Filiz Uzun
20 yıldan sonra buluşabilmek için çok çaba harcadık. Bazı problemler bizi kendi ülkemizde görüşebilmeyi engelledi. Sonunda O’nun doğduğu yerde, Yunanistan’da buluşalım dedik.
İLK TANIŞMA
1990 yılında Hacettepe Üniversitesi’ni kazandığım ilk yıl yurtta kalmaya başladım. Yurda girdiğim ilk gün kendimi çok kötü hissetmiştim. Ailemden ayrıldığım için ve Ankara’yı beğenmediğim için bir köşecikte ağlıyordum. Yurdun oturma salonunda yanıma gelip benimle ilgilenmişti. Ne de olsa o bu konuda deneyimliydi. Yunanistan’da Türk okulları kapatıldığında ailesi onu Türkiye’ye yollamıştı henüz 11 yaşındayken, ortaokul ve liseyi okumak için... Kardeşleri de ilkokula gelmişler, her biri başka başka okullara verilmişlerdi, hem de başka şehirlerde. Bugün hala sorgular arkadaşım, “neden bizi hep birlikte aynı okula göndermediniz” diye?
Dostluğumuz o gün başlamış oldu sevgili dostum Nahide Eskioğlu ile. Hiç de bitmedi. Yollar, şehirler, mesafeler girse de aramıza. Okulu bitirdiğimiz zaman Nahide’nin ailesi Almanya’ya göç etmişti. Yunanistan’da ekonomik nedenlerden dolayı. Nahide Almanya’ya döndükten sonra neredeyse 19 yıl hiç görüşmedik. Ben de Kıbrıs’a dönmüştüm. Kendi ailelerimizi kurmuştuk. Ancak hep bir yerlerde beni düşünen seven bir dostum olduğunu hissettim. O da aynı şekilde.
20 YIL SONRA BULUŞMA
Yaklaşık 1 yıldır plan yapıyoruz. Onlar Kıbrıs’a geleceklerdi. Daha sonra biz Almanya’ya gidelim dedik kızımla. Ancak kızımın Kıbrıs pasaportu alamaması nedeniyle vize problemi çıktı. O kadar çok görüşmek istiyorduk ki nerede olduğunun bir önemi yoktu. Tek istediğimiz bir araya gelip 20 yılı konuşmak, sarılmak ve hasret gidermek. En son Nahide’nin doğduğu topraklarda buluşma kararı aldık. Yunanistan’da. O Almanya’dan ailesiyle yola çıktı. Ben de Kıbrıs’tan. Ben maceralı bir yolculuk yaptım. İstanbul’dan otobüsle. Çok keyifliydi. Onlar ben gitmeden Yunanistan’a varmışlardı. 3 Ağustos sabahı saat:4.30 da aradım arkadaşımı “ben ineceğim yere çok yaklaştım” diye. Heyecanından yalınayak geldi beni almaya. Neredeyse yarım saat sarıldık karşılaştığımız an. Ağladık birlikte sevinçten, hasretten. Eşi hayretler içinde bakıyordu bize. Bir hafta boyunca da “ay inanamıyorum buluştuğumuza” diyerek sarıldık birbirimize. Birlikte olduğumuz sürece birlikte olmadığımız yıllarda neler olduğunu konuştuk. Ama en önemlisi çok benzer şeyler yaşamışız, hayretle birbirimizi dinledik. İkimizin de kızı oldu. O kızının adını Selin koymuş bense Helin. Hastalıklarımız bile aynı.
YUNANİSTAN’DA TÜRK OLMAK
Nahide’nin ailesinin evi bir Türk köyündeydi. Simandra köyü. Türklerin çoğunlukta yaşadığı bir köydü. Köyün neredeyse yarısı Almanya’ya taşınmış. Ekonomik nedenlerden dolayı. Yaz aylarında sadece bir aylığına geliyorlar. Tıpkı Nahide’nin annesi babası gibi. Ne kadar benzer yanlarımız varmış Yunanistan Türkleriyle. Orada tanıştıklarım Kıbrıs’tan geldiğimi duyduklarında onların da savaştan ne kadar etkilendiklerini anlattılar. Savaş başladığında evlerini boşaltıp dağa kaçmışlar. Öldürülmemek için. Onlara da ambargolar uygulanmış, İşsiz kalmışlar. Çoğu göç etmiş başka ülkelere, daha çok Almanya’ya.
