Sol siyasetin klasik söylemidir; “Kıbrıslı Türkler için tüm sorunların sürdürülebilir çözümü Kıbrıs sorununun sürdürülebilir çözümü ile olası…” Bu söylem yanlış değil ancak orta ve uzun vadede olası bir sonuç… O güne kadar da günlük ve kısa vadede yaşanan sorunlar için ara çözümlemeler, palyatif çözümler de olası… Sol siyaset bunlara odaklı…
Sağ siyasetin klasik söylemidir; “Yaşasın Anavatan Türkiye; her derdimize devadır… Rumlar ve AB bizi istemez; ellerinden gelse yok edecekler. Anavatan desteği ile tüm sorunlarımızı çözeceğiz” … İtaat-biat ve şükran kültürünün tezahürü… Çözülen bir şey yok, sorunlar stokunda da artış var… Ver mehteri, Ankara hükümeti takdir etsin…
Bu iki söylem tarzı da son dönemlerde yaşanan ekonomik, sosyal ve siyasal sorunlar karşısında sokaktaki vatandaşın ilgisini çekmiyor; kısacası alıcısı yok bu söylemlerin… Sadece siyaset kendi arasında dalaşıyor, yurttaşın ekonomik yaraları derinleşiyor. Değişik siyasi duruşlara ait yurttaşların ortak yönü siyasete olan güveni yitirmiş olmaktır. Yaşanan sorunları hükümetin çözemeyeceğini hükümet üyeleri ve partileri de kanıksamış durumda… Bir UBP’linin “Pusulayı şaşırdık, panikten aklımızı da kaçırdık, makam hırsı ile kırılıp döküldük, rezil rüsva olduk” sözleri şimdiki durumu özetliyor.
Peki ya muhalefet partileri, özellikle de ana muhalefet partisi ve solun ana akım partisi olan CTP?! Yerel seçimlerin Kasım ayına ertelenmesi nedeniyle kurultayını Eylül’de yapmak zorunluğu çıktı; örgütlerin kongreleri, kurultayın hazırlıkları derken, partinin enerjisinin çoğu içerde tüketiliyor. Dışarıya yönelik olarak köy ve bölge ziyaretleri yapılıyor; ancak bunları yurttaş üzerindeki etkisi de “İyi konuşuyorlar, anlatıyorlar ama hareket yok be gardaş” ile ifade ediliyor. Sokaktaki yurttaşın CTP’den beklediği, eskiden olduğu gibi eylemli olmak, sokağa çıkmak, yurttaşı sokağa çıkarmaktır. Yazılı, görsel, işitsel ve sosyal medyada ilginç ifadeli söylemler, çok doğru ve hatta bilimsel muhalif yorumlar ve açıklamalar, çözümleyici öneriler hep harika ama yurttaşın ekonomik sorunlarına aradığı elle tutulur bir sonuç yok dense yeridir…
CTP dışı sol parti ve unsurlar ise hala daha CTP’nin federal çözümü benimseyip benimsemediği üzerinden CTP’ye saldırarak sol oylardan pay almaya çalışıyor ama gene yurttaşın sözü “Keçi can derdinde, kasap da yağ derdinde” … Sendikalar temsil ettikleri kitlelerin özlük haklarına yoğunlaşmış, özel sektör çalışanları lehine söylemleri ise göstermelik gibi oluyor. Asgari ücreti yükseltmek için ortaya koydukları çaba, kamu çalışanlarının maaş ve ücretlerinden daha az vergi kesintisi olmasına odaklıdır.
