Sevgili eşim İl’in babası, kayınpederim Kutlu Adalı’dan söz etmek istiyorum. Yazdığı kitaplarıyla, şiirleriyle, öyküleriyle, piyesleriyle, köşe yazılarıyla, ailesi ve dostlarının anlatımıyla Kutlu babayı tanıma ve anlama olanağına bir ölçüde sahip olabildim. Aslında Kutlu baba gibi bir insanı her yönüyle tanımak hiç kolay bir şey değil. Yüz yüze tanışma şansını yakalayamadığım için de çok üzgünüm ama kendisi hakkındaki farklı okumalarla, onu yakından tanıyan kişilerle yaptığım söyleşiler ile kendisini sanki uzun zamandır tanıyan ve saatlerce sohbet etmiş izlenimine kapılıyorum.
Kutlu baba ile 1982'de yapılan bir röportajı okumuştum. Bu röportajda Kıbrıs Türk basının sorunlarıyla ilgili sorulara yanıt veriyordu. Yanıtlarından biri şöyleydi. “Sermayesi ve baskı makineleri olan egemen çevreler düşünen insanları ve okuyucuları baskı altında tutmaktan ve sömürmekten başka hiç bir amaç gütmemektedirler. Toplum sorunlarından çok kendi çıkarlarını düşünüyorlar. Ve bunun adına "MİLLİ DAVA" diyorlar. Dünkü sorunlar bugün de geçerlidir. Baskı makinesi veya matbaası olmayan gerçek gazeteciler ve yazarlar, baskı makinesi olanların baskısı altında tutulmakta, yazarlar ve düşünenler özgürce düşüncelerini gazetelerde yansıtamamaktadırlar”. Bu röportaj kendisiyle, öldürülmeden 14 sene önce yapılmıştı. Kendisi, o dönem kamu yönetiminde görev almasına bakmaksızın insan yaşamının, güç ilişkileri üzerinden kurgulanmasına karşı çıkmış; yalnızca basın ile ilgili değil, ülkede yapılan her türlü haksızlığa sessiz ve kayıtsız kalmamış, düşüncelerini cesaretle açıklamıştı. Aradan çok uzun yıllar geçmesine karşın, basın ve diğer konularda söylediklerinin ve yazdıklarının ne yazık ki güncelliğini yitirmediğini görüyoruz.
Ülkede yaşanılan tüm olumsuzlukların yıllarca sürüp gitmesine yakınmak hiç bir anlam ifade etmiyor artık. Bu olumsuz süreci değiştirmek için dayanışma ağları örmenin gücüne inanmak, bunu içselleştirmek ve bu yönde hareket etmenin vazgeçilmez bir yaklaşım olması gerektiğini düşünüyorum. Bu karabasandan kurtulmak için başka bir seçenek yok! Olması gereken dayanışmanın ve demokratik aksiyonun, yapısal koşulları da göz önüne alarak kısa süre içinde gerçekleşeceğini düşünmek, naif bir yaklaşım olarak görülebilir. Çünkü bu atılımı gerçekleştirecek, etik anlayışı sağlamlaştıracak, sorumlu, donanımlı, dürüst ve cesur insanların ortaya çıkması ve bir araya gelmesi, kolay olmuyor. Örgütlü olmanın; sorunları çözmek için en büyük gücü verdiğini, adil, eşit, kimseye boyun eğmeden, gönençli ve onurlu bir yaşama ulaşmayı da hızlandıracağının bilincine varmak gerekir. Son Mohikan” olmamak için toplumda köklü değişimi gerçekleştirecek, katılımı sağlayan forumlarla halktaki çaresizliği, isteksizliği ve korkuyu giderecek, onları coşkulandıracak, onlarda güven oluşturacak yaratıcı düşünce ve yöntemlere, en önemlisi güçlü demokratik bir muhalefete gereksinim var. Kıbrıs Türk toplumunun, özgürlük alanını genişletecek, önceliğini ve ilgisini buna yönlendirecek ve olağanüstü savaşım verecek vizyoner bakış açısının tesis edilmesi ön plana çıkıyor. Kuzey Kıbrıs toplumsal muhalefetinde bu potansiyel ve bilinç yeterince var. Bunun için de yapılmayanı denemek, cesaretle zorluklara göğüs gererek, yaşamda ilerleme sağlamak için cesur adımlar atmak öncelik olmalıdır. Bu bağlamda adada demokratik hak ve hukuk mücadelesi için girişimleriyle ses getiren az sayıdaki kişi ve grupları çok önemsiyor, takdir ediyor ve gurur duyuyorum. Sonuçta halkların yazgısı ve hukuk kazanımları sıradan düşüncelerle ya da ağdalı sözlerle değil, özgürlük duygusunu güçlendiren kapsamlı bir yaklaşımla ve demokrasiden beslenen sürdürülebilir eylemlerle belirleniyor.
