“Yugoslavya savaşlarında “kayıp” edilenlerin gömü yerleri araştırmacılar tarafından nasıl bulundu?”

Sevgül Uludağ

Balkan Araştırmacı Gazeteciler Ağı’nda 30 Ocak 2023’te Medina Delaliç imzasıyla yayımlanan bir incelemede, Yugoslavya savaşlarında “kayıp” edilenlerin gömü yerlerinin araştırmacılar tarafından nasıl bulunduğu ayrıntılı biçimde aktarılıyor. Bu yazıyı okurlarımız için derleyip özetle Türkçeleştirdik. Medina Delaliç’in yazısı özetle şöyle:

***  Adli araştırmacılar, adli bilim insanları, balistik uzmanları ve DNA uzmanları birlikte çalışarak Yugoslavya savaşları esnasında “kayıp” edilen 40 bin insanın kalıntılarını bulmaya ve onların nasıl öldürüldüklerini belirlemeye çalıştılar birlikte...

***  Kosova savaşının tam ortasında, Mayıs 1999’da Sırbistan’ın İçişleri Bakan Yardımcısı Obrad Stevanoviç, Yugoslavya Cumhurbaşkanı Slobodan Miloseviç ile buluşacağını günlüğüne not almıştı. Hep büyük harflerle yazdığı “CUMHURBAŞKANI” başlığı altına Stevanoviç şöyle yazmıştı: “Ceset yoksa, suç da yoktur...” ve günlüğüne devamla şöyle yazmıştı: “Araziyi temizlemek en önemli şeydir...” İşte bu notlar, Miloseviç’in Eski Yugoslavya için Uluslararası ceza Mahekemesi’ndeki davasında kanıt olarak kullanılmıştı – öldürülen Kosovalı Arnavutlar’ın cesetlerinin saklanması ve konunun örtbas edilmesine yönelik bir kanıt olarak...

***  Gerek Kosova’daki savaşta, gerekse Yugoslavya’daki diğer savaşlarda öldürülerek çoğunlukla gizli toplu mezarlara gömülen ve böylece “kayıp” edilen 40 bin insanın kalıntılarını bulmak ve bunları kimliklendirmek, dev bir görev gibi duruyordu başlangıçta... Bugün birkaç bin insan hala “kayıp” olsa da, ellerinin altındaki tüm bilimsel teknikleri kullanan araştıracılar, bu 40 bin kaybın kalıntılarının ezici çoğunluğunu bulmuşlardır. Uluslararası Kayıp Şahıslar Komisyonu iletişim görevlisi Saşa Kuluksiya, BİRN’e (Balkan Araştırmacı Gazetecilik Ağı – BİRN) yaptığı açıklamada, “Eski Yugoslavya topraklarındaki silahlı çatışmaların sonunda – ki 1995’te Bosna-Hersek ve Hırvatistan ile 1999’da Kosova buna dahildi – onbinlerce kayıp şahsın akibetini öğrenmeye çalışmak için etkili bir çaba gösterme olasılığı uzak gibi duruyordu” diyor.

***  Kovuşturma olasılıklarından korku da yeni örtbas girişimlerinin ortaya çıkmasına yol açmıştı. Eylül ve Ekim 1995’te, Bosna-Hersek’teki Sırp ağırlıklı Sırp Cumhuriyeti yetkililerinden suç mahallerine girmek için Batılı ülkeler tarafından izin istenince, bu suçları işleyenler çok büyük çaplı bir gizleme operasyonu başlatmışlardı. Eski Yugoslavya için Uluslararası Ceza Mahkemesi’nde tanıklık eden Srebrenitsa’daki araştırma ekibinin lideri Jean-Rene Ruez, bunun “cesetleri saklamak için devasa bir çaba olduğunu” anlatmıştı... Jean-Rene Ruez, Srebrenitsa’da Boşnaklar’a karşı işlenmiş soykırım suçunu araştırmıştı Uluslararası Ceza Mahkemesi adına.

