından memnun değildir. Deniz Gezmişlere, 1968 Hareketi’ne büyük bir sempati vardır. Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının vücutlarını da tehlikeye atarak özgürlük mücadelesi vermesi, kendilerini feda etmeleri, Kıbrıslıtürkler’in de takdirini çeker üzerine.
Yılmaz Gilanlıoğulları
Kıbrıs’ta Pop Müzikle bir dayanışma ve eşit bir paylaşım vardır… Gençler arasında da, insanlar arasında da… Sosyal bağlar çok kuvvetlidir. Bu bağlar adanın her yerinde vardır. Pop Müzik gruplarının da birbirlerine karşı sevgi ve dayanışması örnektir. Kuruluşundan itibaren Kareler ve Baf Rintler, hatta Polemitya’nın ve Limasol’un topluluğu Martılar arasında da bir dayanışma bir kardeşlik her zaman vardır. Bu dayanışma, sunuculuğunu Hüseyin Kanatlı’nın yaptığı Müzik Festivali ve yarışmalarının da katkılarıyla, en üstün derecededir. Bir yarışmada davulu patlayan Mehmet Ateşli’nin üzerinde Martılar yazan Martılar’ın baterisini çaldığı, paylaştığı ve bunda da Yılmaz Gilanlıoğulları’nın ve arkadaşlarının Baf Rintler’le dayanışmasının çok büyük rol oynadığını bugünkü gençlik bilemez.
Yıllardan 1971… Mağusa Festivali’nin bir bölümü olan Kıbrıslıtürk Topluluklar arası Müzik yarışmasındayız… Yer Othello Kalesi… Baf’tan Mağusa’ya gelen bir otobüsle, o yıllarda Ankara ve İstanbul’da okuyan 1968 Hareketi’den etkilenmiş Baflı Üniversiteliler ve Baf Rintler Topluluğu ile Mağusa’ya geliyoruz. Yarışma Kanatlı’nın tanıtımları ile başlar. Birçok grup iddialı bir şekilde sırayla sahneye çıkmakta... Ahmet Gökmen ve Motifler ekibi, çok sesli örnekler, Baf Rintler Topluluğu, Savaş abinin o gece bir yanlışlığı ile çok aletle çıkıyor ama ses yetersiz... Parçalar çok enteresandır genelde bütün toplulukların repertuarlarında Cem Karaca parçaları var. Yasak Parça “Sol gülüm Sol” Arif Edizer ve Rintler tarafından da söyleniyor. “Neredesin Sen” beğenilen parçalardan. Arif etkili sesiyle okuyor parçaları ama ses yetersiz (Savaş abinin işgüzarlığı maalesef grubun aleyhine oluyor)… Lefkoşa’dan Ritim Beşler, Larnaka’dan Dalgalar ve de karşınızda Yılmaz Gilanlıoğulları eşliğinde Polemitya-Martılar... Sanırım Yılmaz abi esas gösteriyi sona saklamıştır. Birkaç romantik parça ve “Sol gülüm Sol” parçasını okumaya başlıyor. Öyle hatırlıyorum, Yılmaz abi o gece gömleğini çıkarıyor ve giydiği T-Shirt’ün üzerinde Dünya 68 Gençliği’nin bir işaretini taşıyor. Ve “Sol Gülüm Sol” parçası... Yılmaz abi parçayı, Mağusa’da görevli Askeri zevata doğru dönerek halkı da sol elle selamlayarak sol eli havada söylemektedir. Halk ve gerek adanın her tarafından gelen 68’li üniversiteliler ayağa kalkarak onu alkışlamaktadır. Hatta bir aralık mikrofonu yere koyan Yılmaz abimiz bir eliyle kalbini, bir eliyle de sol kolunu havaya kaldırarak halkla ve öğrencilerle birlikte o şarkıyı söylemekte, coşmuş bir şekilde haykırmakta ve her “Sol Gülüm Sol” dediğinde de sol kolunu askeri zevatı da selamlayarak tekrarlamaktadır.
Necat Komutan...
