Gerçek üstü bir “pahalılık” olduğunu düşünüyorum.
Kimse kendi konforundan bir milim dahi gerilemek istemiyor.
Kimse “kâr”ından ödün vermiyor.
Fedakarlık “yoksul”dan bekleniyor, çok daha yüksek gelirli yerine…
Böylece kimileri bir başkasının sırtından kendi düzenini koruyor.
Hatta yakarıyor, isyan ediyor üzerinden!
* * *
Pahalılık bulaşıcı bir hastalığa dönüştü.
Bencillik gibi…
Egoizm gibi…
Onca “indirim” kampanyası yapıldı ancak piyasa yine de ateş pahası!
Akaryakıt ve tüp gazda peş peşe indirimler oldu, Türk Lirası az da olsa dengelendi ama piyasaya çok az yansıdı.
Salatayı “biftek” fiyatına yiyoruz.
Et nedense ucuzlamıyor.
Tavuk da öyle…
Temel mutfak giderlerine dahi maaş yetişmiyor.
Peki hizmet sektörü, o geri durur mu?
Kamudaki “maaş artışı”na göre düzenlenen piyasa, gerçek dar gelirli, güvencesiz ve asgari ücretlinin hayatını rehin alıyor.
* * *
Yarı(m) yurdumda “alım gücü” korunmayan belki yüz bine yakın insan vardır.
“Asgari ücret” artışı da nafile, nereye kadar artacak?
Üstelik “masa başında” artsa dahi işveren nereden bulacak, nasıl ödeyecek?
Hayatı ucuzlatmak gerekiyor.
İletişimi... Enerjiyi... Beslenmeyi... Sağlığı… Eğitimi…
Ülkenin ortak kaynaklarını çok daha adil paylaşmak gerekiyor.
Bir de şunu görüyor ve şaşıyorum.
Kimi “büyük” şirketler yeni yeni şubeler açıyor, yeni yeni yatırımlar yapıyorlar ama...
Yanlarında çalışan insanların maaşı her daim “asgari ücret” olarak saplanmış kalıyor.
Patronların hayatı büyürken, çalışanların maaşı kutsal bir emir gibi asgari ücretten milim oynamıyor.
Niye?
* * *
Yoksulun, yoksunun, gerçek dar gelirlinin, güvencesizin, asgari ücret mahkumu emekçinin hayatını iyileştirmek gerekiyor.
Yetmiyor bu hayat onlara!
Ceplerindeki maaş yetmiyor.
Haksızlık bu…
İsyan ettiren bir haksızlık…