***  Öldürülenlerin cesetleri gömülmüş oldukları birincil toplu mezarlardan çıkarılarak ikincil ve hatta üçüncül toplu mezarlara taşınmış veya mağaralara ve nehirlere atılmıştı... Gömülmüş oldukları yerde çözülmekte olan cesetlerin taşınmasında şirolar ve kamyonların kullanılması demek, cesetlerin parçalanması ve tek bir “kayıp” şahsın kalıntılarının dahi aralarında kilometrelerce uzaklık bulunan dört farklı yerde bulunabileceği manasına geliyordu.

***  Uluslararası Kayıp Şahıslar Komisyonu, 1996 yılında Balkanlar’ın batısında operasyonlarına başlarken, yetkililer bu konuyu profesyonel biçimde ele almakta hiç de istekli değillerdi. Kulukciya, “Bölgenin farklı yerlerinde, çok sayıda ayrı ve koordine edilmemiş etkinlikler vardı, bunlar farklı metodolojiler ve farklı profesyonel standartlar kullanıyorlardı. Bu koşullarda, kimliklendirme sayısı az, ilerleme de çok yavaştı” diye anlatıyor. Araştırmacı Ruez, Uluslararası Ceza Mahekemesi’ne ABD hükümeti tarafından sağlanan uydu fotoğrafları ve görgü tanıklarının sağladığı bilgilerle ilk toplu mezar kazısının Temmuz 1996’da Srebrenitsa’nın batısında Çerska’da gerçekleştirilmiş olduğunu anlatmıştı.

***  Bir araştırma görevlisi, arkeolog Richard Wright’a uydu fotoğraflarını göstererek Çerska’da olası toplu mezar yerlerini işaret etmişti. “İşte o zaman ulaşıma ilişkin lojistik nedenlerle hangilerinin kazılması gerektiğine karar vermiştim” diyecekti Wright, Uluslararası Ceza Mahekemesi’nde Srebrenitsa soykırımı ve öteki suçlardan yargılanmakta olan Boşnak Sırp Ordusu komutanlarından Ratko Mladiç'in davasında ifade verirken... Önce bölge mayınlar ve bubi tuzakları olasılığına karşı incelenmiş, sonra da bir şiroyla üstteki toprak sıyrılmış ve alttaki toplu mezarın şekli ortaya çıkarılmıştı... Wright, bir mezarı bulma sürecinin nasıl çalıştığını da aktaracaktı: “Arkeologlar oradaki yapı ya da renk değişimini arıyorlar ve bunu bulunca da bir mezar yerinin dış çizgileri bakımından bunun mantıklı olup olmadığına bakıyorlar...”

***  Wright, verdiği ifadede mavimsi yeşil bir toprağın, oraya bazı insanların gömülmüş olduğunu gösterdiğini anlatmıştı. Bakteriler oraya gömülmüş bedenlere saldırırken, demir oksitteki oksijen atomlarının kaybı, toprağın rengini değiştiriyormuş diye anlatmıştı Wright. Kazıdan sonra araştırma görevlilerinin gözlemleri bir forma üzerine not alınıyor – bunlar cesedin anatomik özelliklerini, duruş şeklini, çürüme derecesini ve organizmaya verilmiş olan zararı içeriyor. Aynı şekilde bir cesedin gözlerinde bağ veya ellerindeki bağ olup olmadığı da not alınıyor çünkü bu bir kurbanın asker olarak çatışmalarda öldürülmediğini veya kendi kendini öldürmediğini gösteriyor...

Bosna'da bir toplu mezar kazılırken...

