Öncelikle değerli okuyucu ve sevgili Cenk’e bir haftadan beri yazılarımı aksattığım için özür borcumu yerine getirmeliyim. Çeşitli zamanlar günlük pratiğin yoğunluğu periyodik çalışmaların aksamasına neden olabiliyor. Benimki de öyle oldu.
Barış Çalışmaları Merkezi (BÇM) olarak “Barışı Hayal Et!” başlığı altında düzenlediğimiz etkinlikler yarın “21. Yüzyılda Perspektifler” paneli ile sona eriyor. Gerçekten büyük emek veren bir grup barış gönüllüsünün, ciddiyetle çalışması sonucu oluşan etkinlik, hepimiz için hem öğretici hem de bireysel ve toplumsal yeni değerlendirmelere kapı açacak bir içerikle sürmektedir.
Dar grup çalışması veya seçkinler tartışmasının ötesinde etkinliklere imza atmak amacını taşıyan BÇM’nin düzenlediği etkinlikleri, barış kavramı adına sadece adadaki soruna indirgemek de mümkün değildir. İlk etkinlik olarak Konferans dizisi her ne kadar daha bir akademik konulara yoğunlaşmış olsa da esas derdimiz, günlük hayat pratikleri ve yaşanmışlıklar üzerinden yeni kapılar açmak.
Bugünü ve bugünden yarına geçişi düşünebilmenin (hatta projelendirmenin) ancak dün ile doğru zeminde muhasebeye girmekle mümkün olacağından hareketle, gerek bir farkındalık yaratma adına gerekse anlamak ve anlamlandırmak adına nasıl yol alınabileceğine dair yeniden ve yeniden yüzleşme süreçlerinin öneminin altı çizildi bir hafta boyunca. Elbette bilimsel veriler, teorik çerçeve, araştırmalar, bireysel deneyimler bağlamında.
Samimiyetle itiraf etmekte yarar var ki, anlamak ve anlamlandırmak dediğimiz süreçlerin “sarsıcı etki”sinin her bir panelde yaşandığını “memnuniyetle” gördüm.
Kıbrıs Türk toplumu olarak, kendi kimliğimizle, kapasitemizle ayakta durmak ve geleceği kurmak iddiasındayız. Bu iddia, hiç şüphe götürmeyecek kadar güçlü bir haklılık içeriyor.
Bu konuda atılacak adımların hem demokratik meşruluk zemini hem de kollektif bir tarih okuması üzerine oluşmuş bir bilinç üzerinden şekillenmesi oldukça önemli.
Bir diğer önemli konu bence şu: özellikle demokrat veya sol görüş sahibi bireylerde baskın olan umutsuzluğun veya çaresizliğin, ciddi hatta sarsıcı bir muhasebe (kollektif ve bireysel) gerektirdiğini ve dün, bugünü kurmak adına kullandığımız düşünce yöntemleri, anlam yüklediğimiz kodları ve kavramları baştan oluşturmamız gerektiği, bu noktada ötekilerin hakikatlerini fark etmenin ve yüzleşmenin eşsiz bir pratik sağladığını belirtmekte yarar var.
Saklamanın, gizlemenin, örtmenin, görmemenin, yüzleşmeden yeni sayfa açmanın....çok işe yaramayacağı hatta atılan adımların, üretilen projelerin bu yöntemlerle baştan ölü doğacağının habercisi olduğunu bilmenin sarsıcılığı bence çok anlamlı.
BÇM, bu anlamda yapılması gerekene imza attı.
Hastaya doğru teşhis için, önce tedaviyi yapacak doktorun eksikliklerini saptamak önemli bir iş olsa gerek. Özellikle Kıbrıs sorununda umutsuzluğu, çaresizliği üreten temel mesele bence budur.