Ankara yine devrede. 4’lü koalisyon hükümeti yine Ankara’nın telkinleriyle düşürülmeye ve yerine Ankara’nın isteklerini yerine getirecek bir hükümet kurulmaya çalışılıyor.
Dün böyleydi. Önceki gün de böyleydi. 50, hatta 60 yıl önce de böyleydi. Ankara Kıbrıs Türküne hiçbir zaman güvenmedi. İktidarda hep kendine yakın, kendi telkinlerine açık ve kendi direktiflerine uyacak kişilerle çalışmayı tercih etti.
Daha 1950’lili yıllarda Kıbrıs Türk toplumunun önde gelen ismlerinden Necati Özkan’ın Türkiye’ye girmesi yasaklandı. Ankara’daki yeni DP iktidarı iyi bir Atatürkçü olan ve Çankaya’da Atatürk tarafından kabul edilen ilk ve tek Kıbrıslı Türk olan Necati Özkan’ın yerine Dr. Küçük ve Denktaş’la yürümeyi tercih etmişti.
1970’li yılların başında bu kez Dr. Küçük’ün yerine Denktaş’la yürümeyi tercih etti. Dr. Küçük’ün yeniden Cumhurbaşkan muavini seçimlerine katılması engellendi. Seçimlere katılmak için aday olan ve ısrarla katılmak isteyen CTP kurucu başkanı Ahmet Mithat Berberoğlu ise tehdit edilerek adaylıktan zorla çektirildi.
Bu olayların arkasında da Ankara’daki 12 Mart paşaları vardı.
1974 sonrası çok partili seçimlerin olduğu dönemde de toplum rahat bırakılmadı. 1976’da KTFD Cumhurbaşkanı seçilen Denktaş 1981 seçimlerinde sandıkta kaldı. Ama Ankara’daki 12 Eylül paşalarının gece yarısı operasyonu ile %50.... ile Cumhurbaşkanı ilan edildi.
1974’den, 1994’e kadar bir biçimde iktidarda hep UBP, ya da UBP ağırlıklı hükümetler oldu. Ocak 1994’de ilk kez DP-CTP koalisyonu kuruldu. 1996’da Ankara’da dönemin Refah Yol hükümeti DP-CTP koalisyonunu bir saray darbesi ile yıktı. Yerine UBP-DP koalisyonunu kurdurdu.
Aralık 2003 seçimlerini kazanan CTP bu kez koalisyonun büyük ortağı olarak CTP-DP hükümeti kuruldu. Ankara’da ise yeni AKP hükümeti göreve başlamıştı.
AKP bir süre Kıbrıs’ta demokratik seçimlere çok fazla bulaşmadı. Hangi hükümeti kurulacağına da pek karışmadı. Ama bu süre çok uzun olmadı. 2009’da CTP yerine UBP tercih edildi ve Eroğlu liderliğinde UBP yeniden iktidara getirildi.
Şimdi KKTC’de yeni bir koalisyon var. Ama bu 4’lü koalisyona kurulduğu günden bu yana Ankara’daki AKP hükümeti hoşgörü ile yaklaşmadı.
Ankara’dan her yıl KKTC bütçesine aktarılan kaynak bu sürede donduruldu. Önce Ankara’daki sistemin değişmesi ve cumhurbaşkanlığı hükümet sistemine geçilmesi neden gösterildi. Sonra ekonomik protokol imzalanmadı ondan kaynak aktarılmıyor denildi.
Şimdi ise açık açık UBP Genel Başkanı Ersin Tatar Ankara’ya çağrılarak gizli gizli hükümet formülleri ve ekonomik protokol görüşmeleri yapılıyor. Hem de bu görüşmeler Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın en yakın 2 bakanı Mevlut Çavuşoğlu ve damadı Berat Albayrak’la yapılıyor.
İşte bağımsız KKTC’nin kaderi. Kendi hükümetini bile kendi iradesiyle değil Ankara’nın “telkinleriyle” bozma ya da kurma garabetini yaşıyor.
Toplum da bugünlerde hep aynı nakaratı söylüyor:
Aybaşı maaşlar ödenecek mi?
KKTC Merkez Bankası hükümete borç verecek mi?
Bu hükümet memur maaşlarını bile ödeyemeyecekse istifa etsin, ödeyebilecek olan gelsin.
Hükümet ise “ben Türkiye’den 1 kuruş almadan şu kadar aydır maaşları ödüyorum, daha ne yapayım” demektedir.
Ana muhalefet UBP kurmayları ise “Ankara bu hükümeti istemez, o nedenle para göndermez, biz gelelim musluklar açılacak, ülkeye oluk oluk para akıtılacak” diyerek her gün “geldik, geliyoruz” nutukları çekiyor.
Tablo budur. Bu tablo acınacak halde olduğumuzun açık kanıtıdır. Çaresi de bu yapı içinde görünmüyor.
Ya yapıyı değiştireceğiz, ya da eriyip gideceğiz. İkisi ortası yoktur.