Doğuşcuğum, senin de benden iyi bildiğin gibi her şey aslında çok basit. Bu kafanın nasıl bir kafa olduğunu, bu varoluşun nasıl bir varoluş biçimi olduğunu çok iyi anlayabiliyoruz. Çekilen bütün acıların dünyadaki hemen hemen bütün trajedilerin müsebbibi bu kafa… Bu kafa “ötekiler” ve ötekilere üstünlük üzerinden var edebiliyor kendini. Bu kafa, üste giyilecek üniforma kimliklerle etnik, cinsel “aynılıklar” temelinde bir güvenlik alanı inşa ediyor kendine ve dışarıdakilerin mağlubiyetiyle kendi galibiyetini tatmaya çalışıyor. Ne kadar aşağılarsa, ne kadar ezerse; kendi iktidarını ve üstünlüğünü kurup âlemin kralı olabileceğini düşünüyor. Bu bir “erkek” ve bunun bir üstünlük olduğunu, dünyanın da kadınların da erkeklere ait olduğunu düşünüyor.
Erkekler muhteşem bir tarih yazmışlar, zaferden zafere koşmuşlar ve bunu “millet”e armağan etmişlerdir. Bir millet olarak “Biz” her zaman haklıyızdır. Ötekiler zalimdirler ve milletin erkekleri onlara hadlerini bildirmişlerdir. Çocukluğumuzdan beri tanıyoruz bu kafayı Doğuşcuğum. Sınıf arkadaşlarımız güzel çocuklar da bir gün “adam” olmuşlar ve erkeklik alanına katılıp muzaffer birer adem olarak üstünlüklerini ve erklerini ilan etmişlerdir. Gözlüyoruz onları. Kafalarının içinden neler geçtiğini ezbere biliyoruz. Bazen idare ediyoruz bazen de dayanamayıp patlıyoruz.
Bu kafa dünyanın her yerinde aynı kafa… Bunlar düşman belledikleriyle ikizler aslında. Bunlar savaşmışlar Doğuşcuğum, yapmadık rezillik bırakmamışlar. Sonra da yaptıklarını gizleyerek, toprağa gömerek, araya sınırlar çekerek üzerine bir krallık inşa etmeye çalışmışlar.
Bugün artık bunlar konuşulabiliyorsa cesur bazı kadınlar ve erkekler sayesinde oluyor bu. Yıllarca susanlar neden susmuşlar bunu anlayamıyorum. Nasıl bir gözbağı, nasıl bir korkuymuş bu suskunluğun nedeni… Acılar bir erk savaşı için kullanılmış bildiğin gibi… Ötekilerin zulmünü belletmişler nesillere. İtiraz etmek isteyeni, sesini çıkaranı ezip geçmişler. Konuşmuşlar yapılan rezillikleri aslına bakarsan. Ama sadece ötekilerin yaptıklarını konuşmuşlar.
Şimdi sen doğruları cesaretle yüzlerine vurunca ne yapacaklarını bilmiyorlar. Seni bir kafa değil de bir beden olarak gördükleri için en iyi bildikleri şeyi yapmaya başlıyorlar.
Bu cinsel tacizler karşısında neler hissettiğini çok iyi biliyorum çünkü aynılarını yaşadım. Böyle zamanlarda insan yanında birileri olsun, destek versin istiyor. Hiç bir şey cinsel tacizin ruhta yarattığı tahribatı onarmaya yetmiyor ama.
Şimdi yıllar sonra aslında neler olup bittiğini öğrenmeye çalışıyoruz. Bunları yapanlar aramızda yaşıyorlar ne yazık ki. Onlarla aynı mekânlarda bulunmuş olmamız, aynı masalarda yemek yemiş olmamız bile bir olasılık. Çocukluğumdan itibaren gözlerimin gördüğünü, kulaklarımın işittiğini unutabilmek istiyorum çoğu zaman.
Ben bu dünyaya katlanabilmek için sonunda kendimi bir gözlemci konumuna getirdim galiba. Bir Marslı gibi gözlüyorum olup biteni; hiçbir biçimde dâhil olmadan. Masumiyetimi koruyabilmek için yapabileceğim başka bir şey yokmuş gibi geliyor bana. İçimde hep patlamaya hazır bir yanardağ var ama.
İnsan zor zamanlarda cesaretle doğruları söylediğinde yalnız kalsa bile büyük bir alkış hissediyor aslında. Toprağın altındakilerin, korkudan ötürü sessiz duranların, doğanın, insanlığın, kuşların, böceklerin alkışını…
Sen her ortalığı birbirine kattığında içimi büyük bir sevinç kaplıyor benim. Hayranlıkla defalarca izliyorum seni. Gözlerim doluyor.
Ama bir şey zedeliyor bu sevincimi. Karşıdaki güruhun cinsel taciz için harekete geçerken nasıl bir haz içinde olduğunu gözlemliyorum. Bir kadına yapabileceklerinin sınırı yok onların. Tarihin acıları en çok da kadınlar üzerinden yaşanmış zaten. Sevgül’ün araştırmaları katliamların ırza geçme olaylarını ört bas etmek için yapıldığını kanıtlıyor.
Çok iyi biliyorum ki bu ülkede bizim gibi düşünenlerin sayısı hiç az değil. Şu an bizim gibi düşünmeyenlerin pek çoğunun yakın gelecekte bizim gibi düşünme olasılığı da oldukça yüksek. Sen böyle cesur çıkışlar yaptıkça sayımız daha da büyüyecek. Yola devam cesur kadın!