Geçen hafta yazdığım yazıda Türkiye’nin 1950’lerin ortasından itibaren federasyon dediğini, federal çözümü hem Kıbrıslı Türkler, hem de Türkiye açısından ideal bir çözüm olarak gördüğüne değinmiştim.
Peki, Yunanistan ne diyordu?
Yunanistan bütün zamanlar boyunca sistematik olarak federasyona karşı çıkıyordu. Zürih ve Londra anlaşmalarını imzaladığında da beklenti, Kıbrıs’ta ikinci bir Helen devletinin doğmasıydı. Kıbrıslı Türklere verilen hakların buna engel teşkil etmeyeceğini düşünüyor ve Kıbrıs’a “Küçük Yunanistan” gözüyle bakıyordu. Nitekim Yunan Parlamentosunda yapılan konuşmalarda enosisin gerçekleşmediğini eleştirenlere verilen yanıt, “ikinci bir Helen devleti kuruluyor, fena mı” şeklinde olmuştu.
Ne var ki, Yunan ve Kıbrıs Rum milliyetçi-popülist elitlerin “ille de Enosis” demesi yüzünden, bu senaryo bazı sorunlarla karşı karşıya geldi ve Yunan hükümetlerinin istemediği durumlar yaşandı. Makarios anayasayı değiştirme ve enosise doğru hamle yapmaya kalkışınca, Yunanistan bir an için Türkiye ile savaşmak gibi bir tehlike yaşadı. Sonunda, Kıbrıs devleti Kıbrıslı Rumların tekeline geçti ve fiilen ikinci bir Helen devleti durumuna geldi.
1974 yılında her şey değişti. Çılgın diktatör İoannidis Makarios’a karşı darbe yapınca, Türkiye adayı ikiye böldü. Yunanistan artık yeni bir strateji saptamak zorundaydı.
1974 Temmuz’undan sonra Kıbrıslı Rumların büyük öfkesiyle karşılaşan Yunanistan, içten içe çifte-enosis fikrine inansa da bunu açıkça dile getiremiyordu. Gündeme gelen federasyon tezine karşı mesafeli idi ama bunu da çok net biçimde dillendiremiyordu.
İşte böyle bir ortamda Mihalis Duntas sahneye çıktı.
Mihalis Duntas Yunanistan’ın Kıbrıs büyükelçilerinden biri idi ama sıradan bir büyükelçi değildi. Kıbrıs Rum elitleri üzerinde oldukça etkili idi. Özellikle Spiros Kiprianou ve Tassos Papadopullos üzerinde... Duntas’ın etkisi Ret Cephesinde hala sürüyor. “Statüko ikinci en iyi seçenektir”, “şimdiki durum kötü bir çözümden daha iyidir”, “Federasyonda Türkler kuzeyde efendi, güneyde ortak olacaklar” gibi bugüne kadar dillendirilen sloganlar ona aittir.
Duntas, 1974-79 arasında adada büyükelçi, 1969-71 arasında da konsolos olarak görev yaptı. 1974’le birlikte güçler dengesinin tamamen Türkiye’nin lehine döndüğünü, dolayısıyla Kıbrıslı Rumların bu koşullar altında çözüme gitmelerinin felaket olacağını ileri sürüyor ve koşullar Kıbrıslı Rumların lehine değişmeden kesinlikle çözüm yapılmaması ve statükonun devam etmesini savunuyordu. Duntas, Kıbrıslı Rumları uzun yıllar beklemeye, sabırlı olmaya davet ediyor, çözüm için acele etmemelerini istiyor ve federal devlet fikrine lanetler yağdırıyordu . Kıbrıslı Rumlara koşulların nasıl ve ne zaman değişeceğini elbette söylemiyordu. Sadece sabırlı olmalarını ve bazılarının “kostantinopoli” için yaptıkları gibi dua etmelerini istiyordu: “ne olursa olsun, zamanla yine bizim olacak!”
Fakat Duntas gerçeklerle arasına uçurumlar koyan toy veya kör bir akıl değildi. Söyledikleri milliyetçilerin ruhunu okşasa da, görüşleri duygulardan çok, hesaplara dayanıyordu.
Duntas, Kıbrıs’ta federal bir devlet kurulmasına karşı çıkarken, aslında ülkenin temelli olarak bölünmesini savunuyordu. Çünkü Yunanistan’ın nüfuz alanında yer alan ikinci bir Helen devletini, federal Kıbrıs devletine tercih ediyordu. Başka türlü söylersek, Duntas, Kıbrıslı Rumların Kıbrıs devletini tek başına yönetmelerini, Kıbrıslı Türklerle birlikte yönetmek gibi bir “yanlışa” düşmemelerini önerirken, bunun adayı temelli olarak bölünmeye sürükleyeceğini biliyordu. Fakat bundan rahatsızlık duymuyordu. Çünkü onun için önemli olan, yarım adada olsa da, tamamı Helen olan bir devletin var olmasıydı. Bu, bir sürü açıdan Yunanistan’ın işine gelirdi. Hem bölgede jeo-politik önemi artar, hem de uluslararası sitem içinde eli güçlenirdi.
Nitekim Duntas 30 Ocak 1983 tarihinde Yunan dışişleri bakanlığına geçtiği “çok gizli” damgalı mesajında şöyle diyordu: “Kıbrıs meselesini zamana bırakalım aşınsın. Zamana yayılan de-facto bölünmüşlük sonucunda Kıbrıslı Rumlar kendilerine kalan kesimde efendi olsunlar. Bunun en avantajlı çözüm olduğu aşikardır.”
Görüleceği gibi, Duntas de-facto durumun devamını savunuyor ve Kıbrıslı Rumların bölünmüş bir adada devletin efendisi olmasını/kalmasını istiyordu.
Hiç tesadüf değil! 1977 yılında Makarios öldüğünde, Başpiskoposun yakınları Makarios’un Yunan bayraklarıyla kuşatılmış tabutuna bir Kıbrıs bayrağı koymuşlardı ve Duntas, “Küçük Yunanistan” olmasını dilediği Kıbrıs’ta tek bir Kıbrıs bayrağına bile katlanamamış ve ortalığı birbirine katmıştı. Makarios’un akrabalarının kararlı tutumu olmasa, bayrağı kendi elleriyle tabuttan kaldıracaktı.
“Duntas Doktrininin” Yunanistan’ın “devlet doktrini” olduğuna şüphe yoktur. Simitis dönemi hariç, hiçbir Yunan hükümeti federal çözüme ilgi göstermedi. Bürgenstock’ta Annan Planı konuşulurken Yunanistan başbakanı Karamanlis’in hotel odasında play satation oynaması boşuna değildi. Sorunu bezginlik yaratacak kadar zamana yayıp, federal perspektifi tamamen ortadan kaldırmaya dönük bu politikanın maalesef en büyük destekçisi Türk tarafı oldu. Duntas gibi Denktaş da sorunu zamana yayma politikası güdüyor, “iki üç kuşak sonra Kıbrıs Sorunu kendiliğinden çözülür” diyordu.
Doğrudur, çözülür ama Duntas’ın istediği gibi çözülür...
Duntas’ın murat ettiği sona yaklaştığımız bu dönemde federal perspektifi ortadan kaldırmak isteyenler yeniden düşünmeli... Buna en çok Yunanistan sevinecektir.