20 ay önce başlayan müzakereler, Kasım başında İsviçre’ye taşındığında; Kıbrıslı liderlerin federal
çözüm için son şans diye nitelendirdiği görüşmelerin bir referandum metni ile sonuçlanacağına dair umutlar zirveye ulaşmıştı. İlk Mont Pelerin’de yaşanan göreceli ilerlemelerin ardından 2. Mont Pelerin sonrası yaşanan kısa süreli krizle birçok iddia ortaya atıldı ki ben de MHP'nin desteğini ANAYASA DEĞİŞİKLİĞİ'nde alacak olan Erdoğan’ın, Kıbrıs sorununu derin dondurucuya kaldırmış olabileceğini belirtmiştim. Buna ek olarak garantilere angaje olmak isteyen Rusya’nın, ekonomik ilişkilerinden ötürü Yunanistan'ı piyon olarak kullanıp "garantilere angaje olmaz isem en azından Suriye'den bir şeyler alırım" mantığı ile sürece takoz koyabileceğini ifade etmiştim. Tüm bunlara ek olarak Anastasiadis'in masadan kaçan taraf olarak görünmemesi için, kilise, EDEK, ELAM VE DİKO'nun rolünün şu anda Yunanistan tarafından üstlenilmiş olabileceğini, yeni KÖTÜ POLİS’in, Tsipras dolayısı ile Kotzias olabileceği de iddialarım arasındaydı. Beklenenin aksine 2. Mont Pelerin sonrası yaşanan kriz, ‘Son Akşam Yemeği’ olması düşünülen bir yemeğin sihirli bir akşam yemeğine dönüşmesi sonucu 5’li konferans tarihi alınması ile aşıldı. Olası bir çöküşün önüne geçmenin ötesinde, haritaların karşılıklı sunulacağı ve güvenlik ve garantilerin konuşulacağı Cenevre için tarih alınan bu akşam yemeği, referandum umutlarını daha da yukarı çekti.
Cenevre’de Kocias’ın akıl almaz tavırları ile yaşanan DEADLOCK, TC yetkililerinin açıklamaları ile daha da kapanmaz bir yaraya dönüştü; barış dili yerini karşılıklı suçlamalara bıraktı. Son olarak ENOSİS plebisiti anma kararının Temsilciler Meclisi’nde kabul görmesi ile müzakerelerin derin dondurucuya kaldırıldığı kesinleşmiş oldu. Peki, ENOSİS plebisiti anma kararı her ne kadar ELAM’ın önerisi olsa da oylamada DİSİ’nin çekimser oy kullanmasının altında yatan ne idi? Yurttaşlar İttifakı Lideri Giorgos Lillikas’ın geçtiğimiz haftalarda AKEL yetkilileri ile görüşerek bağımsız bir adayın Cumhurbaşkanlığı seçiminde desteklenmesi yönünde fikir alış verişi yaptıkları söyleniyor. Diğer yanda, güvenilir kaynaklar ELAM, DİKO, EDEK ve Dayanışma’nın, Nicolas Papadopoulos veya bir başka adayı Cumhurbaşkanlığı seçimi için ORTAK aday olarak göstermeyi planladığını öne sürüyor. İddia edilen AKEL'in kendinin aday çıkarmayacağı. ENOSİS saçmalığının altında yatan gerçek bu; Anastasiades'in korkusu! (özellikle Lillikas). Özetle şu anda Anastasiades’in önceliği gelecek yıl yapılacak olan Cumhurbaşkanlığı seçimleri.
Kıbrıslı Rum Lider Anastasides’in, müzakerelerin krize girmesinin ardından plebisiti anma kararını popülist ve gereksiz bir karar olarak defalarca nitelemesine rağmen müzakereler peki neden halen komada? TC Dışişleri Bakanı’nın adada yaptığı zehir zemberek açıklamalar, TC Başbakanı’nın önceki gün 4 özgürlükler ve garantiler ile ilgili konuşup “Bu toplantı yapılmayacak!” demesi; Türkiye’nin de müzakereleri derin dondurucuya kaldırdığının göstergesi! Hedef; Anayasa Referandumu’nda milliyetçi oyları kaybetmemek. Yunanistan’ın bu işi ilk başından beri Rusya vasıtası ile yokuşa sürmesi ise herkesin malumu. Rusya’nın Kıbrıs Büyükelçisi Stanislav Viliorovich Osadchiy’in red cephesinin konferansına katılması, 1. Mont Pelerin öncesi Kasulidis-Lavrov görüşmesinde yapılan konuşmalar halen hafızlarda…
Tüm bu yaşananların ardından, su artık daha berrak; ne zaman ki Kıbrıslılar, Kıbrıs sorunu denen bu zırvalıkta sadece iki taraf olduğunu anlayacak (Kıbrıslılar ve diğerleri) o zaman sorun çözülmüş olacak. Bu müzakereler tümden çökerse bilinmelidir ki Kıbrıslı Türkler için bu yolun ucu karanlık, belirsizlik, bağnazlık, sefalet, şiddet ve tutsaklıktır. Yanı başımızda yaşanılanları düşündüğümüzde belki de bu günler iyi günlerimizdir. Daha önce de yazmıştım; bugün, yakın coğrafyamızda yaşananlar bana Avrupa kıtasının yaşadığı Ortaçağ Karanlığı’nı anımsatıyor. Belki kadınlar cadı olduğu iddiası ile yakılmıyor, para karşılığında Papa cennetin en güzel yerini ayırmıyor lakin toplumun bireyleri arasında akla zarar bir kutuplaşma yaratılıyor, kendini sadece belli etnik, mezhepsel, kültürel sınıfın temsilcisi gören, kendi değer yargılarını yaşamın değiştirilmez kuralı sayan ve herkesin bilincine hükmetmeye çalışan otokratik bir anlayış baskısını daha da artırıyor. Gazeteciler tutuklanıyor, kadınları aşağılayan beyanlarda bulunuluyor, türlü demagoji ve manipülasyon ideolojik bir aygıt olarak kullanılıyor... Hedefe ulaşmak için tüm insani değerler ayaklar altına alınıp, Niccolò Machiavelli’yi bile mezarında ters döndürecek türlü yöntem mubah görülüyor. Tüm bu yıkımdan izole bir ortamda yaşayacağımızı kim iddia edebilir? BM Genel Sekreteri’nin Kıbrıs Özel Danışmanı Eide bundan birkaç ay önce uluslararası ortamın çözüme uygunluğunu belirtmek için "yıldızlar sıralanmıştır..." demişti. Gelinen noktada öyle görülüyor ki bazı “yıldızlar” kara deliklerde kaybolmuş durumda. Şu anda toplumlar sürece angaje olmalı ve siyasi elitleri yaratılacak yeni paradigmanın elementi yapmalıdır. Belki de bir çerçeve antlaşmasını talep etmeliyiz aksi takdirde Kıbrıs sorununun çözülmesi için dünyanın yaşanılamaz bir hal alıp başka gezegenleri yaşam alanı açmak için kolonileştirmeyi beklememiz gerekebilir. Çünkü etrafta onlarca Tayfur Sökmen var…