Yorulmaz mısınız?

Cenk Mutluyakalı

Kimi zaman eski yazılarıma bakıyorum.
Yeni gibi!
İnsan düşünüyor: Hep mi yerimizde sayıyoruz sahi?

***

Daha bir ay evvel yazmışım, henüz “savaşa savaş demenin zorluğu” yaşanmadan…
<<…Türkiye siyaset kültüründe Kıbrıs’a bakış farklıdır.
Kıbrıs’ın ‘bir başka ülke’ olduğu düşünülmez.
Hele birleşik bir Kıbrıs ya da ortak yurt tahayyülü hiç yoktur.
Kıbrıs’ın kuzeyi ‘Türkiye toprağı’, Kıbrıslı Rumlar da ‘düşman’ görülür…>>

***

Büyük bir bataklığın ortasında gibiyiz. Gücümüzü topluyor ve kurtulmak istiyoruz, bir bakıyoruz ki, daha da batmışız. Üstelik bataklığın bizi içine çektiği yetmez gibi bir de biz birbirimizi çekiyoruz. İçine gömülüyor, boğuluyor, balçığa saplanıyoruz. Çirkef dökülüyor ağzımızdan, burnumuzdan, her yerden. Bir başka hesap içinde herkes, bir başka oyun… Ortalık “komplo teorisi” kaynıyor ve diliniz ne derse desin, birileri sizin yerinize “niyet” yaratıyor. Kendi peygamberine tapanlarla menfaatine tapınanlar arasında bir yerde, sersem bir bocama büyütüyoruz.

***

Yorulmuyor musunuz ey insanlar!
Sabahtan akşama ve geceden şafağa ötekiyle didişmekten, söylenmekten, dişe tırnağa anlam yüklemekten, göze kaşa niyet biçmekten, sağı solu çekiştirmekten, onca gösteri bunca gösteriş ve çoğu sahte ilişkiden, yorulmuyor musunuz? Her bir maskeyi yüzünüze koyup çıkarırken ve boyalarınızı silerek yeniden boyanırken yorulmuyor musunuz?
Pes!




10 sene 6 ay

İşsizdi, parasızdı, kalacak yeri, yiyecek ekmeği yoktu.
Küçükistan Ceza Kanunu” geçti eline, aldı, okudu.
“Başkan’a hakaret etmenin cezası altı ay” yazıyordu.
Birden gözleri parladı.
Fena mı olur” dedi, “altı ay hapiste karnım doyar, yatacak yerim olur…


Ertesi gün tören vardı, gitti.
Küçükistan Başkanı konuşurken milletin arasından fırlayıp bütün gücüyle bağırmaya başladı.
“KUKLA başkan… KUKLA başkan”


Polisler yaka paça götürdüler.
Mahkemeye çıktı, hakim kararını verdi:
- “Sanığın suçu sabit görüldüğünden 10 sene 6 ay hapsine!”


Birden gözleri karardı, sendeledi, sonra kendini toparladı ve haykırdı :
“İtiraz ediyorum hakim bey, Küçükistan Ceza Kanunu'na göre başkana hakaretin cezası altı aydır.


Hakim acıyan gözlerle adama baktı;
“Haklısın evlat” dedi, “Başkana hakaret 6 ay fakat devlet sırrını açığa vurmak
10 sene…”

 





Türkçe!
 

Kendini kaybeden tanımlar vardır.
“Türkçe düşünenler, Rumca düşünenler” söylemi bunlardan biri...
Bu çağa yakışmıyor.
Irkçı, bağnaz, bölücü…


Bir ilan okudum, geçenlerde…
Ulusal Birlik Partisi imzalı…
Böylesine berbat bir Türkçe epey oldu görmedim.
“Barış Pınarı Harekatı, mazlumlar için umut olan operasyondaki askerlerimize muzaffer diler, Kuzey Kıbrıs Kıbrıs Türk Cumhuriyeti olarak Türkiye Cumhuriyeti’nin her zaman omuz omuza yanındayız.”