***  Lahey’deki Uluslararası Ceza Mahkemesi’nde Sırbistan’ın eski İçişleri Bakan Yardımcısı Vlastimir Dyordyeviç’e karşı tanıklık eden adli antropolog Jose-Pablo Bayrabar da şöyle demişti: “Bir mezarda gözleri bağlı ve elleri de arkasından bağlanmış bir kişinin durumu, kesinlikle bir intihar vakası değildir...” Durmuş saatler de öldürülmüş oldukları saati gösterebiliyor – eğer aynı mezarda birkaç tanesinin saatleri tam da aynı anda durmuşsa... Wright, Mladiç davasında mahkemede verdiği ifadede, “Bir toplu mezarda bulduğumuz bu saatlerin gelişigüzel biçimde değil, belli bir şablona uyar gibi durmalarına neden olan belli bir olay yaşanmıştı” diyordu. Ancak devamla elektronik saatlerin pilleri bitinceye kadar işlemeye devam ettiği için, adli bakımdan bir değer taşımadıklarına işaret etmişti.

***  Uluslararası Ceza Mahkemesi’ndeki davalarda sunulan kurbanların gömülü olduğu mezarlardan balistik kanıtlar, ABD Alkol, Tütün, Silah ve Patlayıcılar Bürosu uzmanları tarafından analiz edilmişti, göz ve el bağları ise Hollanda Adli Enstitüsü tarafından incelenmişti.  Hollanda Adli Enstitüsü’nden Suzanna Malyaars, Mladiç davası esnasında verdiği ifadede, kendilerine gönderilen tüm kumaş göz bağlarını öncelikle belli özellikleriyle tanımladıklarını, sonra bunları bir veri bankasına yüklediklerini ve daha sonra da benzerliklerini otomatik olarak taradıklarını anlatmıştı.

***  Cancari Sokağı 3 numarada bulunan ikincil bir toplu mezarda binlerce yeşil cam parçası bulunmuştu Srebrenitsa araştırması esnasında... “Bunlar aynı tür camdı, cam şişelerden geliyordu, üstlerinde hala markaları da duruyordu... Bir deste de etiket bulmuştuk – belki 300 veya 400 kadar etiket – bu etiketlerde Kozluk’taki Vitinka şişeleme fabrikasından söz edilmekteydi” diyordu Wright mahkemedeki tanıklığında. Bu izi takip eden adli ekip, Kozluk’taki şişeleme fabrikasını 1999’da ziyaret etmişler ve fabrikanın arkasında kısmi olarak kazılmış birincil toplu mezarın yerini buldular... Cesetler taşınıp da örtbas yapılmadan önce, ilk olarak buraya gömülmüşlerdi.

***  2000 yılında Glogova 1 diye adlandırılan mezar yerinde bazı parçalar bulunmuş ve bu parçalar birleştirilince ortaya bir kapı çıkmıştı... Bu kapı, bir depodan geliyordu, depo Kraviça köyündeydi ve burada Boşnaklar infaz edilmişti... Boşnak Sırp siyasi lideri Radovan Karadziç davasında Eski Yugoslavya için Uluslararası Ceza Mahkemesi’ndeki kararda, böylece mezar yeri ile infaz yeri arasında “doğrudan fiziksel bir bağı” işaret eden kanıt belirlenmişti.

***  Uluslararası Kayıp Şahıslar Komisyonu’nda adli bilimler direktörü olan Thomas Parsons da, Lahey’deki Uluslararası Ceza Mahkemesi’nde ifade verirken, “kayıp olarak kaydedilmiş binlerce insanın yakınlarını arayıp bulduklarını ve onlardan kan örnekleri aldıklarını anlattı. Bu kan örnekleri, DNA eşleştirmede kullanılacaktı – kayıp yakınlarının DNA profilleriyle toplu mezarlardan çıkarılan “kayıp” şahısların kalıntılarından çıkarılan DNA profilleri karşılaştırılarak eşleştirme yapılmaya çalışılacaktı.

