<<… Devletler soğuk yaratıklardır. “Vidan Muhasebesi”ne girmezler. Çünkü “vicdanları yoktur.” …>>
Öylesine samimiyetle söylüyor ki bunları Cengiz Aktar…
***
"Barış Çalışmaları Merkezi"nin Mağusa'daki, ilk konferansındayız.
Başlık: YÜZLEŞME…
Ya da "DERSİM(iz) YÜZLEŞME…"
***
Cengiz Aktar, iktisat doktoru, AB uzmanı, araştırmacı - yazar.
Diyor ki, "Artık cinler şişeden çıktı. Hafızamız geri geliyor. Ve tarihimizle yüzleşiyoruz…"
Hrant Dink’ten alıntı yapıyor, süreci özetlemek adına: "Ne inkar ne ikrar, asıl olan idrak!.."
Söz Kıbrıs'a gelince, altını çize çize vurguluyor:
"Türkiye resmi politikasındaki milliyetçiliğin son kalesi Kıbrıs.
Ve bu kale de artık yıkılıyor… Atatürk’ün Dersim’deki rolünün tartışıldığı bir Türkiye’de, “Kıbrıs Türktür Türk kalacak” gibi bakışlar, kumdan kale gibi bir gecede yıkılır."
***
Orhan Miroğlu, Kürt aydın.
12 Eylül’de tutuklanarak 15 yıl hapis cezasıyla hüküm giymiş.
Kimsenin “eceliyle” ölmediği bir “medeniyet projesi”nin içinden geldiğini anlatıyor.
Büyük büyük dedesinden başlayarak örnekliyor; kimi hapiste öldü, kimi işkenceden, kimi katledildi.
Toplumsal benliğin yeniden hatırlandığına, toplumsal hafızanın yeninden yazıldığına dikkat çekiyor …
"Bellek inşası üzerinden yeni bir toplum oluşuyor" diyor.
Ve bu, mutlaka Kıbrıs'ı da saracak…
***
Bu satırları yazarken size, Türkiye Başbakanı Erdoğan, "Dersim Katliamı" nedeniyle "özür" diliyor…
"Devlet hakimiyeti" diye diye, kabaran milliyetçiliğin, "Silahlı Kuvvetler" eliyle insanını "ezdiği" bir yüzleşmenin sonunda…
Kumdan kaleler yıkılıyor, birer birer…
‘ÖTEKİ’ KİM?
Rena Choplaoru, Kıbrıslı Rum bir eğitimci, araştırmacı, yazar…
Kıbrıslı Türk ve Kıbrıslı Rum ilkokul öğretmenleri ile yapılan bir araştırmayı paylaşıyor.
Hâkim söylem kendimizi “kurbanlaştırmak” ve karşı tarafı “suçlamak” üzerine kurulu!
Son dönemde yine de bu hakim söylemi kırmaya ve bu “sessizlik duvarı”nda çatlaklar yaratmaya çalışan insanlar var.
Ama "çelişkiler" de!..
***
28 yaşında bir Kıbrıslı Rum öğretmen, “Gündelik söylemimiz içerisinde Kıbrıslı Türkler yok!. Kıbrıslı Türkler yokken, öğrencilere Kıbrıslı Türk kayıpların varlığını nasıl anlatacağız. Böylece sadece kendi kayıplarımızdan söz ediyoruz ve buna tahammül edemiyorum. Çünkü bilinçsiz kuşaklar yetiştirmeye katkı sağlıyoruz…” diyor…
Bir Kıbrıslı Türk öğretmen ise 1974’te Kıbrıslı Rumlar’ın çektiği acıları sınıfında konuşmadığı için üzgün.
***
En "sarsıcı" örnek şu…
Kıbrıslı Rum bir öğretmen anlatıyor:
- Bir Kıbrıslı Türk’ü okula davet etmeyi düşündüm. Müdür beni yanına çağırdı, müfredatı gösterdi, “öğrencilere işgale ve istilaya karşı bir vicdan kazandırmak, tarih dersinin amacıdır…”
***
"Kıbrıslı Türk öğretmenler, daha iyi bir toplumsal bağlama sahip. Çok daha olumlu bir duruş var. Çünkü kuzeyde, bir öğretmen egemen söylemi reddettiği zaman sendikalarının desteğini görüyor ancak güneyde bu yoktur" diyor Rena Choplaoru…
“% 65 Türkiye’den gelen ailelerin çocuklarına ders veriyoruz”, diyen bir Kıbrıslı Türk öğretmenin “umutsuzluğunu” anlatıyor sonra….
“Bu bir tutarsızlık” diyor Rena.
<<... Çünkü, Kıbrıslı Rumlar’a yönelik “pozitif” bir bakışa karşı, Türkiye’den gelen ailelere “negatif” bir tavır var... Yani aslında, bu insanlar için “öteki” kavramı yine var... Kıbrıslı Rumlar değil, “Türkiye’den gelen göçmenler.”...>>
Böylesi bir “acı” gerçekle ve “tutarsızlığımızla” yüzleştiriyor, yeniden hepimizi...