İnsan kendini tekerleğin ortasında dönen deney faresi gibi hissediyor çoğu zaman...
İster yüksek bir enerjiyle koşunuz, seve seve, isterseniz yılgın ya da yorgun fark etmiyor.
Hep aynı yerdesiniz!
Ömrünüz hep aynı çemberin içinde geçiyor ve gündem değişmiyor.
Köhnelik aynı!
***
Alışıyoruz!
Salgına da öyle alışmadık mı?
Beş on vaka vardı, birkaç ölüm ve ürkerek evlerimize kapanıyor, ellerimizi alkolden eritiyor, market poşetlerini dahi balkonda bekletiyorduk.
Şimdi sekiz yüzü aşmış günlük vakaya ve yirmi dört saatte dört ölüme rağmen geziyor, tozuyor, tozutuyoruz.
***
Bir deney faresi gibi hep aynı yerde koşuyor, koyun gibi bekliyoruz her akşam…
“Elektrikler ne zaman kesilecek?”
Hangi çağda yaşadığımızın farkında değiliz.
Yakıt yok, o nedenle elektrik üretimi “idareli” yapılıyor.
Bir gemi yakıt boşaltırken, bir diğeri açık denizde beklerdi, çok değil beş sene önce…
Batırdılar!
Santrallerde bakım yok birkaç yıldır!
Yatırım hiç yok!
Ne oldu peki?
Kimse ödemiyor bedelini, yeniden bakan oluyor en başarısız isimler ve ahali, her akşam elinde mum bekliyor.
***
Kıbrıs’ın geleceğine dair umudu yok kimsenin… Ne görüşme var, ne niyet… O zaman diyorsunuz ki hayatın içinde örülmeli barış siyaseti, tabanda tutuşmalı dünyaya dair umutlar… Hayal!.. Hep bir temenni var, imkansız gibi gelen, epeyce uzak…
***
Çemberin içinde koşuyoruz umarsız, güvensiz, yılgın… Dipteyiz! Dilde bir isyan var, içte bir öfke… Yine de değişmiyor hayat…
Bu akşam elektrikler kesilmedi henüz!
Sevinelim mi acaba?