Yürüyüş notları: Kaybetmeye mahkum, sıraya  bile girmeyi bilmeyen bir toplum olduk!

Serhat İncirli

Bu hafta sonu bisikletle değil, yürüyerek Lefkoşe’den Lefkoşa’ya geçtik…
Bisikletle değil, yaya Lefkoşa…

-*-*-

Geçerken yine Kermiya ya da Metehan geçişini kullandık…
Allah’a şükür ki araçla geldiğinizde, sağdan – soldan yırtıp da kuyruğa kaynak yapma şansı yok!
İyi ki de yok!

-*-*-

Neden iyi ki de yok?
Çünkü 1974 sonrası baskın bir hal alan ve bunu söylerken çok da üzüldüğüm “Türk kültürü”; “asla sıraya girme, sıraya giren enayidir” felsefesiyle işini çözüyor!

-*-*-

Adı lazım değil bir devlet işine gittim Cuma günü…
Devlet iş yeri!

-*-*-

Sıraya girmemeyi, yandan yırtmayı, “kaynak yapmayı” maharet sayan yığınla “çok zeki kardeşime” rastladım!

-*-*-

Bakın, “kaynak yapmak” deyimi bile bize 1974 sonrası gelen bir deyimdir!

-*-*-

Evet, Türkiye’den gelen, oradan ithal ettiğimiz bir cins yaşam felsefesidir bu!
Ve hepimiz alıştık!
Çok yakında, Lefkoşa’ya, “Lefkoşe” demeye başlayacağımız gibi!

-*-*-

Sırada bekliyorum Cuma günü!
Kardeşimin biri gayet kaba ve ısgarta bir tavırla, yandaki sıraya girdi!
“Gardaş yaptığın yanlış” dedim; “bu memleket benim” der gibi baktı!
Huylandım!
Ama çaresiz kabullendim!
İşim olsun…

-*-*-

Sonra belge almam lazım; yine sıradayım…
Baktım yandan ve ofis içinden birileri belge uzattı!
Yine huylandım, ama sessiz kaldım!
Geç de olsa işim oldu!

-*-*-

Haaa sınırı geçerken mi?
Yürüyerek geçtiğim için, otomobille sıraya girenleri ben de kaynaklamış oldum ve bundan bile huzursuzluk hissettim!

-*-*-

Neyse!
Bugün Cumartesi…
Sabah…
Lefkoşa Yarış Kulübü…
Hipodrom canım…
At yarışı vardı ve birazdan başlayacaktı… 
Binlerce Kıbrıslı Rum…
At bakıcıları, hipodrom çalışanları arasında tek Kıbrıslı göremezsiniz…

-*-*-

Neyse!
Bir Rum dostla kısa süreli sohbet de ettik…

-*-*-

“Müzakereler başlar mı?” sorusundan girdik, mülkiyet meselesi ile alakalı tutuklamalara geçtik!

-*-*-

Simon Aykut konusunu açtım…
“Bu adamı tutukladınız; bir tek O mu suç işledi diye düşünüyorsunuz?” dedim!
Amacım “başkalarını da tutuklamanız gerekir” gazı vermek değil!

-*-*-

Tek amacım, “bu sorun çözülmeli” noktasına gelmekti…
Ve Rum arkadaş, “kesinlikle bu sorun çözülmeli; kesinlikle bu sorunun çözülmesi için de Taşınmaz Mal Komisyonu bence uygundur ve kesinlikle bu işi tazminat ve parayla çözeriz” dedi!

-*-*-

“Masaya oturun” diye de ekledi!
“Bizim taraf hazırdır”ı da ihmal etmedi!

-*-*-

Peki bizim taraf?
Bizim taraf bugün UBP kurultayında yine martaval okudu!
Eşit egemen bağımsız devlet hayali kurmaya devam edildi!
Ama hepsinden acısı, Simon Aykut resmen yalınız bırakıldı!

-*-*-

KKTC’ye en büyük emlak – konut yatırımı yapan yabancı sermayenin en başında gelen Simon Aykut, bizimkiler tarafından ölüme terk edildi!