En son sahneye çıkan grup Yılmaz Gilanlıoğulları abimiz ve de Polemitya’nın Martılar Grubu’ydu. Giydiği 68 Hareketi T-Shirt’ü ile Yılmaz abi, çok büyük bir sükse yapar ama bir anda topluluğu da Yılmaz abiyi de inzibatlar sarar. Topluluk da Yılmaz abi de tutuklanmıştır. Bu büyük bir üzüntü ve tepki de yaratır. Baflı üniversiteliler çok üzgündür. O gece, birinci gelen parça Boğaz Bölgesi Mücahitlerinden Fırtınalar, İkinci gelen topluluk da Mağusa’nın Motifler topluluğudur. Rintler beşinci gelmiştir. Fakat açıkça yazayım o günlerde Kıbrıslıtürk Toplumu Cem Karaca’nın şarkılarıyla coşmaktadır. Gençlik 12 Mart 1971 Darbesi’ne karşıdır. Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının asılmasına karşıdır…
Yılmaz abinin hareketi Kıbrıslıtürkler’in gettolardaki yaşantıya ve baskılara karşı bir tepkisidir. Kıbrıslıtürk Gençliği hem 1963-Makarios yanlışlarına ve de Gettolardaki kısıntılı yaşantıya, ayrımcılığa elbette karşıydı ama Gettolar içindeki 12 Mart 1971 zihniyetine de karşıydı. Yılmaz Gilanlıoğulları’nı sonsuzluğa uğurlarken bu anının da Kıbrıslıtürk Gençliği tarafından unutulmaması, Yılmaz abinin onurlu hareketinin hep anılması dileğiyle: Hoşça kal Yılmaz abi…
NECAT KOMUTAN...
Necat Komutan’ı ta Baf’tan tanıyordum. Esentepe-Aynikolalı’ydı. O köyde 1950’li yılların sonlarında yaşamıştım. Elma bahçeleri ile meşhurdu. İnsanlarının çağdaş ve modern olduğunu çok iyi biliyorum. Necat Komutan’ın da köyünden dolayı böyle ileri özellikleri vardı. Emekliye ayrılmadan Mağusa’da da görev yapmıştı. Son 15 sene öncesinde birlikte Glapsides Denizi’nde arkadaşlarla yürür ve sohbet ederdik. Ortak konularımız vardı. Rahmetli babam onu okutmuş, hanımı da babamla Mağusa Kaymakamlığı’nda birlikte çalışmıştı. Bizim yürüyüş grubumuzun vazgeçilmezlerindendi.
Baf Kurtuluş Lisesi’nden mezun olmuştu. Rahmetli babamın da sevdiği öğrencilerindendi.
1974 sonrasında Karpaz’da ve Mağusa’da polis komutanlığı yapmıştı. Baf Kurtuluş Lisesi’nde okuyan bazı kardeşlerini de tanıyordum. Örneğin Necay bizim akranlardandı. Kardeşi Rahmetli Nejdet Polis de Mağusa’da görev yapmıştı. Sabahları yürürken sohbet konularımız daha fazla politika ve güncel konulardı. Ama Necat komutanla ben daha fazla politik konuları açar ve konuşurduk. Grubumuzun arasında farklı düşünen arkadaşlarımız da vardı. Onlarla karşılıklı tartışmalar olur fakat Necat Komutan anlaşılamayacak bir noktaya gelindiğinde tartışmayı keser; “Arkadaşlık bozulmasın, konu burada kapansın” derdi.
Son aylarda Necat Komutan’la birlikte çok tanıdığı yitirdik ve yitirmekteyiz. Daha çok gençti. Toplumumuzdan birçok kişi son zamanlardaki kayıpları aşılara da bağlamaktadırlar. Bu konuda bilimsel bir tesbit yok… Ama aşırı sıcakların kalp rahatsızlığı olanları kolay etkilediği gerçeği var hayatımızda. Komutan da bildiğim kadarıyla son zamanlarında bir kalp ameliyatı geçirmişti (Veya aldığım, hatırladığım bilgi yanlışsa özür dileyerek yazayım; sten taktırmış da olabilir.) Acaba havanın sıcaklığı kalbi etkilemiş mi bilmiyorum. Daha geçen gün ilk müzisyenlerimizden Limasollu Yılmaz Gilanlıoğlu abimiz için bir yazı yazmıştım. Bugün de yürüyüş arkadaşlarımızdan Baf’tan, Baf Kurtuluş Lisesi’nden Necat Komutan için yazıyorum. Bana göre oldukça gençti ve de her vakitsiz ölüm üzücüdür. Daha yapacağı çok işler vardı. Çocukları çok gençti.Daha yapılmasını planladıkları, arzuları, umutları ve dilekleri vardı.
“Baki kalan boş kubbede hoş bir seda” imiş. Onun sohbetlerine doyulmazdı. Baf ve Aynikola anılarını dinlemek ayrı bir zevkti. Arkadaşlığı da dostluğu da değerliydi. Son zamanlarda yürüyüş rotasını değiştirdi ama gene de kalbimizde ayrı bir yeri vardı komutanın. Onu çok özleyeceğiz. Tüm ailesinin başı sağolsun…
“Sınırlar, barikatlar ve dostluklar belgeseli üzerine bir yazı...”