O kadar çok benzer yanlarımız var ki; mesela komşuluk ilişkilerimiz, kahve alışkanlığımız, çocuklara olan düşkünlüğümüz, mangal alışkanlığımız, yemek çeşitlerimiz, azınlık psikolojimiz.
Arkadaşımın babasıyla yaptığımız sohbetlerde gençlik yıllarının ne kadar sıkıntılı geçtiğini öğrendim. Örneğin; kulübe gibi evlerde yaşamışlar yıllarca. Kendi evlerini yapma hakları yokmuş. Çok büyük mücadeleler vermişler kendi evlerine bir oda yapmak için, ta ki Avrupa Birliğine girme çalışmaları başlayana kadar. Oysa orada askerlik yapıyorlar, vergi veriyorlar. Şu an her ne kadar azınlık hakları olsa da ülke genelinde ekonomik sorunlar var.
Tanıştığım yeni evli bir çift çok etkiledi beni. Yeni doğmuş bebekleri var. Evin erkeği ailesini geçindirmek için 3 aylığına Fransa’ya gidiyor gemilerde çalışmaya. Para bitince yine gidiyor. Eşi yokken kadın annesinde kalıyor bebeğiyle. Tanıdık geldi bu hikâyeler bana, ondan etkilendim mutlaka.
YUNANİSTAN’DA EKONOMİK DURUM
Sadece Türk bölgelerinde değil Yunanistan’nın genelinde ekonomik kriz var. Üniversite bitiren gençler ya Yunanistan’dan kaçıyor tıpkı bizdeki gibi ya da tütün ekiyorlar. Özellikle Türkler. 11 milyon nüfusu olan Yunanistan’da yaşayanların neredeyse %10’u memur. İşten çıkarmaların olduğu ülkede giderek işsizlik oranı da artmakta. Diğer Avrupa ülkelerine oranla birçok şey çok ucuz ama yine de turist yok denecek kadar az. Kaldığım 1 hafta boyunca birçok yerini gezdim Yunanistan’ın. Özellikle sahil bölgelerini.
Turistik bir bölgede 2 gün otelde kaldık. İnanılmaz güzel sahilleri var. Deniz bizimki gibi sıcak ve kumsallar çok güzel. Yemekler ve tatlar bizim ağız tadımıza çok yakın. Zeytin yağlılar, salatalar, balık ve etin lezzeti. Ancak çok ilginçtir ki yemek yediğimiz tüm lokantaların hiçbirinde İngilizce menü yoktu. Avrupa birliği ülkesi olduğu halde levhalar da hep Yunanca. Hiç kimse İngilizce konuşmuyor. Hele ilgisizlikleri çok ilgimizi çekti. Birkaç restorandan bu yüzden çıktık. Ancak yemekler çok lezzetli ve ucuzdu.
HIRSIZLIK VE DİLENCİLER
Oturduğumuz restoran, kafe ve plajlarda genellikle başka ülkelerden gelen Çingeneler dilenirken, Afrika’dan gelenler de saat, çakmak veya cüzdan satıyorlar. Dilenciler Türkçe konuşuyorlar. Türkiye’de rastladığımız dilenciler gibi. Onları bir taşıt caddeye ya da plaja bırakıyor, kadınlar çocuklar biri gidiyor diğeri geliyor.
Türk köylerinde hırsızlık çok fazla. Özellikle Almanya’da yaşayan ailelerin evleri açılıp eşyaları çalınıyor. Ben ordayken Nahide’nin dayısının tarlasından 400 Euro değerindeki tütün dizme makinesi çalınmış.
Traji- komik olaylar da anlatılıyor. Bir eve giren hırsızlar 800 euro çalmışlar. Evin sahibi polisi aramış. Polis ona oraya gelmem için 50 euroluk benzin harcamam lazım, 50 euro benzin parasını verirseniz gelirim demiş. Çok ilginç değil mi? Devletin polisinin mazot parası yok. Bu nedenle hırsızlık olaylarının arttığı söyleniyor.
