Uzunca bir süredir bu sayfada ülkemizde tam bir plansızlığın yaşandığını, ülkeyi yönetenlerin bir an önce: “Eğitim adası mı? Kumar adası mı?” olacağımıza karar vermesi gerektiğini dile getiriyor... Sanırım karar verilmiş… Ne adası oluruz bilemem ama “eğitim adası” olmaktan vazgeçildiği aşikar…
Bir zamanlar üniversiteler adası olmakla gurur duyardık… Hem ülke kalkınması, hem de nitelikle birey, nitelikle toplum olmamız adına büyük önem taşıyan üniversitelerimiz ülkemizin temel ilgi odağıydı… Oysa şimdilerde ülkemizdeki yüksek öğrenimin zarar görmesi için ne gerekiyorsa yapılıyor…
Bir yandan DAÜ Rektörünün, hükümetin üniversite için hiçbir şey yapmadığını, gelecek dönemlerde büyük sıkıntılarla karşılaşabileceğini içeren mesajları basında yer aldı. Diğer yandan Doğu Akdeniz Üniversitesi Akademik Personel Sendikası (DAÜ-SEN), DAÜ yönetiminin anti-demokratik uygulamalarından son derece rahatsız olduğu, hatta bu uygulamaların akademik personeli tehdit edici boyutlara ulaştığı haberleri gündeme düştü… Üniversite öncesi kurumlarını kaybeden DAÜ’nün, bu gidişle pek uzak olmayan bir gelecekte tamamen kaybedilmesi söz konusu…
Yakın Doğu Üniversitesi öğrencilerin apar-topar sınır dışı edildiği hafızalardadır…
Uluslararası Kıbrıs Üniversitesi’ni ise bir başka büyük sıkıntı bekliyor… Ülkenin yeni çöp alanı için belirlenen bölge Uluslararası Kıbrıs Üniversitesi’nin hemen yanı…
Girne Amerikan Üniversitesi ise uzun bir süredir kullanımında olduğu arazinin vakıflar idaresi tarafından elinden alınarak turistik tesis ve kumarhane yapılmak üzere ihaleye çıkılması sorunu ile uğraşıyor…
Lefke Avrupa Üniversitesi’ndeki sorunlar çok ciddi boyutlara ulaştı. Üniversitenin 2011 yılı için ayrılan bütçesi, 2008 yılında ayrılanın yaklaşık 8’de, 1’i kadardı…2012’de ne olur bilinmez… Ekonomik darboğaza sokulan üniversite de Tıpkı DAÜ’de yapıldığı gibi öncelikle öğrenci yurtları TC-Kredi ve Yurtlar Kurumu’na devredildi. Ancak öğrenci yurtlarındaki bu devirden sonra, yurtlarda “öğrenci çeteleşmesinin” hat safhada olduğu bildiriliyor. Son yaşanan olaylardan sonra, bazı öğrencilerin kayıt sildirme noktasına geldiği belirtiliyor…
Bütün bunlar; ülkeyi yönetenlerin üniversitelerimiz önünü açıp, onların nitelikli bir kurum olması için gerekli planlamayı yapması gerekirken, üniversitelere sorun çıkarmaktan başka bir şey yapmadıklarının kanıtı gibi… Dahası ODTÜ’den sonra İTÜ, hemen arkasından da Çukurova Üniversitesi ülkemizde fakülde açmaya hazırlanıyor… Kendi üniversitelerimiz kapanmaya mahkum edilirken, transfer üniversiteler birbiri ardına ülkemizde boy gösteriyor… Şaka gibi ama değil…
“Yüksek Öğretimde” sorunlar bunlarla da sınırlı değil… Bir yandan üniversitelerimiz, ülkeyi yönetenlerin vizyonsuzluğundan kaynaklarının sorunları yaşarken öte yandan da yüksek öğrenimdeki öğrencilerimiz 5 aydır burslarını alamıyor…
Ne yazık ki ülkeyi yönetenler, üniversite eğitimin gençlere yapıldığı hep unutuyor... Gençlerin artık çocuk olmadığını, ortaöğretim gençliğinden çok değişik özelliklere sahip olduğu unutuyor… Bu gençlerin, yakın geleceğimizin nitelikli bireyleri olduğu, anne-babasından para alarak ihtiyaçlarını karşılamalarının sanıldığı kadar basit bir olgu olmadığı, gençlerin baş etmek zorunda oldukları psikolojik ve sosyolojik sıkıntıların yanında, burslarını ödememekle çok daha büyük sorunlarla baş başa bırakıldığı unutuyor… Kısacası Kıbrıs’ın geleceği unutuluyor…
Belki de bütün bunları, birileri bile bile yapıyor… Öyle ya da böyle, maalesef yüksek öğretimde her anlamda tehlike çanları çalıyor…
BİLİYOR MUYDUNUZ?
