“Ekmek tutmadan silah tutan eller” birer birer vedalaşıyor hayata…
Ada, kendi ürkek tarihinin üzerinde bir bilinmezi yaşıyor.
Sokaklar değişti.
İnsanlar değişti.
Huylar değişti.
* * *
Hüzün anaların ya da avuçlarında barut artığı taşıyan babaların torunları farklı bir adaya doğdular, farklı bir yarına…
Bölünmüş ülkenin “müzakere masalı”yla büyüyen çocukları oldular.
Korkuları değişti.
* * *
“Müzakere” giderek amaca dönüşüyor.
Çözüm yolunda bir araç olması gerekirken…
Üstelik de şu iç sesle başlıyor:
Acaba neyi kabul etmezler?
* * *
Geçenlerde bir bakanın yeniden paylaşılan bir sözünü okudum.
“Babamın, bizi başkaları yönetsin diye öldüğüne inanmıyorum.”
* * *
Tam da böyle mi söylendi, emin değilim.
Ancak söylendiği dönemde, yalanlanmadı.
Yine de “kişisel” acılar üzerinden Kıbrıs’ın geleceğini yorumlamak bana tehlikeli geliyor.
* * *
İlginçtir, bu söz, “Adanın kuzeyinin Türkiye’yle birleşeceği” iddiası üzerine söylendi.
Sahi, henüz birleşmedi mi?
* * *
Savaş kurbanlarının ya da kayıplarının dili olsaydı eğer mutlaka farklı farklı hayaller anlatırlardı.
Belki “buralardan çekip giderlerdi” yeni bir şansları olsaydı.
Ama bir gerçek var ki, hiç savaşmamış çocuklar bugün artık kırklı yaşlara geliyorlar ve görüyorlar ki, adanın kuzeyinde dünyaya açılacakları bir kimlik yok.
Bir gelecek yok buralarda, asıl acısı bu…
* * *
Yeni diye önerdikleri de bu “yarınsız” ve bu “yurtsuz” halimizdir.
Şimdi “iki ayrı devlet yok” mu?
Kendileri de inanmıyor sanırım, kuzeyde, bir “devlet”in varlığına…
İnanmıyorlar ki, “iki ayrı devlet” koyalım diyorlar masaya…
Hayatın içine koydunuz da, görüyoruz işte, neler olduğunu…
* * *
Kıbrıs’ın kayıp kuşağı, Kıbrıslı Türklerdir.
“KKTC” yurttaşlarının daha bir vahimdir durumu…
“Bunun için mi öldü babalar” demek, yine “duygusal” bir arayış olur ve doğrusu, pek saygılı durmaz.
* * *
Yine de anımsatmak isterim.
“Babamın, bizi başkaları yönetsin diye öldüğüne inanmıyorum” diyen Bakan’ın protokoldeki yeri, Türkiye Cumhuriyeti’nin Lefkoşa Büyükelçisi’nden sonradır.