***  “Uluslararası Kayıp Şahıslar Komisyonu ancak yüzde 99.95 ve üzerinde bir eşleşme olursa o şahsın ailesiyle akrabalığını kesinlikle söyleyebilir” demişti Kuluksiya. DNA yöntemi kullanılarak Bosna’nın batısında Priyedor belediyesine bağlı Tomasika ve Yakarina Kosa toplu mezarlarındaki kalıntılar, bütün birer aile şeklinde kimliklendirilebilmişti. Kuluksiya, “Bir kayıp şahsın kimliklendirilmesi her zaman bilimsel olarak geçerli yöntemlere dayanmalıdır – kişi olarak onu tanıma ya da tesadüfi kanıtlara değil” diyordu. “Bu aynı zamanda adli süreçler için de yaşamsal öneme sahiptir çünkü sözkonusu DNA’ya dayalı kimliklendirmeler, ceza davalarında kanıt olarak kullanılabilir...”

***  Hırvatistan ve Bosna’nın tersine, Kosova’da savaş biter bitmez ve Yugoslav askerleri ve Sırp polis kuvvetleri Haziran 1999’da Kosova’dan çekilir çekilmez, orada derhal suçları araştırmaya girişmek mümkün olmuştu... Haziran 1999 ile Aralık 2016 tarihleri arasında Kosova’da 1,513 kazı yapılmış ve 6 bin 97 dizi insan kalıntısı toplanmasıyla sonuçlanmıştı bu kazılar. 1999 ile 2000 yılları arasında Uluslararası Ceza Mahkemesi adli ekipleri tarafından bunların yüzde 65’i bulunmuş ve geleneksel metodlar ve görsel kimliklendirme yöntemleriyle 2 bin civarında kimliklendirme yapılmıştı bu dönemde. 2001 yılında Uluslararası Ceza Mahkemesi kazılarını tamamlamış ve ondan sonra da yerel kurumlar bu kazılara devam etmişlerdir.

***  O zamana kadar Yugoslavya Cumhurbaşkanı Slobodan Miloseviç azledilmiş, reformcu bir hükümet Sırbistan’da iktidara gelmişti. 2001 yılında Uluslararası Kayıp Şahıslar Komisyonu Sırbistan’la bir anlaşma imzalamış ve bu anlaşmada savaş dönemi kurbanlarının bulunmasında ve DNA öncülüğündeki kimliklendirmelerde Sırbistan’a yardım öngörülmüştü – bu da gerek kurbanların kalıntılarından alınan DNA profilleri, gerekse kurbanların yakınlarından çıkarılan DNA profillerinin bilgisayar tarafından eşleştirilmesine dayanmaktaydı.

***  Belgrad’ın varoşlarındaki Bataynika’da bir polis epitim merkezinde kazılar organize etmek maksadıyla 2001 yılında adli tıp profesörü Duşan Dunyiç, Belgrad Bölge Mahkemesi tarafından davet edilmişti... Kosova’da öldürülen ve bunu örtbas maksadıyla cesetleri taşınan 744 Kosovalı Arnavut’tan geride kalanlar, birbiriyle bağlantılı üç ayrı bölgede, beş toplu mezarda bulunmuştu. Dunyiç, Uluslararası Ceza Mahkemesi’nde verdiği ifadede ilk mezarda “en az 36 insan cesedinin bulunduğunu, bunların farklı cinsiyetlerden ve farklı yaşlardan insanlar olduğunu” söylemişti... Bazı kalıntılar yakılmıştı, toplu mezarlar kazılırken inşaat makineleri tarafından bedenlere ayrıca zarar verilmişti...

***  “Bu faktörlerin birleşimi, kayıp beden parçalarından geride kalanların kazılmasına yol açmaktaydı” diyordu 2002 tarihli Uluslararası Kayıp Şahıslar Komisyonu raporunda – rapor, Bataynika’daki adli faaliyetleri izleme raporuydu. Beden parçalarının eşleştirilmesi de DNA analizine ve adli antropologların çözmesine bırakılmıştı... Dunyiç, verdiği ifadede, “Ondan sonra da elimizdeki tüm verileri kıyasladık, belirli bir numara verilmiş olan bir cesedin ismi, soyadı ve belli bir kişiye ait olduğunu teyid etmek maksadıyla” diyordu.