Eğitimde İlahiyat Bunalımları Devam Ediyor
Her geçen gün biraz daha fazla siyasal ve ekonomik sorunlarla boğuşuyoruz… Bu sorunlara karşı en büyük gücümüz, gençlerimiz… Onlara yön vermek, geleceğin nitelikli bireyleri haline getirmek de eğitimin temel işi…
Ancak yaşadıklarımıza bir bakalım: Bir yandan “genç işsizler” ordusu yaratmaktayız, diğer yandan da lise çağındaki gençlerimizi alkol ve uyuşturucuyla tanışmalarına engel olabilecek programları hayata geçiremiyoruz… Öte yandan ülkemizde kaçak işgücünün varlığı aslında temel sorunun işsizlik değil, mesleki ve nitelikli personelin öne çıkarılmaması sorunu olduğunu gözler önüne seriyor… Dahası çok fazla ağır sanayimiz olmamasına karşın orta ölçekli işletmelerin ihtiyaç duyduğu; bilgisini uygulayabilen, beceri sahibi gençler yetiştirmedeki eksikliklerimiz her geçen gün katlanarak büyüyor…
İyi de bütün bunları kim çözecek? Elbette eğitim... Daha açık bir ifade ile söylenecek olursak, “Mesleki Teknik Öğretim” bu sorunları çözmekle görevli temel yapılanmadır…
Peki, bizim Mesleki Teknik Öğretim yapılanmamız ne yapıyor? İlahiyat bölümü açıyor… Transfer edilen öğrencilere, transfer edilen öğretmenlerle, ilahiyat dersleri veriyor…
Üstelik çok da büyük olamayan sanayimizin en yoğun olduğu, mesleki teknik öğretim en ihtiyaç duyulduğu bölgede, Haspolat Meslek Lisesi’nde… Diğer meslek liseleri de ilahiyat bölümü için kendilerine ne zaman sıra gelecek diye beklemede…
Özetin özeti, eğitimde ilahiyat bunalımları devam ediyor…
BURAYA DİKKAT
Çocuklar, Kadınlar ve Eğitim
20 Kasım Çocuk Hakları Günü, 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Günü…
Çocuklar ve kadınlar dünyanın her yerinde ulusal, sınıfsal, cinsel ve fiziksel şiddetle karşı karşıya kalıyor… Ne yazık ki ülkemizde de hem çocukların hem de kadınların karşı karşıya kaldığı şiddetin boyutları sanılanın çok üzerinde… Hemen her gün basın organlarında bu tür olayların en derinlerine rastlıyoruz… Bir de basına yansımayanların çok daha fazla olduğunu düşünürsek, durumun ne kadar vahim boyutlarda ulaştığını tahmin edebiliriz…
Kadınlarımızın ve çocuklarımızın her anlamdaki şiddetten uzak durması için toplumsal olarak bilinçli davranmak ve bunları önleyici yasal mevzuatları hayata geçirmek oldukça önemlidir. Fakat bunların yanı sıra sivil toplum örgütlerinin, medyanın ve diğer kamusal öğelerin de bilinçli davranması gerekliliği kaçınılmazdır.
Ancak en büyük görev yine eğitime düşmektedir… Bir an önce, yarışmaya dayalı, kazanma hırsını büyüten, yanındaki arkadaşından daha başarılı, daha önde ve daha güçlü olmayı benimseten eğitim yaklaşımlarını terk etmemiz gerekiyor... Sadece ezberlenen bilgileri sorgulayan, bilişsel odaklı yapılarla değil, duyuşsal davranışları da içeren, tutum ve değerlere önem veren eğitim-öğretim uygulamalarını eğitim sistemimize entegre etmeliyiz…