Lefkoşa Türk Belediye’si, seçim sonrası kendisini toparlamaya çalışıyor. LTB’nin yeni Başkanı Sayın Kadri Fellahoğlu, tüm Belediye Meclis üyeleri ve ekibi ile birlikte hızlı bir çalışma içine girdi. İşte bu aşamada bu durumu, dar siyasi mecraların dışında değerlendirmek gerekir.
Bu seçim sonrası çeşitli değerlendirmeleri dinledik, okuduk. Daha ziyade seçim sonuçlarının rakamsal sonuçları üzerinde duruldu.
Ancak, ele alınması gereken unsurların tam anlamı ile gündeme oturmadığı kanısındayım. Bunlardan bir tanesi de LTB’nin geleceği ile ilgili düşünce tartışmalarıdır.
Şimdi bu olayı, kendimce şu şekilde ele almak isterim. LTB’ deki gelişmelerin en esaslı noktası, daha önceleri de yazdığım gibi “siyasetin “ imtihanı ile ilgili idi. Çünkü, LTB, ekonomik çıkmaza girdiğinde, bunun aşılması ile ilgili gereken üretkenlik oluşamamıştı..
Bu yüzden, bu sorunun aşılması ile ilgili olarak en büyük hata, sorunu aşmak adına atılan, anti- demokratik adım olmuştu. Kanun Gücündeki Kararname ile sorun, demokratik irade dışında, darbe ile ele alınmaya çalışılmıştı.
Sonuçta, demokratik kamuoyunun tepkisi ve Anayasa Mahkemesinin kararı ile bu darbeci anlayış işlemez hale geldi.
En nihayet iş, esas temele, yani sorunu aşmak için, demokratik alana dönme noktasına ulaştı. Seçime gidildi. Gerçi kaybedilen zaman nedeni ile bir yıl gibi bir sıkıntı yaratan durum oluşmuş olsa bile, bu gerçekleşti.
Bu, sorunların, demokratik siyaset alanının içinde, ele alınmasının en önemli adımı olduğunun yeniden ortaya çıkmasına yol açtı.
Nitekim, bu seçimlere siyaset yaşamımız içinde yer alan sol ve sağın tüm renkleri aday göstererek katıldı. Bu çok önemli idi. Maalesef bunun değeri yeterince ele alınmadı. Ben, bu yolu aşan, yani sorunu halk iradesine sunan ve bu nedenle de aday gösterip, bu olguya hayat veren, sivil siyasetin tüm renklerine değer vermekteyim.
Tüm itirazlara ve tepkilere karşın, UBP ve DP’ nin, CTPBG ve TDP yanı sıra aday göstermesine ve YKP, Baraka, Sosyalist Partinin seçim sürecinde yer almasına çok değer ve önem verdim. Çünkü bu sorunların, demokratik siyaset alanın içinde ele alınmasına dair, hem de en zor zamanda, önemli bir gelişme idi. Bu sivil siyaset alanının gelişmesine katkı sağlayan bir dönemeçti..
LTB, seçiminin ortaya çıkarttığı en önemli birinci gelişme budur. Sorunların, darbeci ve vesayetçi anlayışın dışında, demokratik siyaset alanın içinde ele alınması ve aşılması için düşüncelerin sivil siyasetin, tüm renkleri temelinde ileri sürülmesi ve ele alınması.
İlk adım oldu.Şimdi ikinci ve en zorlu adım, siyaset alanını beklemektedir. Kıbrıs Türk halkı olarak kendimize ait olan çok önemli bir sorunun aşılmasında, sivil siyaset dinamiği olarak ne üreteceğimiz şimdi önemlidir. Elbette ki bu konuda esas sorumluluk, yeni Belediye Başkanı Kadri Fellahoğlu ile birlikte çalıştığı ekibe düşer.
Ama, böylesi toplumsal sorunlarda sorumluluğu, tek başına yetki alana yıkmak, yani Kadri Fellahoğluna yıkmak; gerçekte, yalnızca sorundan veya gelişmeden, siyasi beslenmeyi ummak gibi eski ve bizi bu günlere getiren ortama çanak tutmak demektir.
Bu anlayışın, hayatın her alanında bizi ulaştırdığı nokta, yaşadığımızdan bellidir. Yenilik diye diye, eskiyi, yeni isimler yüzler ile yaşatmak demektir.
İşte bu noktada, siyasete bir başka önemli görev daha düşüyor. Yalnız siyasete değil, LTB yöneticileri kadar, LTB çalışanlarına ve tüm halka da bu sorumluluk düşmektedir.
