Uyandım. Saat sabahın beş’i. Hava adeta keskin bir bıçak gibi. Dün gece haberlerde dinledim, bu sene yüzyılın en soğuk kışı yaşanacakmış. Her yıl aynı cümle. Aslında birbirinden farkı olmayan mevsimler yaşanıyor. Unutuyoruz. Acıları, sömürüyü, haksızlıkları, ölümleri yok saydığımız gibi, bir önceki yıl hissettiğimiz ısıyı da hatırlamıyoruz. Yine de bir gariplik olduğu doğru. Ne de olsa insan evlatları olarak, iklim değerlerini darmadağın etmekte üstümüze yok. Aptallık içeren bir bencilliğimiz var. Mesele bu değildi aslında. Havadan konu açılmışken, yine nerelere geldik. Neyse. Bugün nöbet bende değildi. Bana güvenerek rahat uyuyanlar, bu sözüm size. Dün gece memleketi “düşmandan” koruyamadım. Onun yerine bir şiir kitabı ilişti gözüme. Okudum, düşündüm, okudum, düşündüm. Bir yanda şairin sesi diğer yanda komutanın sabah antremanındaki “nişan aalll” emri yankılandı kulaklarımda…
“Nişancılar nişan aldılar
cansız dikildi toprağa fidanlar
çocuklar büyümedi
hiç küçülmeyecek
toprağa örtülen çocuklar
hangi sularda yatıyor şimdi
alkışlarla denize açılan
o kağıttan gemiler
nişancılar nişan aldılar
büyür mü dipsiz sularda
küçük gemilerle giden
küçük kaptanlar”*
Askerlik dediğin bununla bitmiyor. Kişiliği yok sayan tek tip kıyafetler, pek bir anlam teşkil etmeyen yasaklar, tüm bunların dışında kalmak isteyenlerin kadınsılaştırılıp aşağılandığı yaklaşımlar ve eğitim adı altında tek taraflı tarih anlatımı da cabası. İnanmıyorum söylenenlere. Sorguluyorum geçmişi ve bize öğretilenleri. Biliyorum. Bu küçük adada; çocuklar öldürülmeden, insanlar kaybedilmeden, kadınlara militer güçler tarafından tecavüz edilmeden önce yaşanılan bir hayat vardı. Güllük gülistanlık değildi tabi. Hayat bu, ne zaman öyle oldu ki?
Senaryolar yazıldı, çizildi ve bugüne kadar bir türlü barışamadık. Bir dönemden sonra savaşmadık da aslında. Araf’ta bir yerde kaldık. Adı ateşkes ya, her daim savaşa hazır kahramanlar yetiştirmemiz gerekti. O yüzden “nişan alacak” nesiller üretmek kaçınılmazdı. Bir nevi “ölüm makinası” gibi. Kimse bana, geçmişteki acılar bir daha yaşanmasın diye, sınırlarımızı korumak adına askerlik zorunlu olmalı, herkes askeri eğitime tabi tutulmalı demesin. Çünkü başımıza ne geldiyse, büyük büyük adamların kocaman masalarda kurgulayıp bize sundukları düşmanlık masallarından neşet etti. Daha anlamlı bir cevabınız yoksa, bırakın vicdanının sesini dinlesin yüreğinde güvercin taşıyan zihinler. En azından onları hapsetmeyin. Siz savaş oyununuza kaldığınız yerden devam edin. Yine de şunu aklınızdan çıkarmayın, zaman daraldı. Tavan arasına kapattığınız, ağlarla örülü sandık açıldı. İşin ilginç yanı, bu sefer örümcek de bizimle. Şimdi ne yapacaksınız?
*Feriha Altıok’un khora yayınlarından çıkan “uçurumlu mavi oda” isimli kitabındaki, “Nişancılar Nişan Aldılar” isimli şiirinden bir bölüm.