Yönetemezmişiz!

Kutlay Erk

Kıbrıslı Türklerin özellikle Aralık 1963 sonrasında yaşadıkları süreç içinde birçok başarı hikayesi vardır.
1963 – 1974 arası koşullarında var olma mücadelesi başlı başına bir başarı hikayesidir. Türkiye’nin bu dönem içinde maddi desteği olmuştur ama var olma kavgasını veren bir kitleye verilen destekti bu; eğer Kıbrıslı Türkler var olma kavgasına girişmeseydi veya o kavgada yenik düşseydi, Türkiye’nin Kıbrıs’ta destekleyeceği Kıbrıslı Türk kalmayacaktı.

1974’den sonra gelişen koşullar Kıbrıslı Türkler için var olma mücadelesinde yeni bir dönem, yeni bir biçim ve yeni bir içerik niteliğinde idi. 1974 oldu – bitti de Kıbrıslı Türklerin kendi coğrafyasında var olma mücadelesi diye bir derdi kalmadı demek doğru değil, ve hala daha Kıbrıslı Türklerin kendi coğrafyasında var olma ve var olabilme mücadelesi vardır.

Bu coğrafyada var olmak, sadece yaşıyor olmak demek değildir. Kimliğinizle, yönetiminizle, yurdunuzun kaynaklarına hakimiyetinizle ve daha birçok maddi ve manevi değeri kendinizin sahip olması ile var olmak önemlidir. Kıbrıslı Türklerin tüm bunları koruyabilmesi de bir başarı hikayesidir. Zaman zaman bu başarı hikayesini sürdürme tehlikesi yaşanmıyor değil… İlerici yurtsever Kıbrıslı Türkler siyasi partileri, meslek kuruluşları ve sivil toplum örgütleri ile birlikte, tüm tehlikelere karşın onlarca yıldan beri verdiği onurlu mücadelesini karşısındaki unsurlara karşı sarsılmadan ve yılmadan vermeye devam etmiştir. Bu onların özgüveninin eseridir.

Bu köşede birçok kez yazıldı… Kıbrıslı Türklerin balık tutmayı öğrenmeye ihtiyacı yoktur; balığı tutmasını da yemesini de bilir, yeter ki oltaları kırılmasın, ağları parçalanmasın, balıkları denizlerinden alınmasın… 1974 sonrası sanayi ve turizm tesislerini işleten Kıbrıslı Türklerdi… Daha o dönemlerde, Türkiye’de turizm gelişmiş bir sektör değildi, plastik sanayi çocukluk çağında bile değildi… Kıbrıslı Türk müteahhitler yurtdışında şehirler inşa ederken, Türkiye’nin müteahhitleri henüz kendi coğrafyasının içinde idi…
Süreç içinde Türkiye ekonomisi aşamalarla yükseldi, Kıbrıs Türkleri yönetenler ise gelişen Türk sermayesi karşısında kendi öz sermayesini ve insan kaynaklarını korumadı. İş sonunda “dur sana balık tutmayı öğreteyim” yaklaşımıyla ve bu yaklaşıma teslim olmuş siyasi yönetimlerle Kıbrıslı Türklerin üretkenliğinin sıfırlanmasına ve tüketen pazarın fakir tüketicileri haline getirilmeye vardı…

Türkiye’den gelecek suyu Kıbrıslı Türkler yönetemezmiş… Bunu eğer doğrudan yöneten makam söylüyorsa, işte o Kıbrıslı Türklerin üretkenliğini sıfırlama ve salt tüketici durumuna indirme startejisinin tehlike ve tehdidinin bir yansımasıdır. Kıbrıslı Türkler, özgüvene sahip olan yöneticiler tarafından yönetilmeye layıktır. “Türkiye’den gelecek suyu biz yönetemeyiz” diyenleri eleştirmek, özgüven duygusu olanların, onlarca yıl başarı hikayeleri yazmış olanların, oltasını, ağını ve balığını hala daha korumaya çalışanların hakkı ve ödevidir. Onlar bu hakkını sorumlulukla kullandı diye, meclis kürsülerinden ve medyadan onlara saldıranlar bilmelidir ki aslında saldırdıkları kendi insanının bilgi, birikim ve yeteneğidir. Onlar bilmelidir ki, kendi sözleri, Kıbrıslı Türklerin zeka düzeyine, yeteneğine ve özgüvenine hakarettir.

Kıbrıs’ın kuzeyinde yaşayanlar bu coğrafyanın mahkumları değil, bu coğrafyanın esirleri değil, başkalarının kulları olarak bu coğrafyada yaşayanlar değil… Onlar çocuk ve yavru da değil… Onlar, kendi coğrafyasının efendisi olmak, kendi coğrafyasına hakim olmak mücadelesinden vazgeçmeyecektir.
“Suyu yönetemezler”miş?!… Var olma mücadelesinde tarih yazan halka bu hakaret çok geldi… Bilinmelidir…

Not: Kurban Bayramı tüm halkımıza, İslam dünyasının halklarına kutlu olsun.