Hayatın insanı sınadığı zamanlar vardır. Zorluklarla karşılaşılınca nasıl davrandığı mesela… Ya da bir başkasının zorlukları karşısındaki tutumu. Böylesi dönemlerdeki davranışlar, maskelerin ardındaki gerçek kişiliklerin belirginleştiği turnusol kağıdı testleridir. Hem kendime hem de çevremdeki bazı kişilere dair şaşırtıcı keşiflerim olmuştur hayatımın böylesi zor dönemlerinde. Hiç ummadığım insanların gösterdiği dayanışma beni şaşırtırken en fazla beklenti içinde olduklarımın tutumlarını hayretle izlemişimdir.
Soma’daki kapitalist katliam bana bunları düşündüren. İnsan, maden işçilerinin yaşadığı koşulları görünce kendi hayatından utanıyor. Birden farkına varıyoruz, yaşadığımız hayatların dünya nüfusu içinde ne kadar küçük bir istatistik dilimini temsil ettiğini. Yeryüzündeki insanların büyük bir bölümünün aslında yoksul olduğunu, çok zor yaşam koşulları içinde hayatlar sürdürdüğünü. Aslında bu şikayetçi halimizle bile ne kadar ayrıcalıklara sahip olduğumuzu...
Yoksulluğun parasızlık demek olmadığını, bir kültür, bir yaşama biçimi olduğunu gerçek yoksullarla tanışınca anlıyor insan. Parasızlık herkesin zaman zaman yaşayabilebileceği bir durum sonuçta. Yoksullar ise parasızlıktan öte yoksuldurlar. Çevreleri, arkadaşları da böyledir çünkü. Yoksulluğun kültürü içindedirler. Dünyayla, parayla ilişkileri farklıdır.
Ne olursa olsun bir gerilim ilişkisidir yoksullar ve yoksul olmayanlar arasındaki ilişki. İnsanın kendi ayrıcalıklı konumu içinden yoksullara sempati duyduğunu söylemesi kolaydır. Hem sempati duymak nedir ki. Yoksulların temiz, masum, ezilen insanlar olduklarını söylemek genelleme olur. Kötülük de, zulüm de büyüyebilir yoksulluğun içinde. Ezilenlerin de kendi zulüm alanları vardır.
Yoksullara karşı duyulan korkudur daha çok da... Bu korku nefrete tercüme edilir genelde. Yoksullar zenginlerin hayatına ve parasına göz dikmiş olanlardır. Tehlikelidirler. Yoksullar kolay maniple edildiklerinden kendi çıkarlarına karşı olsalar da tutucu partilere oy verirler genelde. Kendilerini ezen sistemin yeniden üretilmesine hizmet ederler. Dindar hatta fanatik olabilirler.
Zimbabwe’de görmüştüm bunu. Zengin beyazlar büyük çiftliklerini kocaman duvarlarla örmüşler, kale gibi koruyorlardı. Zenginler, yoksullardan hep korunmaya çalışırlar zaten. Yoksulların kendilerine karşı hınç ve öfkeyle dolu olduklarının farkındadırlar çünkü.
Vicdanı, adalet duygusu olan her insan dünyadaki bu eşitsiz gelir dağılımdan huzursuzluk duyar. Bunun bir sistem sorunu olduğu görülmesin diye vardır daha çok da zenginlerin yardım kuruluşları. Bu yardım kuruluşlarının başındaki burjuvalar aslında yoksulların emeğiyle oluşmuş servetlerinin önemsiz bir bölümünü yeniden yoksullara verirken bunun yanlış biçimde “vicdan”a tercüme edilen huzurunu yaşarlar.
İnsanın çok parası olması onca yoksulluk içinde günahların en büyüğüdür aslına bakılırsa.
Son günlerde hep beraber bir yoksul katliamını izledik. Pek çok insan kendi Dolce Vita’ları içinden başlarını uzatıp bu başka hayatları görebildi. Yoksulların görünür olabilmeleri için toplu halde kıyıma uğramaları gerekiyordu çünkü.
Bir süre sonra unutulacaktır bu ve herkes kendi sınıfsal hayatına dalıp geçmiş keyif anlarının peşine düşecektir.
Yoksulluk kendi başına en büyük insan hakları ihlalidir belki de.Birileri daha rahat hayatlar sürebilsinler diye etinden sütünden yararlanılanlardır onlar. Ekonomik güvenlikleri için yapılan tehditlerle sistemlerin sürmesine hizmet ettirilenler, savaşlara gönderilip öldürülenlerdir.
Bu dünya yoksulların aslında; çünkü dünya nüfusunun çoğunluğunu onlar oluşturuyor. Onların olan bu dünyanın sefasını ise zenginler sürüyorlar.
Birileri daha fazla kazanabilsin diye geçen gün hep birlikte öldüler Soma’da. Biz de izledik hep birlikte. Daha çok ölecekler. Dünyanın her yerinde ölecekler. Bir halkı dilenciye çeviren Suriye’deki iç savaş da erken zamanda bitmeyecek. Bitse de yaraları yüzyıllarca iyileşmeyecek.
İmza vererek, para yardımı yaparak rahatlatılmaya çalışılıyor vicdanlar. Kapitalizm en beyaz yıkar. O kömür karasını bile pırıl pırıl yapar sistemin deterjanları. Yakında parlatıp önümüze koyacak; unutturacktır bu kapkara utancı.
Buna mahkum değiliz ama... Başka bir dünyanın mümkün olduğunun ayırdına varmak bile bir aşamadır insanlıkta.