LTB Başkanı Sayın Kadri Fellahoğlu, çok net bir açıklama yaptı. LTB’ nin geliri 33 trilyon, gideri 55 trilyondur dedi. Üstelik Dünya Bankasının raporuna dahi girdi LTB’ nin olumsuz koşullardaki borçlanması. 2010 itibarı ile Dünya Bankası raporu bu olumsuz borç, gelir ve gider deki bozukluğu da raporuna yazdı.
BORÇLANMA MESELESİ
Şimdi bunu aşmak lazımdır. Burada birinci tartışma konusu olan hususa dair açıkça görüşlerimi yazmak isterim.
LTB’nin görevlerinin ilk basamağı aşması için, ona elini kolunu bağlayan bir noktadan, yani eski borç ilişkilerinden farklı bir noktaya gelmesi gerekiyor.
Bunun içinde uzun vadeli ve daha uygun koşullarda ve faiz gideri daha da az olacak bir yeni kaynağa ulaşması gerekiyor. Yani, yeni şartlarda uygun bir borçlanma içine girmesi gerekmektedir.
Şimdi, bu farklı açılardan tartışma konusu oldu. Bu konuya dair, belli Fikirler ileri sürülmektedir. Bunları gerçekten saygı temelini koruyarak tartışmak gerekir. Bir kere “borç borçla ödenmez” denilmektedir. İlk bakışta doğru..
Ama, düşük faiz, uzun vade ve belli yapılandırma noktaları ile mevcut borcun daha iyi koşullarda bir borçlanma ile düzenlenmesi ve LTB’yi de hem çalışanlarını ödeyebileceği, hem de hizmet verebileceği bir imkana kavuşturmak söz konusu ise, o zaman bu genellemeci yaklaşım ile buna sırt dönmek, sorun aynen, hem de artarak devam etsin, noktasına bizi götürür...
Üstelik, bu düşünceyi ifade eden siyasi görüşler, günümüzde, her kesimin ele aldığı bir yaşanmışlığın aşılmasına dair arayışlarla da büyük çelişki içine düşmektedir.
Çünkü, bugün, insan yaşamında önemli bir yer tutan ve halkta büyük bir beklenti oluşturan, faizlerin düşürülmesi ve yüksek faizli, eski borçların, uygun bir düzenlenme ile yeniden yapılandırılması... Ayrıca, bu borç yükü altında olan insanların, işletmelerin, iflasının önlenmesi için de onlara işlerini döndürmek için uygun ve düşük faizle krediye erişmek olanağı sağlamayı amaçlayan, günümüzde yapılmaya çalışılan gelişmeye ve isteğe de aykırıdır, bu görüş..
Yani siz, bir yandan siyasi bir hareket olarak, eğiliminiz ne isterse olsun, borçların yeniden yapılandırılması, daha uygun faiz koşullarına insanların ulaşması ve daha düşük faizle de işletmelerin, insanların, kredi kaynağına ulaşması ve ekonomik çarkların dönmesi için, iktidar, muhalefet ve sivil toplum olarak arayış ve tartışma içinde olacaksınız.
Ama, öte taraftan da LTB’ nin yüksek faizli borcunun, düşük faizli ve uzun vadeli bir başka borçlanma ile yeniden düzenlenmesine karşı çıkacaksınız. Bu çok büyük bir çelişkidir.
Bu, bence bir biri ile örtüşen bir durum değildir. O zaman eğer söylenen, yani “borçla borç ödenmez” noktası doğru ise, siz niye o zaman ülke çapında bu yaklaşıma ters daha geniş ve yaygın bir uygulamaya destek olacaksınız, ya da talepçisi olacaksınız?
BORCU ÖDEMEYELİM!
Bu arada, bazı başka yaklaşımlarda ifade edilmektedir. “Eski yönetim bu borcu aldı. Dolayısı ile bu bizi ilgilendirmez. Bu bakımdan bu borç ödenmesin ve taksitler verilmesin, borca karar verenler ödesin. Zaten, verende yasal sorun olduğuna göre sorumluluk ona da aittir ve o da almasın”
Şimdi, bu görüş, en yaygın anlamı ile cazip görünebilir.. Ama doğru mu? O zaman bakalım, hem de öz itibarı ile.
Yani, eğer biz, LTB’ de darbeci anlayışı yıkmak için öze, yani, demokratik yola gitmişsek, yani Anayasal, yasal ve demokratik olana, yani seçime girmişsek, bunu için öncelikli olarak, tüm siyaset kurumu olarak buna dair uğraşmışsak, şimdi bir sorunun aşılmasında, demokratik hukuk devleti ilkelerinin dışında mı hareket edeceğiz? O zaman hukuk, yalnızca bizim için mi var?