***  Kosova savaşında öldürülmüş olan Arnavut kökenlilerden geride kalanlar, Sırbistan’ın doğusundaki Petrovo Selo’da ve Bosna ile Sırbistan arasında bulunan Drina Nehri üzerindeki Perucaç Gölü’nde ve ayrıca Bataynika’daki polis eğitim merkezinde bulunmuştu. İlk kimliklendirme ardından – ki buna ailelerin giysi fotoğraflarına bakarak kendi kayıpları olup olmadığını belirlemeleri isteniyordu – ilk “kayıp” kalıntıları Kosova’ya Kasım 2002’de geri dönüyordu... Bundan sonra Bataynika, Petrovo Selo ve Perucaç Gölü’ndeki toplu mezar yerlerinde bulunan cesetler, Kosova’nın batısındaki Orahovaç’taki bir morgta ikinci bir otopsinin parçası olarak adli incelemeye tabi tutulacaktı.

***  İskelet kalıntılarını inceleme, adli antropologların kemikler ve dişlerden elde ettikleri bilgileri gözden geçirmesini içerir, adli patologlar ise kurbanın kimliğini belirleyecek bilgi toplamaya odaklanmışlardır. “Bazı durumlarda bir torbada birden fazla şahsa ait çok sayıda vücut parçası bulabilirdiniz, raporda bir isme sahip tek bir şahsa ait vücut parçaları olduğu belirtilmiş olsa da... Elbette bu durumda bu vücut parçalarını, onlara ait bir kayba ait olduğu iddia edilen aileye verebilirdiniz, tek bir şahsa ait olmadığını bilerek ve öteki kayıp şahsın kim olduğunu bilmeden” diyordu adli antropolog Jose-Pablo Baraybar – kendisi o dönemde Kosova’daki Birleşmiş Milletler Misyonu UNMIK’in adli ofisinde kayıp şahıslar bölümü başkanıydı ve Eski Yugoslavya için Uluslararası Ceza Mahkemesi’ne bu şekilde ifade vermişti.

***  Bataynika’da bulunan 744 “kayıp” şahıstan geride kalanların ölüm nedeni, ilk otopside belirlenememişti. Ancak “adli inceleme ardından bunlardan 506’sının ölüm nedeni belirlenmişti” diyordu Baraybar. Uluslarası Ceza Mahkemesi örneğin Dyordyeviç davasında, Baraybar’ın yaptığı açıklamayı kabul etmişti – buna göre pek çok durumda, “ölüm nedeni, silah yaralarından kaynaklanan travmadan kaynaklanıyordu, bunun etkisi kemiklerin her birinde yarattığı etkiye bakılarak görülebiliyordu...”

***  2022 yılında Uluslararası Kayıp Şahıslar Komisyonu ile Bosna-Hersek, Hırvatistan, Kosova, Karadağ ve Sırbistan’dan kayıp şahıslar konusundan sorumlu kurumları bir araya getiren Kayıp Şahıslar Grubu, bölgesel bir veri tabanı oluşturdular – eski Yugoslavya topraklarında çatışmalarda kayıp edilenlerle ilgiliydi bu veri tabanı. Veri tabanında kayıp şahıslarla ilgili 11,383 kayıt bulunuyor, savaş kurbanı ailelerin, sevdiklerinin kalıntılarını bulmalarını kolaylaştırmak maksadıyla girilmiş bu kayıtlar. 1990’lı yıllardaki savaşlardaki kayıp şahıs vakalarının yüzde 70’i sonuçlandırılıp çözümlenmiş. Ancak hala birkaç bin beden kimliklendirilmemiş ve adli araştırmacıların gömü yerlerini arayışı da devam ediyor.

https://balkaninsight.com/2023/01/30/forensic-challenge-how-investigators-found-the-yugoslav-wars-disappeared/

(BİRN’de Medina Delaliç’in 30 Ocak 2023 tarihli yazısını özetle derleyip Türkçeleştiren: Sevgül Uludağ/YENİDÜZEN).