Kutlu Adalı, 6 Temmuz 1996 yılında kişisel çıkarları vicdanın önüne geçmiş ve bu çıkarlarını ‘milli dava’ diye sunan, kötülüğe yönelmiş kişilerin görevlendirdiği hain tetikçiler tarafından acımasızca öldürüldü. Kutlu babaya, vatan haini yaftasını yapıştıran azmettiriciler gerçek bir yurtseveri öldürttüklerini çok iyi biliyorlardı.
Yukarıda sözünü ettiğim röportajda, Kutlu baba kendisinden önce öldürülen iki yurtsever gazeteci için “Kıbrıs Türk basını karanlık güçlerce iki değerli evladını (Ahmet Muzaffer Gürkan ve Ayhan Hikmet) şehit vermiştir” derken, acaba bu karanlık güçlerce bir gün öldürüleceğini düşünüyor muydu? Uzun yıllar önce, bu konuda eşim ve ailesinin görüşüne başvurmuş ve tehditler aldığını öğrenmiştim. Aldığım geri bildirimlerde Kutlu babanın bu tehditler nedeniyle kendisinin korunması için önlem almaya gerek duymadığını ve hiç geri adım atmadığını “bir canım var, alacaklarsa alsın” dediğini, eşim ve ailesinden işitmiştim. Kutlu baba, ülkesini kapkaranlık bir korku tüneline sokanların, görünmeyen gerçek yüzlerini ortaya çıkarmak için mücadele veriyordu. Bundan hiç geri adım atmaması ve yürekli duruşu, yok etmek ve öldürmekten başka bir şey bilmeyen, karanlık güçlerin çıkarlarıyla çatışmıştı. Kutlu Adalı, alçakça pusuya düşürülerek ağır bir bedel ödedi. Aslında bu bedeli Kıbrıs Türk Toplumu ödedi.
Katline karar verenler ve tetikçiler ile ilgili ciddi iddialar olmasına karşın failleri ortaya çıkarmak ve cezalandırmak için ne yasalar etkili oldu, ne de yasa uygulayıcıları bir girişimde bulundular. Nedense böyle durumlarda bellek kaybına uğranılıyor ve vicdan körelmesi yaşanıyor. Çünkü özlerinde değerli donatılar yok. Ne büyük bir ceza onlara!
Bu yapılan caniliğin hesabını soracak ülkede bir makam ve cesur bir yetkili kişi olmadığı için çok zor koşullarda, Kutlu Adalı’nın sevgili eşi İlkay Adalı tarafından AİHM’ne (Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi) taşınan dava ile başlayan süreç, çetin bir hak savaşımıyla 8 yıl sürdü. AİHM’nin, 2005 yılında etkin soruşturma ve araştırmanın yapılmadığını dava sonucu olarak açıklamasına, maddi olarak cezai hüküm vermesine karşın yetkili kurum ve kişiler bu karar sonrası da görevlerini yine yerine getirmediler. Adalet bu kişiler için hiç bir anlam oluşturmayabilir. Yaşanılan acıları duyumsamayabilirler. Kendi konumlarını korumak adına tasarlanmış sahte yaşamlar içinde kaybolmuş olabilirler. Şunu da söylemek gerekir; kendilerinden bekleneni yapmışlardır. Kendilerine verilen rol de budur. İnsan olduğunu düşünen bir kişi, insanlığını böyle aldatabilir mi? Gerçeği istedikleri kadar yadsısınlar, kanıtları ve iddiaları istedikleri kadar sümen altı etsinler, elbet bir gün adaletin yeşereceği ortamda gerçeğin gölgesi onların üzerine öyle çökecek ki neye uğradıklarına şaşıracaklar. Bu da onların hiç bitmeyen cezası olacak.