-*-*-

Sıraya girmeyi evet unuttuk!
Ama hepsinden önemlisi, biz insanlığı bile geçiyoruz!
Simon Aykut cebimize para akıtırken tamamdı, şimdi “Yahudi” oldu!

-*-*-

Yürürken düşündüm!
Kurtarıldık!
Çaldık!
Çalmaya devam ediyoruz!
Ama hepsinden öteye, sıraya girmeyi bile bilmeyen, saygısız, vefasız, paragöz, çıkarcılar haline döndük!
Ve kesinlikle kaybetmeye mahkum!


KKTC vatandaşı Kıbrıs Türkü!

Aman şu kızacak, aman rezil olurum, aman öldürürler korkusuyla konuşmazsan, özgüvenini yitirirsin!

-*-*-

Başaramam korkusuyla adım atamazsan ve ananın yardımcı olmasını beklersen, olduğun yerde kalırsın.

-*-*-

Aman reddedilirim, aman bir daha kazandırmazlar korkusuyla halkından, toplumundan uzaklaşır, anana yaklaşırsan, anan da olsa, yaladığın kıç bir gün gelir ağzına mıçar!

-*-*-

Hiçbir şeye itiraz etmez, doğru – yanlış her talimata eşşek gibi uyarsan, hep boyun eğmek zorunda kalırsın; eşeksin, eşekliği aşamazsın!

-*-*-

Sosyal medyada okudum; demişler ki, “… Korkarak yaşıyorsanız, korkutularak yaşıyorsanız; hayatın sadece seyircisisiniz…”

-*-*-

Özgüvenimizi yitirdik…
Olduğumuz yeri bırakın, gerisine gittik…
Mıçını yaladıklarımızı ağzımıza mıçıyor…
Eşek olduk…
Seyirci ve bazen de alkışlayıcıyız; şak şakçı!
Haaa bu işten para kazananlarımız da yok değildir!

-*-*-

Yaşasın KKTC!


Çıplak geldik çıplak gideceğiz!

Ey anasından – babasından çıplak çıkmışlar…
Dünya’ya çıplak geldiniz, bilin ki çıplak gideceksiniz…

-*-*-

Giderken size en pahalı elbiselerinizi giydirmeyecekler!
Hatta en değerlisinden don bile olmayacak üzerinizde!

-*-*-

Çok zayıf biri olarak geldiniz, belki de daha zayıf bir şekilde göçeceksiniz…

-*-*-

Ve unutmayın, geldiğinizde parasızdınız, giderken de parasız yolculuğa çıkacaksınız…

-*-*-

İlk banyonuzda birileri sizi yıkamıştır; son banyonuzu da birileri yaptıracak ve İslam’da öyledir; diğerlerini bilemem; son banyoyla birlikte kıçınıza da bir tabba sokacaklar; öyle gönderecekler!
Eskiden bu tabba pamuktu şimdi değişmiş!

-*-*-

Hayatın gerçekleridir bunlardır!

-*-*-

O zaman neden bu kadar kötüsünüz?
Neden her an kötülük yapmak istiyorsunuz?

-*-*-

Neden bu kadar kıskançsınız!

-*-*-

Neden bu kadar nefretle dolusunuz?

-*-*-

Bunca kızgınlığın sebebi nedir?

-*-*-

Nedendir bu bencilliğiniz?

-*-*-

Herkese iyi davranın!
İyi işler yapın, iyilik yapın!

-*-*-

Yeryüzündeki vaktiniz sınırlıdır!
Unutmayın!

-*-*-

Hiç işe yaramayan şeylerle bu kısa vakti boşa harcamayın!

-*-*-

Hayırlı Pazarlar!


Dünyaya fotoğraftaki gibi çırılçıplak geliyoruz… Sonra bizi bir beyaz beze sarıyorlar… Öldüğümüzde de çırılçıplak gideceğiz… En fazla bir beyaz beze saracaklar… Unutmayın! Ve sevin!