Ekonomiyle ilgili rakamlara son derece hakim bir arkadaşım şu önemli bilgiyi verdi:
• 2006 yılında hane halkının borç miktarı gayrisafi milli hasılaya oranla yüzde 40 idi.
• 2014-15 döneminde aynı hane halkının borç miktarı gayrisafi milli hasılanın yüzde 80’ine çıktı.
“Peki bunun yorumu ne?” diye sordum hemen.
Cevap şu: “Durum vahim…”
Durum gerçekten vahim… Çünkü bu rakamların anlamı şu: Vatandaş geliriyle giderini karşılayamıyor. O kadar karşılayamıyor ki, ülkedeki bütün üretim ve hizmetlerin toplamının yüzde 80’i kadar borç batağına batmış durumda.
Yani bireysel anlamda da batmış vaziyetteyiz!
**
TC Yardım Heyeti’nin raporlarında iki tür bilgi notu ön plana çıkartılır.
Birincisi “Biz önerdik, yazdık ama KKTC hükümeti uygulamadı” cinsinden, şikayet içerikli notlar…
İkincisi ise, “KKTC ekonomisi şuradan şuraya geldi” denilen, reklam kokulu notlar…
Ama mesela yukarıdaki ‘bireysel batış’ın fotoğrafları pek öne çıkarılmaz. Çünkü “uygulanan ‘ekonomik program’ doğrudur, tamamdır, başarılıdır.”
Böyle bir saplantılı inanış vardır o ekipte… KKTC ekonomisinin düzlüğe çıkarılacağından emindirler. Lakin KKTC ekonomisinin düzlüğe çıktığı hiç görülmediği gibi, ‘bireylerin yoksullaşması’ süreci de çok ciddi bir hız kazanmış durumdadır.
**
Ezbere konuşanlar bu tür yorumlar karşısında “Bu programda yazılanların çoğu doğrudur” deyip işin içinden sıyrılmaya çalışırlar hep… Ya da “Biz yapmıyoruz, sonra da TC Yardım Heyeti yaptırınca zorlama oluyor” cümlesini pek sık kurarlar.
Doğrudur, Ankara patentli ekonomik programların içinde doğrular da vardır. Alınması gereken bir sürü önlem olduğu aşikardır.
Amma ve lakin bu programların ‘mantığı’ yanlıştır.
‘Yanlış’ derken, ‘sol’ gözlükle bakıldığı vakit yanlıştır anlamında yazdım. Yoksa “Altında kalanın boynu kopsun” diyen bir dünya görüşüne sahip olanların “büyük balık küçükleri yesin, yutsun” yaklaşımına itirazı yoktur.
‘Sol’ ideoloji ise buna karşı çıkmayı gerektirir. Toplumun en geniş kesimini oluşturan dar ve sabit gelirlilerin yaşam kalitesini aşağıya çektiği aşikar olan uygulamalara karşı çıkar.
Yoksa ‘Osmanlı Bankası’ gibi, ‘farksız’laşır.
**
KKTC halkının tüketim alışkanlıkları sorgulanabilinir. Elbette ‘tüketim toplumu’ modeli bizi de etkiliyor. Global kapitalist ekonomi hangi toplumu etkilemedi ki?
Ancak herkesin “ayağını yorganına göre uzatmadığı” genellemesini yapmak da abartının daniskası olur. Ve daniskalı abartanlar var etrafta…
Soruna teşhisi koyarken yanlış yerden bakarsanız, sosyal bilimlerin yol göstericiliğine başvurmazsanız, masa başında yazılan reçetelerle tedaviye kalkışırsanız eğer, hasta iyileşmez.
Ölmez de belki, ama sürünür.
Vatandaşın borç miktarı ülke gelirinin yüzde 80’ine ulaşmışsa eğer, ‘sürünme’ değil de nedir bu?
Her hükümete gelen partinin ilk seçimde neden ‘dayak’ yediği ortadadır.
Giderek fakirleşen vatandaş, TC Yardım Heyeti’ne gösteremediği tepkisini sandıkta iktidar partisine gösteriyor.
‘Heyet’ ise hep orada, ‘değişmez ortak’ olarak KKTC hükümetinde görevini sürdürüyor.
Siyasi partilere yön verenler bu gerçeği biliyor, bazen dile getiriyor, ama sonrasında susuyor.
Ve bu ‘öğretilmiş çaresizlik’ durumu topluma pahalıya mal oluyor.
Ne demişti Cem Karaca?
“Yoksulluk kader olamaz!”
Yoksa kader mi?