Sevgili eşim, annesi ve kardeşleri zaman zaman Kutlu baba ile ilgili bir haber ve yazı okur ya da bir anıyı dile getirirler. Bu anlarda gözlerinden yaşlar boşanır. Bu durum içimi çaresizce sızlatır, “ölümcül yaşlar dolar yüreğime”.[1] Bir babayı, bir eşi, bir yurtseveri ve her şeyden önce iyi bir insanı öldürme emri veren, korunup, el üstünde tutulanlar, davanın zaman aşımına uğradığını düşünerek nefes aldıklarını düşünebilirler. Pervasızca boy gösterip, biyolojik yaşamlarını sürdürebilirler ama insani açıdan artık ölüdürler. Bunu hiç unutmasınlar!
Kutlu Adalı insan sevgisini, insana duyduğu umudu ve güveni yazılarında dile getiren, ülkesinin insanlarına ışık tutan bir düşünür gazeteciydi. Ayrıca toplumsal sorunları ve gerçekleri, bazı politikacıların basiretsizliğini bütün yalınlığıyla gözler önüne seren üslubu da dikkat çekicidir. Yazılarında, yaşamsal önemde olan konulara ciddiyetle eğilirken yer yer yergi ve mizahı da kullanmıştır.
Okuduklarım ve hakkında dinlediklerimle çok nüktedan, herkes ile çok rahat iletişim kuran, içten ve özgün bir yapısı vardı. İletişimde bulunduğu insanları iyi dinleyen, onları anlamaya çalışan güzel bir niteliği vardı. İletişim kurduğu her insandan bir şeyler öğrenmeye çok istekliydi. Yeni öğrenme alanlarına ve farklı düşüncelere açık birisiydi. Bulunduğu farklı ortamlarda aklını ve yüreğini kullanabilme cesaretini gösteren, kendi hikâyesini yazan kültürel birikimi yüksek bir insandı. Hala, kendisi hakkında yeni şeyler öğrenirken, şaşırıp kalıyorum ve niteliklerinin oldukça fazla olduğunu görüyorum.
Kutlu babanın çok bilinmeyen bir yönü de şiire derin bir sevgisinin olmasıdır. Yazmış olduğu Conquistadorlar adlı şiiri, dünya sömürü tarihinin bir dönemini iyi özetler. Kahraman ve kâşif olarak bilinen, tarihi açıdan büyük simalar olarak görülenlerin, aslında ne kadar acımasız ve çıkarcı kişiler olduklarını, akıcı ve yalın bir biçimde bu şiirinde anlatır. Kutlu babanın, bu şiirinde yaptığı en önemli vurgulardan biri de yurdunu savunanlar, istilacı gözünde hep kalleştir, haindir. Yine bu şiirin son iki dizesinin verdiği anlam ise çok iyi duyumsanır. Selam adlı şiiri ise yaşamının farklı kesitlerinden depreşen anılarını; ağaçlara, bitkilere ve diğer canlılara olan sevgisini; aklından hiç çıkmayan barışa özlemini, özellikle ülkesine içten bağlılığını iyi betimler.
Tarihe ilgisinin iyi olduğunu yazdığı notlardan, kitaplarından ve yakınlarının anlatımlarından biliyorum. Hem dünya tarihine hem de Kıbrıs ve Türkiye tarihine çok önem verirdi. Kültürel zenginliğin geçmiş uygarlıklardan miras kaldığını, her yurttaşın, bunların korunması için en yüksek duyarlılığı ve çabayı göstermesi gerektiği üzerinde dururdu. Kıbrıs’ın zengin tarihinden kalan mimari yapıları ve müzeleri iyi bilirdi. Her fırsatta eşi ile birlikte Türkiye’ye gider, çeşitli kaynaklardan okuduğu, bilgi sahibi olduğu ören yerlerini ve müzeleri ziyaret ederdi. Yüzlerce yıl önce gerçekleşen tarihi olayların bugünle bağlantısını kaleme alırdı. Türkiye’de yapmış olduğu bir antik kent gezisinde kalıntıların görkemini, yakınına yazdığı mektuplardan birinde anlatırken mimari sanat ile hüznün bir arada olmasının kendisini dertlendirdiğini belirtir. Bu mektubunda, binlerce yıl önce bu eserlerin inşasında çalışan işçi ve kölelerin zor şartlardaki durumuna da değinir. Bu duyarlı yaklaşımı ile emeğin yanında olduğunu da göstermiş olur. İnsanın insanı ezmemesi ve sömürmemesi için aktif çaba gösteren bilge bir kişiydi.