Halkın yaşadığı dramatik ekonomik sorunlara çözüm aranıyorsa, bulmak ve uygulamak isteniyorsa, gerçekler konuşulmalı, reel-politik galebe çalmalıdır. Kuzey Kıbrıs siyasetinin sağı solu, mevcut sorunların büyümesini durdurmak, çözümlemelere uygulama sürecini başlatmak için stratejik planlar yapması gerek. Öncelikle nerde olduğumuzun tespitlerini yapmak ve tanımlamak gerek. Buna bakarak, nereye gitmek istediğimizi, yani vizyonumuzu belirlemek ve o vizyona ulaşmak için uygulanması gereken strateji ve taktiklerini de saptamak gerek… Gerçekçi olmak gerek; tüm partiler bu çalışmayı meclis çatısında birlikte yapmalı ki yurttaşta güven duygusu, olumlu beklenti ve umut doğsun. Hele ki bir de tüm partilerin oluşturduğu bir teknokrat hükümetin işbaşına gelmesinde de anlaşırlar ve bu hükümetin normal seçim tarihine kadar görev yapmasında uzlaşırlarsa, bugünkü sorunları çözme yürüyüşü başlamış olacaktır. Yoksa, partiler ayrı ayrı stratejik planlar yaparsa, birbirlerine muhalif ve kısır strateji planları çıkarmış olacaklar… Bu da yurttaşın karamsarlığını ve toplumsal depresyonunu besleyecek…
Böyle bir çalışmanın gerçekçi ve samimi olarak yapılmasında en önemli etken tarafların Türkiye hükümeti ile ilişkilerin niteliği bağlamındadır. Uygulamalar göstermiştir ki, sağ siyasetin AKP hükümetine itaat, biat ve şükran tarzı Kuzey Kıbrıs halkının sorunlarını çözmede hiçbir katkısı yoktur; sorunlar daha da artmakta ve sağ siyaset bu tarzın sarmalı ile pusulayı da aklı da kullanamamaktadır. Sol siyaset ise, AKP hükümeti ile köprüleri attı ya, pratikte sağ siyasetten daha kötü bir duruma düşmemiştir; sadece sağ partiler ile konuşuyorlar, sol ile konuşmuyorlar. Ama konuştukları ile olan diyalog da “Körler, sağırlar; birbirlerini ağırlar” gibidir; KKTC sağ partilerinin ve hükümetin başı göğe ermiyor. CB Tatar mı dediniz?! O etkisiz eleman, dişli kutusunun avare dişlisi oldu artık…
Ne yapılmalı?! Eğer sağ ve sol siyaset birlikte stratejik plan çıkarırsa ve mevcut ekonomik sorunlardan çıkış için yerel kaynakları sonuna kadar değerlendiren çalışmalar içinde olmaya kendilerini bağıtlarsa, projeleri için de Ankara hükümetinden AB’nin uyguladığı mali yardım tüzüğü tarzında bir uygulama ile finansman desteği talep ederlerse, doğru yöntem olacaktır.
Peki, Ankara hükümetinin tavrı ne olabilir?! Bu tavrı belirleyecek olan KKTC hükümetinin itaat-biat-şükran tarzının terki ile görüşmeye oturmasıdır, stratejik planını anlatmasıdır, finansal desteği hangi konularda ve koşullarda talep edeceğini bildirmesidir. Ankara’da hangi partinin hükümet olduğu da KKTC-TC hükümetleri arasındaki ilişkilerin belirleyicisi değildir çünkü Kıbrıs sorunu bağlamında ve tarihi süreç içinde hiçbir Ankara hükümetinin Kıbrıslı Türklere güvenmediğini ve bazılarının da hiç sevmediğini ama mecburiyetten Anavatancılık rolü kestiğini Kıbrıslı Türkler artık daha belirgin kanıksamaktadır. Kıbrıs Türk kimliği hiçbir Ankara hükümetinin sevdiği, takdir ettiği ve korunmasını istediği bir kimlik olmamıştır; kimi Türklük açışından, kimi Müslümanlık açısından… Ama Kıbrıslı Türkler 19 Mayıs 1919’dan beri Mustafa Kemal’in ardında, yanında, hayranlığında oldu… Dolayısıyla, KKTC-TC ilişkilerini çok da değiştirecek bir formata geçilebileceğinin beklentisi olmaksızın, KKTC tarafı Türkiye’ye “Benden korkma, çekinme; yoksa bugünleri görmezdiniz” mesajını diplomatik olarak verebilmelidir. Bu tarz bir çıkış, KKTC-TC ilişkilerinde, siyasi duruş ve parti tercihlerinden arınmış bir Türkiye ile KKTC hükümetlerinin siyasal statüde eşit ve çıkarlarda ortak olduğu kabullenmesi ile yol alabilecektir.
Şimdi soru şu: Bunu kim yaratabilir, tüm partilerin birlikte çalışarak ve uzlaşarak bir stratejik plan yapmasının önderliğini kim yapabilir, Ankara hükümetine Kıbrıslı Türklerden korkmamasını ve onları sevmese dahi siyasi eşit taraf olarak görmesini kim anlatabilir? CTP… Erhürman dedi ya, Kıbrıs sorunu CTP’siz çözülmez; öyledir… Ne Kıbrıs sorunu ne de Kıbrıslı Türklerin sorunları CTP’siz çözülmez… Ama CTP de proaktif olacak, sözel muhalefetle gelinebilecek yere kadar gelinmiştir… Harika konuşmalar, çok doğru eleştiriler ve güzel projeleri anlatmalar raf ömrünü doldurmuştur… Etkin pro-aktif siyaset yapacak başka parti de yoktur. Ve CTP bunu yapabilecek siyasi tarihe, deneyime ve insan kaynaklarına sahiptir. Dönem de reel-politik dönemidir, kısır çekişmeler sahiplerine zarar…