Yurttaşın ‘gel-git’ciliği!

Cenk Mutluyakalı

 

İletişimci dostumuz Ali Bizden, aslında başlıkta özetledi meseleyi:
“Her yurttaş angarya çalışan bir odacı!..”

***

Çünkü ‘kamu yönetimi’ (yeterince) yurttaşın hizmetinde değil ne yazık.
Oysa ‘kamu’daki tüm hakların karşılığı, tam da bunun için:
Yurttaşa hizmet vermek!..
Düşünce giderek başka: Daha çok hak, daha az sorumluluk, sınırlı üretim ve hizmet!..
Sistem de buna zorluyor doğrusu...
Çünü ‘iyi’ye ödül yok, ‘kötü’ye ceza!

***

“Git evrağı al, geç pulu yapıştır, sonra git mühürlet, geç imzalat, kart çıkar, gel” diyorlar…
Niye bunu siz yapmıyorsunuz ki?
- Bilgisayarınız var!
- İnternetiniz var!
- Telefonunuz var!..
- “Vergi borcu olmadığına dair git belge al, gel.”
- “Bir zahmet telefon aç ya da hazır face’e girmişken yaz, sen sor!..”
- “Olmaz!..”

***

Vergi Dairesi’ndeki macerasını anlatıyor dostumuz Ali Bizden, 9 oda, 9 memur, 1 odacı ile ‘tek satır’ belge için harcadığı 1.5 saati!..
“İki cümlelik resmi bir yazı 9 farklı odadaki 9 memur ve bir kamu işçisi, toplam 10 kamu çalışanı tarafından veriliyor” diyor!..
Ve ekliyor:
“8 oda ve 8 memur arasındaki evrak dolaştırmak da vatandaşın görevi. Üstelik tüm bilgiler 10 Milyon Amerikan Doları bir para harcanan elektronik ortamda yer alıyor ve bilgisayar ekranından kamu görevlileri tarafından kontrol ediliyor.”

***

Uzun yıllar kamuda görev yapmış, üniversitelerde ders vermiş bir ekonomist büyüğümüz şunu söylemişti bana…
“Kamu yurttaşa hizmet etmek bir yana, yaşamı zorlaştırıyor. Bunun sebebi çok sayıda insana iş yaratma, herkese bir masa başı sorumluluk üretme gailesidir. Eğitim, sağlık, güvenlik gibi özellikli yerler dışında, devlet, çalışanların yarısından evlerinde oturmalarını ve maaşlarını bir tamam almalarını isterse, ciddi tasarruf olacaktır. Hem işler daha pratik yürüyecek, hem de telefon, enerji, bilgisayar, ısıtma-soğutma gibi masraflardan korunacaktır…”

***

Elbette böylesi söylemler belki biraz abartıdır…
Ancak daha verimli ve yurttaşa hizmeti odağına alan bir sistem için artık dillerde tüy biten ‘yapılanma’ya çok acil ihtiyaç vardır.
Söyenip durmak bir işe yaramamaktadır yani...

-----------------------------------------------------------------------

İki yanlış

Ticaret Odası ve Kıbrıs Türk Amme Memurları Sendikası, adeta karşılıklı atıştı.
Mesele 'çalışma saatleri'...
Ticaret örgütü "kamudaki mesai saatlerinin, özel sektörle uyumlu olmasını" istedi!..
Memur sendikası ise  "çalışma saatlerinin en fazla günlük 8, haftalık 40 saat olduğunu, eğer bu sürenin üzerinde işçi çalıştırılıyorsa ek ödeme yapılması gerektiğini" belirterek, ‘özel’in yasa çiğnediğini, emekçilerin mağdur edildiğini anlattı.
İlla ki "İKİ YANLIŞTAN BİR DOĞRU" çıkaracaklar!..
Çıkmıyor!..
Ve Ticaret Odası da haklı, Kıbrıs Türk Amme Memurları Sendikası da...
ÖZELDE çalışanların emeği sömürülüyor.
YASALAR uygulanmıyor.
KAMUDA çalışma saatlerine gelince, kanımca, hem Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) kurallarına aykırı, hem de yurttaşa hizmetin önünü kapıyor, kaos ve verimsizlik yaratıyor, ek mesaiyi tetikliyor.
Doğru söylüyor iki örgüt de!..
Ama herkes, bir ötekinin yanlışını görüyor, sadece...