Hani diyorum, Türkçe düşünenler, bir de yazmayı denese!
 





Mavi Köşk’ün sırrı
 

Kendimize göre bir tarih kurguluyoruz.

Bir de coğrafya!

Güya “ayrı ayrı...”

Dün'ün "çatışmalı" kesitini ezberletiyor, bugünün "bölünmüş" hallerini kutsuyor, ne kadar "nefret" varsa anımsıyor, ne kadar "paylaşım" varsa unutuyoruz.

Tehditleri bağırırken, fırsatları fısıldıyoruz.

***

Araştırmacı Mete Hatay resmi tarihe ait ezber bozan bir tartışma başlattı.

Hani senelerdir yaşlı adamları, kadınları otobüslere doldurup götürüyor, deniz ötesinden gelen turlara masal üzerine masal anlatıyorlar ya…

"Mavi Köşk"e dair onca yalan!

***

Evin asıl sahibi aslında "silah tüccarı" bir Rummuş da!

Şizofren bir ruh hastasıymış da!

Evi 1957'de yapmış ama 1974'te "gizli tüneller"den kaçmış da!

***

“Mafya” diyerek, adamcağızın mallarını gasp ettiğimizi unutturmuş oluyoruz böylece (!)

"Köşk"ü gezdiren her asker de "efsane"yi kendince "kurgulayarak" farklılaştırıyor.

Tebeşir yutarak sesini incelten ve "ben sizin annenizim" diyen "Kurt" kuzuya dönüşüyor böylece…

 

***

Mete Hatay’dan aktarıyorum…
“Evin inşaatı iddia edildiği gibi 1950'lerin sonunda değil de 1973 yılında bitti. Vyronas Pavlides o tarihte silah niye kaçırsın? Devlet ve limanları zaten Kıbrıslı Rumların elinde... Yani evin stratejik vesaire hikayesinin yanlışlığı evin yaşıyla birlikte ortaya çıkıyor. Binadaki birçok eşya 1974'den sonra civar yerlerden ganimetlenmiş. Örneğin altın kaplama tablo Ayia Marina Kilisesinden alınmış bir ikon. Omorfo kütüphanesinden de onlarca kitap var. Pavlides ünlü bir iş adamıydı. Hukuk okumuş ama hiç avukatlık yapmamıştı.

Pavlides'in Türk bölgelerinde birçok malı mülkü vardı. Arası da Türklerle iyiydi. Pavlides'in birçok evi ve mülkü muhtelif zamanlarda Kıbrıslı Türk silahlı güçlerinin eline geçmiştir. Örneğin, Arabahmet ilkokulu, eskiden Pavlides ailesine ait bir garajdı. 1964 yılından sonra mücahitlerin eline geçti. Kadifekale olarak bilinen Saint Hilarion'a çıkarken inşa edilmiş kaleye benzeyen bina da Pavlides'indi. Hatta Rumlar orayı Pavlides Kulesi olarak bilirler. Eğlenmeyi çok seven sık sık parti yapan çok zengin biriydi. Hiç evlenmedi ve çocuğu yoktu. Aynı zaman da yazlık olarak şu an GKK'nın kullandığı Beyaz Ev de onundu. Bu bina 1964'de mücahitlerin eline geçince, Pavlides diğer evi yapmak zorunda kalmıştı. Evdeki Pavlides'in resmi bile photoshoplanmış bir resim. Ağzına akıllarınca sigara koyarak onu daha Mafya görünüşlü yapmışlar...”
 

***

Ganimetten “övünç" çıkartmak geleneği de bize ait olsa gerek!
Yıktığımız, yaktığımız, yağmaladığımız, körelttiğimiz Maraş’ı “poz poz gezdirmek” de aynı tuhaflık değil mi?


***

Mavi Köşk demişken…

Sahi burası "turistik tesis" midir, nedir?

Niye "ordu"nun elindedir?