Biliyorum ki bu merdivenler hiçbir yere varacak,
Hiç içindeki bir yere, acıtıcı bir boşluğa belki, duygusuz, sanki duvarları olmayan bir eve varacak,
Yürüdüğüm ve çıktığım ve sola döndüğüm ve ardından sağa,
İşte kapı,
Elimde anahtarlar, duruyorum.
Kaç dakika geçti bilmem.
Duruyorum.
İçeriden ses gelmiyor, dışarıdan ses gelmiyor. Apartmanda kimse yok.
Sanki.
Bilmem, belki herkes susmuş benim gelmemi bekliyordur, sanki kapıyı açtığım vakit bir gürültü kopacak, okuldan, iş yerinden arkadaşlar bekliyor olacak, ve sarılacaklar bana, öyle şaka yapacaklar, belki bir kaç bira içeriz,
Hani geçen yılda aynısını yapmışlardı ya,
Kesin öyledir, içimden geçen sesler öyle diyor.
Yoksa hiç bu kadar sessizlik olur muydu?
Kafam karışık, ya bir hiçlik duygusu duyuyorum, ya bir çokluk, arkadaşlarımı bekliyorum ama belki de içerde sadece hiç var.
Bilemiyorum ama bu sessizlik hayra alamet değil sevgili okuyucu, bu kadar susup durma normal değil.
İnsan istese de yapamaz, hayat dediğin sestir, gürültüdür, patırtıdır, böyle olmaz, yok, böyle olmaz.
Anahtarı deliğine sokup çeviriyorum, tık tık,
Duruyorum.
Kulağımı kapıya dayayıp ses bekliyorum,
Ha! Şimdi yakaladım!
Kesin birileri var içeride!
Ses yok ama...
Açıp kapıyı içeriye giriyorum, arkama dönüp apartman içine tekrar bakıyorum, orada da ses yok, çocuklar nereye gittiler?
Geçtiğimiz sene bir velet vardı apartmanda, durmadan velesbitle arabamı çizen altı yedi yaşlarında deniz gözlü bir velet. Şimdi sekiz olmuştur, o nerede ki? Ailesi taşındı mı acaba?
Evin içi de sessiz, kör kütük bir boğucu hava,
Perdeler kapalı, hafif bir küf kokusu, belli ki hava almamış ev, yerleri tozlar kaplamış...
Oda oda geziyorum.
Sanki biri çıkıp da, sürprizzzz diye arkamdan bağıracak diye bir beklenti,
Bir ses bekliyorum.
Yok.
O odada yok, bu odada yok, burada da yok, e burada da yok !
Tam kapının yanındaki aynanın yanından geçerken...
Dur! Biri var sanki!
Şşşttt!
Beni gözetleyen biri var !
Şşşttt!
Yaklaşıyorum, sessizce, ayak uçlarıma basa basa, hiçbir tıkırtı çıkmasına izin vermeden, usulca yaklaşıyorum aynaya,
Bakıyorum göz ucuyla, saçlarında aklar olan bir adam, kolunda bir siyah çanta, göz ucuyla bana bakıyor!
Bana bakıyor!
Bana !
İrkiliyorum, tüylerim diken diken oluyor, bu kadar sessizlik içinde ve her yer sessizken, ve tüm apartman, sanki tüm mahalle, sanki tüm şehir...
Bu ka-dar-ses-siz-ken! Bu adam burada ne arıyor?
Korkuyorum şimdi, daha fazla yaklaşmaya cesaret edemiyorum.
Yüzleşemiyorum aynadaki adamla, siyah çantam kolumda hızla kapıyı kapatıp apartmanın yedinci katında öylece asansörün önünde duruyorum. Kapıda 13 yazıyor, mavi, ben seçmiştim rengini, öyle altın yaldızlı bir ve üç rakamlarına bakıyorum...
İnsanın gideceği bir yuvası, içinde ekmek kokan bir mutfağı, sonra da kapıyı açınca sarılacak bir sevdiği, arkadaşları, dostları olmayınca böyle aynalara bakmaktan dahi korkarmış.
Aynadaki adamı o evin içinde bırakıp gidiyorum.
İçimdeki ses yükseliyor yine,
Üç günlük dünyada bu şehri, bu mahalleyi, bu apartmanı, yuvamızı hangi sessizliğe verdik,
De,
Yurtsuz ve yuvasız kaldık diye...
Şehrin içine doğru yürüyorum,
Belki içi artık dışı olmuştur ama,
Ben yine de saçlarıma daha çok aklar düşmeden içi olan sokaklara doğru bu ayazın ortasında,
Dudağımda eski bir mırıltı,
Yürüyorum...
Şehre yağmurlar yağarken, bir ses arıyorum.
Dua etmek zorundaysam bu kör vakit,
Ben küfür ediyorum,
Sessizliği siz kendinize, eski dostlar,
Memleket edinmişsiniz,
Hangi köşede kendinize bakıyorsunuz,
Aynalar da ne der diye düşünmeden,
Nasıl ...
Ben bu ışıklı, kalabalık ama kimsesiz şehre yeniden bakıyorum,
Son bir umut işte...
Kimse, yurtsuz ve yuvasız kalmasın diyerek,
Dün mevzileri terk eden şairleri,
Bugün kalemleri kıran takkiyecileri,
Yarın beni, seni işgal eden muktedirin çarpışmasını bekliyorum.
Vaziyet planı budur.
İşte burada, durmuş,
Bekliyorum...