Kutlu baba, doğduğu ve yaşadığı ülkesi Kıbrıs’ı, Türkiye’yi, özellikle çocukluğunun ve gençliğinin geçtiği Antalya’yı çok severdi. Çevreye, doğadaki tüm canlılara karşı çok duyarlıydı. Evinin bahçesindeki ağaçlara ve bitkilere gözü gibi bakardı. Onlarla sohbet ederdi. Can patilerle dostluğu görülmeye değerdi. Evinin bahçesinde köpek ve kedi beslerdi, bakımlarını yapardı. Son yıllarında yanından hiç ayrılmayan Halayık adlı sevimli köpeği ve dostu ile haftanın üç günü köşe yazılarını yazdığı gazetenin ofisine teslim etmek için birlikte giderlerdi.
Ailesi, akrabaları ve dostları kendisini her zaman övgüyle ve derin özlemle anarlar. Anlattıkları anekdotlarla renkli kişiliğinden, sıra dışılığından ve sevecen tavrından söz ederler. Bu değerli yaşanmışlıklara ve anılara sevdiklerince sık sık değinilir. Bazen ağlanır, bazen gülünür. Kutlu baba, zihinlerden hiç çıkmayan bu anılarda ve bakılan fotoğraflarda hep yaşatılır. Kıbrıs’ta bulunduğumuz mayıs ayının güzel bir gününde, Lefkoşa sur içinde geleneksel Kıbrıs yemek tarifleri ve Kıbrıs yemek kültürünü içeren bir kitap için eşimle birlikte kitapçıları ve sahafları dolaşıyorduk. Bir kitap evine girdik. Kitap evi sahibi, eşimi hemen tanıyarak, sıcak bir karşılamayla konuşmaya başladı. Kutlu baba ile ilgili anılarını yeniden yaşıyormuşçasına çok içten anlatıyordu. Kendisine, konuşmanın bir bölümünde “Kutlu Adalı adı size ne çağrıştırıyor? Sıfat olarak bir kaç özelliğini söyleyin dersem, neler söylersiniz?” dedim. Duraksamadan hemen “Kutlu Adalı dost doğru bir kişi, iyi bir dost ve erdemli bir insandı” dedi. Tatlı söyleşinin sonunda aradığımız konuyla ilgili bir kitabı raftan alarak eşime hediye etti.
Kutlu baba, ailesine ve dostlarına çok önem verirdi. Çocuklarına tarihi ve yaşamı iyi öğrenmeleri, kavramaları ve nesnel değerlendirmeleri konusunda detaylı bilgiler verir ve bu doğrultuda okuyacakları kaynakları önerirdi. Sözleri ve öğütleri eşim için hep yol gösterici olmuştur ve olmaya devam ediyor. Babasının sözleri, zihnine öyle bir yerleşmiş ki yaşamında onları özlü söz olarak çok sık kullanır. Kutlu Adalı, yaşamına dokunduğu her dostuna, arkadaşına ve akrabalarına yeni bakış açısı ve görüş ufku sunan, ilham veren ve onların çevrelerine değer yaratmalarına katkıda bulunmuş ender kişilerden biriydi.
