YORGUN MUTLULUK AVCILARI

Neşe Yaşın

Hayatın amacı mutluluk deniyor ya bunun üzerine düşünüyorum birkaç gündür. Mutluluğu yakalamak için çırpınan kalabalıklar üzerine… Hoş zamanlar geçirmek, gezmek, görmek, daha çok sevilmek istiyoruz ya bu mutlu anılar avcılığı nereye kadar? Şimdilerde başkalarının neşeli anlarını bir ekrandan canlı olarak izleme imkânı var… Eğleniyoruz ve mutlu hissediyoruz. Arkadaşlar toplandık hep birlikte, yemekler de şahane, çok güzel giyinmişiz ve gözlerimiz parlıyor, gülümseyin canlı yayındayız.

İyi bir hayatımız olduğunun işaretleri güzel bir evde yaşıyor olmak, seyahatler yapmak, güzel giyinmek, mutlu bir evliliğimizin ya da bize aşık bir sevgilimizin olması, çocuklarımızın başarılı karneleri, yavrularımızın yeteneklerinin sergilendiği gösteriler, kedi ve köpeklerimizin sevimlilikleri… Bu saadet panoramasında sınıfsal bir durum var kuşkusuz ama bizler bu nimetlere sahip olanlar yoksullar, acı çekenler için de duyarlıyızdır. Bakın onların sorunlarını gösteren videolar da paylaşıyoruz. Dünyadaki adaletsizlikler konusunda çarpıcı görüşlerimiz var.

Mutlu ve neşeli anları çoğaltmakta, ne zaman biteceğini bilmediğimiz bu hayatı daha keyifli yaşamaya çalışmakta bir sakınca yok kuşkusuz. Sorun hayatın bir mutluluk avcılığına dönüşmesinde daha çok da… Sürekli mutluluğu aramaktan yorgun düşebiliriz bir noktada… Mutluluğumuz bir suçluluğa, ya da ışıltısını yitirmiş bir sıradanlığa dönüşebilir.

Biz böyle şık kafelerde oturur, Venedik’te gondolla gezer, Çin Seddi’nde filan yürürken bir başka yerlerde başkaları da acı çekiyor, hatta sokaklarda açlıktan filan ölüyor, çocuklar savaşın vahşetini görmesin diye oyuncak bebeklerinin gözlerini kapıyor olacaktır. Tıpkı protesto ederek paylaştığımız o fotoğraftaki gibi…

Bütün bunları yaşayabileceğimiz kadar yaşayabilmeli, ağız dolusu gülebilmeyiz kuşkusuz. Hayatta yas da var neşe de… Ağıt da yakacağız dans da edeceğiz. Sorun hayatın amacının bu mutlu anları biriktirme haline gelmesinde. Sürekli kişisel mutluluk peşinde koşmanın çıkacağı yerin mutsuzluk olması tehlikesinde.

Bana kalırsa esas olan mutlu bir hayattan çok yönünü belirlemiş anlamlı bir hayattır. Anlamlı bir hayat kendimizi merkezden çıkardığımız, dünya için, başkaları için bir şeyler yaptığımız, bazı hedefler koyup onlara ulaşmaya çalıştığımız bir hayattır.

Şu gururla sergilediğimiz dolce vitalar bize sevgi olarak dönmüyor zaten. Başkalarının kıskançlıklarına, gizli öfkelerine neden oluyor yalnızca.

Kendini hayatın keyiflerinden soyutlayan bir idealist durum değil sözünü ettiğim. İçinde keyfin de olduğu şu veya bu biçimde dünyaya katkı koyan bir üreticilik hali anlatmak istediğim. Bir hedefimiz varsa ve onun için ilerleyebiliyorsak daha güzel oluyor yaşamak.

Belki de herkesin bildiği bir şey benim anlattığım. Sonuçta hepimizin şu veya bu biçimde bazı küçük hedeflerimiz var hayata ve kendimize dair. Bir yandan da pek çok gündelik dert, hayatın getirdiği tatsız sürprizlerle uğraşmaktayız. Böyle gülümsediğimize bakmayın. İçimizde ne ateşler yanıyor diyebilirsiniz.

Aslına bizi böyle mutluluk avcısı haline getiren bir sistem var. Sürekli mutlu olma yolları pazarlıyorlar. Mutluluğumuz karşılığında paramızı istiyorlar. Sizi daha mutlu edebiliriz üzerine dönen bir reklam sektörü var. Tüketin! Daha mutlu olun! Kafamızın içinden ne geçtiğini, içimizdeki boşlukları inceleyerek yapıyorlar bunu… Bizim zavallılıklarımız hedef aldıkları. Para bir Tanrı; çünkü onun bize aradığımız mutluluğu bahşedeceğini düşünmekteyiz.

Ben birazdan yazımı gazeteye göndereceğim ve keyifli olmasını umut ettiğim bir zivaniya partisine katılmak üzere Baf’a hareket edeceğim. Bu günü diğer günlerden farklı kılacak bir anlam, yepyeni bir duygu arasam diye düşünüyorum. Reklamların, mutluluk pazarlayıcılarının ulaşamayacağı bir yer olmalı kalbimin derinlerinde. Bulabilirsem oraya sığınacağım.