PERAMOS’TA 2 GÜN TATİL
2 gün Simandra Xanti arası dolaştıktan sonra 2 gün kalmak üzere Peramos’a gittik arkadaşım, eşi ve kızımız Selin ile. Çok güzel bir otele yerleştik. Otelin Karpaz kumsalı gibi altın sarısı bir kumsalı vardı. Deniz harika, tertemiz. Serildik kumsala ve sipariş ettik frappelerimizi. Ohh buz gibi.
Akşam ouzo ve balık sofrasında hem içtik hem sohbet ettik. Yemekten sonra Nahide’nin eşi Ertuğrul bize “birazdan yağmur gelecek” dedi. Deniz kararmış. Ve otele varır varmaz fırtına ile beraber yağmur yağdı.
Ertesi gün yağmurun etkisi geçip yine güneş gösterdi yüzünü, tabii biz de hemen denize attık kendimizi. Akşam otelde canlı müzik vardı. 2 genç bize unutulmaz bir gece yaşattı. Türkçe parçaların Yunanca versiyonlarını da söylediler. Biralarımızı içerken bazen hüzünlendik arkadaşımla, bazen de tempo tutarak eğlendik. Harika 2 gün geçirdik Peramos’ta.
VE AYRILIK VAKTİ
Nahide, eşi Ertuğrul ve kızı Selin ile bir arada olmak çok güzeldi. Kız kardeşi Mine ve çocukları Eray ile Kubilay, annesi Necmiye teyzem, babası Cemali (onu herkes Jimmi olarak bilir) onlarla tanışmak, zaman geçirmek çok kısa da olsa çok iyi geldi bana. Annesi ve babası annem-babam olsalar bu kadar sevebilirdim. Nasıl içten, duygusal, sıcak kanlı insanlar. Söz verdik birbirimize her zaman buluşacağız. Ayrılmak için toplanmaya başladığımda annesiyle babasının ağladığını görmek beni nasıl etkiledi anlatamam. Arkadaşımla son 30 dk. hep sarıldık. Ağladık. Kız kardeşi Mine ile de…
Otobüse binip onlara el salladığımda geride beni gerçekten çok seven bir dost, kardeş ve ailemi bırakmış gibiydim. Ama içimde onun varlığını bilmek çok güzeldi. Bir yerlerde gerçekten sizi seven ve hep düşünen biri olduğunu bilmek insanı mutlu ediyor. İlla yanımızda olmasına gerek yok. Artık mesafelerin bir önemi de yok. Bir tık kadar yakın herkes birbirine. İstediğin an arayıp görüntülü konuşuyorsunuz sevdiklerinizle. Ya da bir bilet kesip birkaç saat sonra beraber olabilirsiniz. Yeter ki sevgi olsun aranızda.
7 saatlik yolculuğum boyunca bunları düşündüm. Sıkıntılı geçen son bir yılın sonunda bu sevgi alış-verişini hak etmiştim. İnsanların bu kadar acımasız, sevgisiz, bencil ve nankör olduğu bir dünyadan çıkıp birkaç gün de olsa sevgiyle sizi sarıp sarmalayan, yargılamadan dinleyen ve aynı hisleri paylaştığınız birinin varlığını hissetmek insanın hem ruhuna hem de bedenine ne kadar iyi geliyor anlatamam.
Sizi gerçekten seven insanlar nerede olursa olsun bağınızı koparmayınız. Bir yolunu bulup buluşun, birbirinize sevdiğinizi söyleyiniz.
Herkes ruh ikizini arar durur ya. Aslında bu illa farklı cinsten olmak zorunda değildir. Benim ruh ikizim Nahide imiş. Bunu bu buluşmamızda anladım. Birbirimizle iletişimimizin koptuğu yıllarda bile hep birbirimizi düşünmüş ve benzer şeyler yaşamışız. Teşekkür ederim canım dostum. Senden uzakta olsam da kalbim hep seninle olacak.