Çok sade yaşamı ve engin bilgisiyle çevresinin saygısını kazanmıştı. Engin bilgisini kazanmasına önemli bir katkı sunan, evindeki kitaplığıydı. Yaklaşık 6000 kitabı vardı. Onları çocukları gibi sever ve titizlikle korurdu. Türkçe yazım kurallarına çok önem verirdi. İlgilendiği ve araştırdığı konularda yeni çıkan yayınları çok yakından takip eder, alır ve okurdu. Okuduğu dergi ve kitabın içeriğini, yazı dilini ve kalitesini beğenmişse kesinlikle ilgili ve sorumlu kişilere mektup yazar, övgülerini belirtirdi. Eksik ve yanlış bir şey gördüyse yine ilgili kuruma ya da kişiye ayrıntılı yazı yazarak görüşlerini bildirirdi. Kendisini sürekli geliştirir ve yenilerdi.
Çoğu insan, kendisine sunulabilecek maddi olanaklara sıkıca bağlanarak, hazdan ve neşeden yana bir yaşamı yeğleyerek toplumsal sorunlara kayıtsız kalabilir. Kutlu babanın da kendisine küçük bir dünya yaratıp, etliye sütlüye dokunmadan, uzun yıllar sağlıklı ve gönenç dolu bir yaşamı olabilirdi. Fakat bu benimsediği bir seçenek olmayacağı, değerlerinden ödün vereceği için kendisini anlamsız ve yararsız bulurdu. İş etiğine çok önem verirdi. Sağlam duruşu ve ilkeleri nedeniyle çok emek verdiği işinden edildi. Paraya ve makama hiç itibar etmedi. Tam tersine, bunları kaybetmekte hiçbir sakınca görmediği gibi vicdanı çok zengin bir yaşam sürdürdü. Erdemli bir yaşam için birçok şeyden gönüllü olarak vazgeçmişti. Bilgisi ve zengin yaşam deneyimi ile çevresine yararlı ve iyi insan olma doğrultusunda kazanımlarını sürdürdü.
Kutlu Adalı için adalet, gerçekler ve dürüstlük bir kişiye ya da kuruma duyduğu sevgiden önce gelirdi. Gerçekleri ortaya çıkarmak için verdiği inanılmaz savaşım ve yaptığı derinlemesine araştırmalar yılmaz kişiliğinin en önemli özelliklerinden biriydi. Araştırdığı konularla ilgili belge toplar, çok yönlü bilgi alır ve düzenli olarak arşivlerdi. Derin bir kavrayış ve sezgiyle hareket eden, düşünen, okuyan, sorgulayan, açıklayan, yazan ve en önemlisi yaşama anlam katan bir insandı.
"Aklın silahı barıştır" diyerek, barış şiarına yürekten inanan, araştırmacı bir gazeteciydi. ‘Kıbrıslılık’ bilincini öne çıkararak bir arada kardeşçe yaşamayı yazılarında sürekli belirtirdi. Kıbrıs’ta barışın ve demokrasinin gerçek savunucularından biriydi. Muhalif kimliğinden hiç ödün vermeyen ve boyun eğmeyen kararlı bir duruşu vardı. Düşünmek, düşündüklerini yazıya dökmek onun için özgürlüktü. Düşünce ile deneyimi çok iyi harmanlayan, mücadele ruhu yüksek bir insandı.
Kıbrıs’ın bağrından çıkan böyle bir değerin, hiç sönmeyecek bir ateşle aydınlattığı yolda, zorluklara dayanabilen ve güç birliği yapacak erdemli insanlar şüphesiz yeni kazanımlar sağlayacaktır. Değerleri uğruna yaşamını kaybeden Kutlu Adalı, saygın ve onurlu kişiliğiyle, göstermiş olduğu cesur savaşımıyla, özgürlük türküsüne derin özlem duyulduğu güzel ülkesinin her karışında, özgürlük savaşçısı olarak anılmaya ve hatırlanmaya devam edecektir.
Görüyorum deniz kıyı ile konuşuyor
Bu konuşma boğuşma mı bilemiyorum
Mars mı Aphrodite mi sezemiyorum
Maviler yeşiller arasında köpüklenen ey deniz
Senin her dalgandan çıkan köpükte
Bir haykırış bir çığlık duyuyorsan
Yurdumun özgürlük türküsüdür bilesin.*
*Kutlu Adalı’nın ‘Girne Kıyısında’ adlı şiirinden
[1] Nostalji, İlkay Adalı – Artshop Mart 2019 / Uğur Mumcu anısına yazılan İzdüşümler adlı şiirin bir dizesi.