 

-------------------------------------------------------------------

Bırak, dağınık kalsın !

Evdeki en önemli dertlerimden!..
- “Yatağı hiç toplamadın!..”
- İyi de bu odaya birinin girdiği, gördüğü yok (girse, görse ne olacak), niye illa ki toplamak, örtmek zorundayız. Bırakalım hava alsın…!
Bunu deyince ‘tembel’likten ‘pis’liğe pek çok sıfatınız oluyor.
Neyse ki imdadıma bilim yetişti !..
Kensington Üniversitesi araştırmacıları 2005'ten bu yana toz akarları üzerinde çalışma yapmışlar ve uyarmışlar: Sakın yatağınızı toplamayınız…
“Toz aktarı” dedikleri de “miniminnacık” bir hayvan, ancak, büyütülmüş görüntüsü, korkutucu…
Aslında “gözle” görülmeyen bu hayvanlar, geride bıraktığımız ‘deri’ döküntülerinden besleniyor.
Ne diyor Radikal’ın Bilim sayfasındaki haber:
“Gece üstünde yatılmış, hafif terlenilmiş, pek çok deri parçası dökülmüş bir yatağı toplayıp üstünü örterseniz en az 1.500.000 toz akarının bir araya toplamış oluyorsunuz. Araştırmacıların tavsiyesi kalktığınızda yatağınızı olduğu gibi bırakıp, bütün gün boyunca havalanmasını sağlamak”
Gördünüz mü, mesele tembellik, dağınıklık falan değilmiş hani!

--------------------------------------------------------------------

Öğreniyoruz!

İhtiyat Sandığı Müdürü'nün Mimoza Otel'le ilgili geniş açıklamasında karşımıza çıkan iki hukuki terim, iki kelime:
Zilyetlik Müzekkeresi
Bu sözcükler biz Kıbrıslı Türklere ‘cuk’ oturuyor.
Zilyet: Sahibi kendisi olsun olmasın bir malı kullanmakta olan, elinde tutan kimse, eldeci
Müzekkere: Yargılama makamının, bir kararın yerine getirilmesi konusunda belli bir makama yazdığı yazı.
. . .
Bizi gidi ‘ELDE’ciler bizi!

------------------------------------------------------------------


‘Düşünün.Çünkü henüz yasaklanmadı.’
Schindler's List

-------------------------------------------------------------------

haftanın notcukları

• Taylan Kav'ın esprisi güzeldi... <... Son günlerdeki bu toprak fırtınası Allah'ın bize bir mesajı olabilir mi acaba?! ''Alın da doyun!'' gibi mesela...>

***

• İŞadamlarına 'iş insanları' diyoruz artık (İşadamları Derneği'nin ismi değişti mi sahi?) Peki Din adamlarına ne yapacağız?

***

• İktisatbank’tan SMS: “Kamu çalışanı ya da emeklisiyseniz, 13’üncü maaşınız bizden...”
Değiliz!..
En azından ‘bilerek’ gönderseniz de siniri bozulmasa ahalinin !

***

• Reklam olacak ama Güllüoğluları’nın kahvaltısı çok güzel!..
Bir de ‘mekan’ yol kenarı olmasa...

***

• Hani ben pazarları daha çok ‘aşk’ yazacaktım!..
Hep de olmuyormuş demek ki!..
Yaşla ilgisi olabilir mi sizce?

***

• ‘12 Öfekli Adam’ı izlerken yine anladım ki: Bir insanın ve her insanın değiştirebileceği ‘dünyalar’ vardır!