Ulus Irkad
Haziran ayında bir akşam “Kınasız Gelinler-Acı Molehiya” romanının tanıtımını aceleyle terkederek (Tabii kadın yazarımızın tanıtım konuşmasını sonuna kadar dinleyerek ve de izniyle ilk katkıyı da yaparak) hemen Güney Kıbrıs’ta, Mağusa yakınlarında, bugün adeta büyük bir kasaba haline gelen Derinya Kasabası’na eriştim ve Barikat’ta hemen kimlik kartımı göstererek, Kasaba’nın girişinde bulunan “Garage” veya bizim “Garaj” dediğimiz bölgeye gittim. Orada Çatoz-Serdarlı ve Dali-Vasilica’dan gelen Kıbrıs folklor ekiplerinin hazır beklediklerini gördüm. Filmin tanıtımına geçilmeden önce bu ekipler ortaklaşa olarak Kıbrıs oyun havalarından örnekler verdiler. Kıbrıslı Rum ve Kıbrıslı Türk ekiplerinden daha önce tanıdığım dostları görmek beni memnun etti. 30 yıl önce benimle arkadaşlık yapan Dalili Vasilica Folklor ekibi çalıştırıcılarından ve de oyuncularından mütevvefa arkadaşım Kibros’un hanımını, kızını ve de baldızını orada görmek beni çok memnun etti. Beni görünce çok sevindiler. Bu arada Mütevvefa Kibros hakkında aklımızda kalan ortak anılarımızı andık. Onlar da beni gördüklerine memnun oldular. Gene kaybettiğimiz arkadaşlarımızdan Mihalis Kirliçça’yı, Peo ve AKEL’den Fanis’i ve diğer arkadaşlarımızı andık. Onlarla ortak arkadaşım olan Sotos Sizinos arkadaşıma ve Lişiotislere (Lambros ve Christina) de oradan onlarla selam gönderdim.
Belgesel filmi yönetmen Cemal Yıldırım hazırladı, Andreas Ftekarides arkadaşla Veysi Soyer arkadaşlarımızın dostluğu üzerine fakat Andreas açılış konuşmasını yaparken, Veysi Soyer’in açılışta yer alamadığını çünkü kendisinin etkinlikten çok önce, Yunanistan’a tatile gitmek için rezervasyon yaptığını, orada olamayacağını belirti.
Andreas, filmin gösterimine geçmeden önce film hakkında konuşurken, Veysi’yle kapılar açıldıktan sonra arkadaş olduklarını ama aralarında temaslar ilerlerken, 1968-69 yıllarında her ikisinin de, rakip olarak, Lefkoşa’da karşılıklı mevzilerde askerlik yaparak nöbetlerde bulunduklarını, gene aynı zamanda sınır üzerinde yasaklansa bile, BM askerlerinin çoğunlukla gittiği bir kafeteryaya gidip aynı saatlerde orada bira veya meşrubat içtiklerini belirtti. Oysa bir olay olsaydı, bu iki arkadaşın o günlerde birbirlerine ateş etmesi durumunun da olabileceğini, bunun olmadığına şimdi ne kadar dua ettiğini de belirtti.
Film başladığında sırasıyla Andreas ve Soyer konuştular. Mevzilerinin bulunduğu bölgelerde anılarını tazelediler. Oradaki anılarını anımsadılar ve o yıllardaki olayları, barikatları ve mevzileri de bizlere gösterdiler. Gerçekten bu iki arkadaş yanyana askerlik görevi yapmışlar… Allah’ın işine veya kadere bakın ki bu iki rakip asker şimdi birer kardeş gibi birbirlerini seven iki kardeş-dost olmuşlar.
Filmin başında da, Andreas konuşma sırasında anılarını ve duygularını naklederken, 1974 öncesi dostlarından, insanlık ve iyiliklerden, savaşın kötülüğü ve barışın faydalarından bahsetti. Andreas, zaman zaman da ağlamamak için kendini zor zaptetti, hem bize konuşurken hem de film içerisinde gözyaşlarını gizlemeye çalıştı ve farkettim ki, gözlerinden yaşlar da geldi.
Bu iki kardeşin bizlere verdiği barış mesajı oldukça anlamlıydı. O kargaşalık döneminde ve de temasların yasak olduğu süreçte, askerlik yaptılar. 2004 sonrasında devamlı buluştuktan ve de kardeşlik duygularıyla birbirlerini gerçek dostlar olarak gördükten sonra, filmin sonunda bizlere şu ortak çağrıyı vurguladılar:
“Biz sınırlardan ve askerden arınmış, kin, nefret ve öçten, intikamdan uzak bir ülke istiyoruz. Biz kardeşlik ve barış içinde yaşayan bir Kıbrıs vatanı istiyoruz”
Dileklerinizin günün birinde gerçekleşmesi arzusuyla Sayın Andreas ve Sayın Soyer..