Hayat pahalılığı kontrol edilemiyor.
“Enflasyon ile mücadele konusunda hiçbir yetkinliği ve bilgisi olmayanlar yönetiyor bizi” dedi, bir dönem Ekonomik Örgütler Platformu’nun da sözcülüğünü üstlenen Dimağ Çağıner.
Turizm, yükseköğrenim, üretim ve medya alanında ülkenin önemli yatırımcılarından biri…
“İşsizlik hepimizi vuracak” diyor, yine haklı…
Asgari ücret yükseldiği an kendi iş yerimden biliyorum, sevinç değil, tedirginlik çöküyor herkesin yüzüne… “İşimden olur muyum” duygusu bu, yakından biliyorum.
“Asgari ücreti en yüksek rakamdan belirlemek” kahramanlık gibi sunuluyor ancak kimse de işletmelerin ödeyebilme kapasitesini hesaplamıyor.
Ne alan mutlu, ne ödeyen!
Ne birine yetiyor, ne ötekine!
Ekonomiyi bütünsellik içerisinde planlamazsanız eğer asgari ücret arttıkça, alım gücü değil pahalılık ve işsizlik artıyor.
Kayıt dışılığı denetim altına almaz ve haksız rekabeti önlemezseniz…
İşletmelerin enerji başta olmak üzere girdi maliyetlerini aşağıya çekemezseniz…
Fonların tümünü “genel bütçe”ye aktararak maaş ödemesinde kullanır ama sektörlerin alt yapı yatırımlarına destek vermezseniz…
Hayat pahalılığı asgari ücreti yutar hayatı da…
Yalan döngü sürer gider…
Asgari ücret yükselir, o ücret asgari ücretliye yetmez çünkü hayat pahalılığı çok daha artar; Maliye hayat pahalılığı artışını kamu maaşlarına yansıtmak için fon ve harçlara yüklenir…
Yine yoksullar kaybeder.
***
“Enflasyon ile mücadele konusunda hiçbir yetkinliği ve bilgisi olmayanlar yönetiyor bizi” diyor ya Çağıner…
Ah bir de doğru adrese bunu söyleyebilse!
Bu hükümeti başımıza musallat eden Ankara’dır…
“İşte eseriniz” demek gerekir, AKP iktidarına…
Hangi alanda bilgi ya da yetkinlik var, söyler misiniz?
Eğitim yoksa sağlık mı?
***
“Yönetmek için bilgi lazım” diyor ya dostumuz.
Yanılıyor!
Kıbrıs’ın kuzeyine dayatılan modelde yönetmek için bilgi değil itaat isteniyor.
Bu duruma isyan etmez ve bu gerçeği sahibinin yüzüne vurmazsak eğer şikayetin anlamı kalmaz.
Tek arzuları ne bilgidir, ne kapasite; ne temiz siyasettir, ne de irade!
"Kendi ayakları üzerinde" durmak da yalandır "egemenlik" de!
İTAATTİR istenilen sadece!
Sıradanlaşan diploma!
"Lise gibi üniversitelerimiz" yazım çok okundu, yorumlandı, tartışıldı.
Tepkiliyiz ama hayatı değiştiremiyoruz.
Böyle böyle yitiriyoruz kendimize güvenimizi…
***
Sorunu da biliyoruz çözümü de çoğu zaman…
Değiştiremiyoruz.
***
Kamu Hizmeti Komisyonu'nda "lise düzeyi" gerektiren Alt Düzey sınavına tümüyle üniversite mezunları katılıyorsa...
Üniversite mezunlarının katıldığı Orta Düzey sınavında 100 katılımcıdan 95'i dökülüyorsa...
Eğitim "sil baştan" ele alınmalıdır!
***
Akademisyen Mete Feridun’un tartışmaya getirdiği boyut önemlidir.
“Diploma almanın sıradan bir hale getirilmesiyle artık ne okuyanın hayattan bir umudu kaldı, ne mezun olanın bir beklentisi… Üstelik bütün toplum üniversitelerden şikayetçi. Tam bir başarısızlık öyküsü!..”
Geçmişten örnek veriyor hocamız…
“Üniversiteye gerçekten okumaya kapasitesi ve niyeti olanlar gidiyordu…”
Ya şimdi…
“Gelinen noktada bırakın üniversite diplomasını, doktora diplomasını almak ve hatta akademisyen olup profesör olmak bile sıradan bir iş haline geldi.”
***
Elbette hak ederek unvan kazanmış, başarılı isimler de var ancak istisna!
Aristoteles’in sözüyle finali yaparsak, “Görünmeyenleri anlamak için görünenlere bakmak gerekir."
Türk malı!
Bir söz vardır, bir tekerleme…
“Mal sahibi, mülk sahibi, hani bunun ilk sahibi? Mal da yalan mülk de yalan. Al biraz da sen oyalan…”
Kıbrıslı Rum mallarına yönelik “Avrupa Tutuklama Emri” gündeme gelince…
Bir baktık ki, “Türk Koçanlı Arsa, Arazi Aranıyor” ilanları çoğaldı…
Kıbrıslı Rum mallarının satışına aracılık edenlere yönelik hukuk kavgaları büyüdükçe, yatırım iklimi yeniden değişecek gibi görünüyor.
İnşaat sektörü ve buna bağlı gelişen ekonomiyi de etkileyecek bu süreç…
Belki birileri çıkacak ve “Rum mallarına” garanti verecek yeniden…
“Rum malı, Türk malı yok, hepsi bizim diyecek…”
O zaman nasıl anlatacak dünyaya derdini, “Biz işgal ya da istilacı değiliz” diye…
***
“Türk malı” mülk satışı yoğunlaştıkça bir başka tehlike oraya çıkacak.
Mülksüzleşme!
Uluslararası toplumun kabul ettiği çerçevede müzakere masasına dönmedikçe bu çıkmazı aşabilmek çok zor…
Tekerlemelerle olmuyor.
“Egemen eşitlik ve eşit uluslararası statü, iki devletin işbirliği” falan…
“Al biraz da sen oyalan” der gibi…
Mangal yakmak için kefil!
“Bir adet pirzola kaça biliyor musunuz" diye kendi kendine sormuş Rasıh Reşat...
Hesaplamış!
55 TL...
Yeni asgari ücret saatlik 159 TL...
Demek ki, bir saat çalışıp üç pirzola yiyebilirsiniz.
***
Bir grup meslektaş öğlen buluştuk dün…
“Bir akşam mangal yakalım, bir araya gelelim" sözü geçti masada…
Serhat İncirli espriyi patlattı:
"Mangal yakmak için artık kefile ihtiyacın var."