“Kaçan” kurtulmuyor!
Hayatta da böyle...
Trafikte de...
Daha bir işkenceye dönüşüyor hayatımız...
* * *
“Toplu ulaşım” talep etmiyoruz.
Fazlaca “konfora” alıştık.
Bir bakınız yollara, her araçta ya bir insan var, ya iki!
Yani bırakınız “toplu ulaşım” istemiyoruz, bir araya gelerek, aynı araçları dahi kullanmıyoruz.
Başımıza buyruk halleri seviyoruz.
* * *
“Başına buyruk” demişken, bunu anlatıyor, Yüksek Mahkeme Başkanı...
Keşke imkan olsa da, bu sözleri, her bir bakanlığın, her bir kentin girişine yazabilsem.
“Bir ülkedeki hukuk düzenini korumak sadece mahkemelerin görevi değildir. Kuralların uygulanmasını ve bunlara uyulmasını sağlamak için tüm kurumlarda denetim yapılması gerekir. Denetim yapılmadığı takdirde kurallara uyulmasını beklemeyiniz. Şu anda ülkemizdeki tüm sorunların altında düzgün ve gerektiği şekilde denetim yapılmaması yatmaktadır.”
* * *
Denetim yoktur.
Olsa da “kılıfı” bulunur, göz yumulur.
Kimi “denetimle olmaz eğitim şart” diyor.
İyi de...
Lefkoşa’nın kuzeyinde kemerini bağlamayan sürücü “cahil”ken, barikatı geçince bir anda Oxford mezununa mı dönüşüyor acaba?
Orada bağlıyor.
Çünkü biliyor ki bir devlet, bir otorite var.
Oysa yaşadığı yerde görüyor, yurttaşlık alırken de keyfilik var, kıyılar işgal edilirken de!
İstihdam vergiye, kamuda ikinci işten mesaiye “zincirleme” laubalilik başlıyor böylece!
Kimse “usul, etik, yasa, hukuk” takmıyor.
* * *
Genç bir daire müdürüyle konuşuyorum.
Kayıt tutmayan, umursamaz bir çalışanını uyarmış “böyle olmaz, işini tam yap” diye.
“Sen bana karışamazsın” demiş.
Dert yanıyor müdür dostum:
“Ne yapabilirim, adam, UBP’nin örgüt başkanı, biliyor ki, kendisine dokunamam.”
* * *
Hangi partinin örgüt başkanı olsa inanın ki çok fazla fark etmeyecek.
Çünkü bu eğreti devlette işler “dost, ahbap, partili, komşu, arkadaş, yoldaş” düzeni üzerinden ilerliyor.
Genç kuşak iletişimcilerden, çok yaratıcı sözler çıkıyor bazen.
Çağdaş Ögüç'ün dünkü sözü de adeta bu yazının finali için yazılmış.
“Kapatın KKTC'yi, olmamış!”