Ha ,evet, bu borçlanmada hukuk dışı davranış varsa ki bu ortadadır, bunun sorumlularının hukuki yolla soruşturulması yargılanması ve bunun ele alınması diğer meseledir. Bu da olmalıdır.
Ama, buna karşın,” bu borç bizi ilgilendirmez ve bunu yok sayarız “noktası mümkün değildir. Bunu da “borç borçla ödenmez” noktası ile birleştirerek, haklılık sağlayacak bir yaklaşım olarak ele alırsak ve onunla bunu birleştirirsek, o zamanda yalnızca kendimizi tatmin etmiş, ama bu sorunun çözülmesine dair de bir siyaset üretmemiş oluruz.
Üstelikte çok tekrarladığımız,” demokrasi ve hukuk herkese lazımdır” argümanını, da iş ola ele aldığımız da ortaya çıkar ve sivil siyasetin ilkeler ve hukuk temelinde gelişmesi olgusuna biz, kendi elimizle darbe vururuz.
Bir kere, dün, bu mantıkla hareket edilseydi, bence, Bankalar krizi içinde her hangi bir sorunu çözemez ve mudileri de kendi başlarına bırakırdık.
Ne yani, o bankaya mevduatını yatıranı,” bana ne, neden yatırdın, bu yüzden başına geleni çek”. Ya da “bana ne, Bankaları, devlet denetlemesi gerekirdi yapmadı . Şimdi neden mudinin parasını, tüm toplum ödesin” deyip, işin içinden sözde kolayca sıyrılıp, bu sorunu öyle bırakıp da kurtulma yolu mu seçilmesi gerekirdi? Dün bu konuda yeri göğü inletenlerin, şimdi, LTB’ de bana ne demesi olanaklı vijdanlı ve mantıklı mı?
Ama, en soldan en sağa kadar, tüm siyasi akımlar bunu o zaman yani Bankalar Krizinde dert etti ve bununla ilgili olarak sorumluluk yüklendi ve sorun aşıldı.
Ayrıca, yeniden yaşanmaması için hem yasal düzenleme, hem de ayni zamanda hukuki yol da tutuldu. Bu bankaların sorumluları da yargılandı, bir kısmı hapis yattı. Bir kısmı çok vahşice öldürüldü.
Bütün bunlar yaşanırken, şimdi LTB Başkanı, sorunları aşmak için çaba harcarken, toplum düşüncesine, LTB’ deki sorunu aşmak için ortak sorumluluk yüklenmek yerine. Dünkü ve bugünkü yaşananların dışında, yalnızca buraya şamil, “ borç, borçla ödenmez ve bize ne bu eski borçtan” diyerek, tavırlar geliştirmek doğru değildir.
İşte, bu aşamada, şimdi, siyasete görev düşüyor. Böylesi sığ yaklaşımlardan uzaklaşarak, meseleyi ele almak. Baksanıza, bu konuda kimse konuşmuyor. Üstelik bu işi yapan hükümet de konuşmuyor.
Hükümet, devletin borçlanması için ihale açtı ve %7,5 faizle devletin borçlanması için sonuç aldı. Halk %20’ den borçlanırken, devlet, %7,5 borçlanıyor. LTB, konusunda uygun borçlanmaya soğuk bakanlar buna da mı karşıdırlar?
O zaman niye, “borç borçla ödenmez” demediler? Ercan satıldı, parasını da 13. Maaş olarak dağıttılar. Bu nasıl 13. maaş denmedi de şimdi mi “borç, borçla ödenmez” denmektedir.
İşte bunun için eğer LTB Başkanı, L.T.Belediye Meclisi’nin bilgi ve katılımında ve halka açık bir şekilde, Belediyenin uygun koşularda, borcunun yeniden yapılandırılmasına imkan sağlayacak, uygun faiz ve vade konusunda bir kaynağa ulaşacaksa, buna sağlıklı bir şekilde yardımcı olmak gerekiyor.
Buna itiraz varsa da halka açıkça, öyle hukuk dışı olmayan ve şu anda diğer alanlarda savunduklarını ve dün yapılanın da tersi yaklaşımlara da düşmeden, görüşler ifade edilmelidir.
Artık, hangi nedenle olursa olsun, seçim sonuçları üzerine konuşmaları bir yere bırakarak, bu köklü kurumumuzun, sorununu aşma konusunda, gereken enerjinin üretilmesine katkı sağlayacak düşüncelere dönmeliyiz.….