Kanseri yaşamadan sorumluluk hissedebilmek erdemdir.
Kemal Saraçoğlu Lösemili Çocuklar ve Kanserle Savaş Vakfı
İnsanın hayatında hiç unutamayacağı anlar vardır. Bir cümle, bir bakış, bazen bir koku öyle bir yerleşir ki beyninize, bir dakika dahi sürmeyen o anı, yüzlerce, binlerce kez tekrar tekrar yaşatır size bilinçaltınız. Çoğunlukla uykudayken.
Sarkoma nedir bilir misiniz? Umarım hiç bilmezsiniz, asla öğrenmek zorunda kalmazsınız siz. Ben hakkında herşeyi öğrenmiştim, beş yıl önce, bu zamanlardı. Babama konmuştu Sarkoma teşhisi. Neydi, nasıldı hiçbir fikrim yoktu, telafuz dahi edememiştim hatta önceleri. İlk kez sevgili dostum Rezan Fahrioğlu Yamacı ile konuşmuştuk bu konuyu. Endişelenme demişti, artık çoğu kanser türünün tedavisi var, kanser araştırmaları sayesinde. Umutlanmıştım.
Sarkoma konusunda elimize geçen herşeyi okuduk sonrasında abim ile. Her türlü tartışma sitesine girdik, çıktık. Tedavi metodları, alternatif tıp, doğal beslenme, psikolojik tedavi, nedenler, önlemler, hepsini öğrendik.
Hangi ülkede ne var, başarı oranları, yaşam süreleri ve pek tabii ki mucizeler, deyim yerindeyse ezberledik. Birbirimizi bilgilendirdik sıklıkla, ‘bak ben ne buldum’, ‘bunu da deneyelim mi?’ diye başlayan Atlantik ötesi telefonlarımızın ardı arkası kesilmedi.
İzmir’de bir Hastane asansörünün içinde duyduğum cümle, asla kendini unutturmadı sonrasında. ‘Babamdaki türün tedavisi mümkün değildi ama 4 yıla kadar yaşayanlar olmuştu’. Bir araştırma öyle diyordu. Asansör, hastane, şehir, hepsi aynı anda üzerime geldi. 4 yıl mı kalmıştı yani? Sadece, 4 yıl. 4.
O yıl daha neler kazındı beynime, hiç gitmeyecek. 4 yılı beğenmezken ben, en fazla 6 aya indik birden, bu kez güney Lefkoşa’da bir muayane odasında. Çaresizlik ile tanıştım, tam anlamıyla, tek anlamıyla. Sonsuzluğa eşit sevdiğiniz birinin erimesi, ve hiçbirşey yapamamak, öyle bakakalmak.
Sadece bakmak. Bakmak, sadece. Günler geçmesin, bitmesin diye dua etmek. Sonra, yeter artık, bitsin, dinsin bu acı diye dua etmek. Sonra hangisinin bencillik, hangisinin saf sevgi olduğunu bilememek, yine bakmak. Boş, anlamsız, bakmak, sadece.
Kanser Araştırma Vakfı’nın her yıl düzenlediği Orkide Yürüyüşünde çaldıkları parçayı hiç unutmadım bir de:
You will never walk alone: Asla yalnız yürümeyeceksin!
Gerçekten de asla yalnız yürümedik. En başta dostlar yalnız bırakmadı, sonra tanıdıklar, bu yoldan önceden geçenler ve hiç tanımadıklarımız, güzel insanlar. Teşekkürler.
Sudan çıkmış balık gibi ne yapacağımızı bilmediğimiz anlarda hep yardıma koşan oldu, hemşiresi, diyetisyeni, laborantı, doktoru, Türkiye’de, Kıbrıs’ta, kuzeyde, güneyde. Ve dernekler, Kanser Hastalarına Yardım Derneği, Kanser Araştırma Vakfı desteklerini esirgemediler. Minnettarım.
Posta Dairesi’nin bastığı Nisan ayı pul satışı geliri Kanser Araştırmaları’na bağışlanıyor bu yıl. Ben yine sevgili Rezan’dan öğreniyorum, o bu konuda yorulmadan çalışmaya devam ediyor. Benim, ailemin, yaşadıklarını başka aileler yaşamasın diye, kanser ölümleri azalsın diye katkı koyuyor, daha birçok pırıl pırıl yürek gibi. Var olsunlar.
Nisan ayı boyunca, Sevgi Mektupları kampanyasını yürütüyor Kanser Araştırma Vakfı (KAV), tüm duyarlı Kıbrıslıları Sevgi temalı mektup yazmaya ve sevdiklerine göndermeye davet ediyor.
Satılan her pul ve gelen mektuba basılan her kaşe icin KAV’a bağış aktarılıyor. Başka canlar bu kadar çok yanmasın diye, kanser önlensin diye, tedavi edilsin diye, umut ölmesin diye.
‘Sevgi Mektupları yazar mısın sen de?’ dediler. Ben bu konudaki görüşlerimi yazmayı, çorbaya tuz koymaya çağırmayı tercih ettim.
Siz de sevdiklerinize mektuplar yazar mısınız? Mektuplarınızda sevgiyi anlatır mısınız? Posta kutularında sizden gelen bir sevgi mektubu bulan sevdiklerinizi mutlu eder misiniz?
Adresimi versem, bana da yollar mısınız? Size yazacağım cevap, mutlu eder mi?
Kampanya’ya katkı koyar mısınız, çorbaya tuz?
Kanser hastalarımız, yalnız yürümeye çalışmasınlar, benimle birlikte söyler misiniz?
You will never walk alone!
12 Nisan 2015
Marsilya