28 Temmuzda seçimler gerçekleşecek. Ancak, bu seçim dönemi gerçekten çok karmaşık. Kimin nerde durduğu belli değil. Üstelik bu günün; 2009 seçimlerine benzer bir noktası da var. Bu da popülizmin hakimiyetidir.
Şimdi bu ne diye sorabilirsiniz? 2009 seçimlerindeki popülizmin yansıması ile 28 Temmuz seçimlerindeki popülist anlayışın yansıması arasında fark var. Ancak özü aynidir.
2009 seçimlerinde UBP liderliği, halka boş sözler veriyordu. Elektrik ücretlerini, araba ruhsatlarını, sosyal sigorta primlerini, vergileri düşürecekler, ücretleri, maaşları artıracaklar, Kuzey Kıbrıs’ı olduğu gibi serbest bölge yapacaklardı. Bunları da Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankasından alacakları kaynaklarla çözeceklerdi.
Dolayısı ile ülkenin temel meselelerini göz ardı eden bir vaat ortamı içinde seçimler yapılıyordu. Ayrıca, “Kıbrıs sorunu ve çözüm meselesi de konuşulmasın, çünkü herkes Referandumdan sonra artık aynidir” demekteydiler.
İşte böyle bir atmosfer içinde seçimlere gidildi. Ne sorunlar doğru dürüst tartışıldı, ne de partilerin programları ve çözüm önerileri ele alınabildi. Aradaki farklar, yaklaşımlar göz önüne çıkmadı.
Sonuç tam bir hüsran oldu. Vaat edilenlerin hiç biri yerine gelmediği gibi, tam tersi sonuçlar oluştu ve memleket krizden krize girdi.
Sonuçta tek başına hükümet olanlar, hem bölündü, hem de ülkeyi yönetemez hala geldi. Bu yüzden erken seçime gidiyoruz.
Şimdi 28 Temmuz 2013’ teki seçimle ilgili olarak ayni söylemler yok diyebilir ve sorabilirsiniz, nereden çıktı bu özü ayni popülist yaklaşım tespiti?
Bakın, şimdi de kamuoyunda bir başka düşünce hakim kılındı.” Partilerin seçim bildirgeleri programlarına bakmayın, çünkü hepsi aynidir. Ne yazarlarsa yazsınlar boştur. Bu yüzden siz şahıslara bakın”
İşte bu düşünce, şimdilerde revaçta. Buna karşı çıkmakta riskli. Hele adaysanız, ya da bir siyasi partinin mensubu iseniz. Hemen sizi linç etmek isteyenler sosyal medya imkanları ile de “vurun kahbeye” yaklaşımı geliştirmektedirler.
Şimdi bakın, bu ülkenin önde gelen sivil toplum örgütlerinden Sanayi Odası, GİAD gibi kuruluşlarda bu düşünce temelinde görüş açıklamışlarsa, gerçekten işiniz zor.
Ama ne isterse olsun, popülizme karşı olduğunu söyleyenler, o an, hakim kılınan düşünceye katılmıyorsa ve bunu söylemiyorsa, o ve benzerleri, ne isterse söylesin, popülizme karşı koyamaz. Çünkü, onun tarafından yönetilmektedir.
Esas olan değişim dinamiği de, kamuoyun da hangi koşullarda oluştuğuna bakmaksızın, yanlış olduğuna inandığınız ve hakim olan bir düşünceyi değiştirmek için, doğru olduğuna inandığınızı savunmak ve kamuoyunun kanaatinin değiştirilmesi çabasıdır.
İşte bundan ötürü, pek görüşüne önem ve değer versem de, Sanayi Odasının, “partilerin programlarını dikkate almayın” görüşüne katılmam.
Bu arada, GİAD şunu da yazmak isterim. Sayın Sunat Atun eski başkanlarıdır. Sunat bey genç ve aydın bir insandır. Sanayi Odası dahil pek çok iş örgütü onun Bakanlığını sevinçle karşılamıştı.
Şimdi ne oldu? Sunat Atun çok kötü bir insan mı oldu? Hayır. Peki bu yıkım nasıl oluştu? Bakın, Sunat Atun 2009 da popülizm yaparak seçimleri kazanan bir partinin mensubu olarak seçimleri kazandı. O ve onu destekleyenler, bu programın ve sözlerin gerçek dışı olduğunu biliyordu.
O gün, ne o, ne de bugün partilerin programlarına bakmayın diyen bu örgütler, bu boş ve temelsiz vaatler programına dönük tek bir kelam etmediler. Çünkü amaç kazanmaktı. Bazıları içinde ideolojikti ne isterse olsun, CTP’ den kurtulmak. Şimdi ne oldu? Tam bir hüsran…
Şimdi partilerin programlarına bakmayın, bu önemsizdir diyenler, gerçekten UBP liderliğinin, 2009’ da sunduğu programın sorgulanmasını istemiyor demektir. İkinci bir nokta da program tartışmasını ötelemekle, gerçekte, yapısal sorunlarımızın hem tespitini, hem de bundan çıkış yolunun nasıl bulunacağı gibi bir konuyu toplumsal temelde ele almamaktır da.
Bu arada başka nokta daha var.. Bu da nedir bilir misiniz?
Şu anda ülkede tek bir program vardır. Bu Türkiye ile imzalanan program. Ayni zamanda tek bir rapor vardır. Bu da Dünya Bankası raporudur. İşte bunların tartışılmaması da demektir bu.
Elbette program ve raporlarda halimizle ilgili doğru tespitler vardır. Elinizle itemezsiniz.
Ama çıkış yolları ile ilgili olan önermeler, bunu hazırlayanların, siyasi, düşünsel ve kendi bakış açıları ile şekillenmiş olgulardır.
İşte siz, “bırakın partilerin programlarını bir yere, şahıslara bakın “derseniz, gerçekte engellediğiniz tartışma işte bu temeldir. Elbette ki partilerin programları tartışılacak. Yalnızca 28 Temmuz seçimlerine sundukları değil, ama 2009 seçimlerine sundukları da tartışılacak.
İşte bu tartışmalardan süzülecek olanlarla, siz, bu ülkenin akıl ve kapasitesine dayalı önermeler ve programlar ve yol haritaları çıkaracaksınız. Bunları tartışmazsanız siz, her zaman size sunulacak olan hakkında vız vızlayan bir halde olacaksınız.
Bu yüzden hem 2009 programları, hem de 28 Temmuz seçimleri ile ilgili sunulacak programlar sorgulanmalıdır.
Bu sorgulanırsa ve bu tartışılırsa, işte o zaman, siyaset daha kurumsal bir yapıya döner, ciddiyet artar. Bunu ele almazsanız ve şahıslara indeksli olursanız, kurumsallaşma gelişmediği gibi değer de azalır.
Şahısların rolü yok mu? Elbette de var. Onu da ele almanız gerekir. Ama kurumsal varlığın içinde bu olguyu buluşturmak gerekir.
İşte bu yüzden 28 Temmuz seçimlerinde popülist eğilimin dışında, şahıslara da önem veren, ama esasın programlar, öngörüler olduğunu bilerek hareket etmek gerekir.
Kişilere endeksli her olay, başarısızlığa mahkumdur. Eğer siyaset kişilere endeksli ise, o zaman ne iş dünyasının, ne de emek hareketinin kurumsallaşması da gelişmez..