Seçim sandıkları ne kadar demokratik? Ülkelerin hatta dünyanın kaderini etkileyen seçimler ve referandumlar çoğu zaman küçük bir farkla ama nihayetinde çoğunluğun verdiği kararlarla sonuçlanıyor. Bu ne kadar adil? Evet ve hayır seçenekleri belki de sorunlu olan. İkisinden birine karar verirken gri alandakiler ya siyaha ya da beyaza yönelmek zorunda. “Pek emin değilim ama evet, pek emin değilim ama hayır” arada kaynayan. Diğer yandan kafası net olanlar bile hem yeterince bilgi sahibi değil hem de büyük oranda kandırılmış. Bir çamaşır deterjanı nasıl pazarlanıyorsa öyle pazarlanıyor adaylar da. Bizim adayımız daha beyaz yıkar üzerine sürüyor kampanyalar. Hangi reklam şirketinin daha başarılı olduğu adaydan daha önemli.
İnsanlar şu veya bu kaygılarla bir referandumda evet ya da hayır diyorlar. Brexit’i düşünecek olursa bugün yeni bir oylama yapılsa kararın nasıl da tersine döneceği görülüyor şimdilerde. Pişmanlığı dile getirenler için ise başka bir şans yok.
Her başkanlık seçiminde gücü birinin eline veriyoruz sonuçta. Birisi yüzüğü parmağına takıyor. Yüzük derken sonradan Tolkien’in Yüzüklerin Efendisi romanına da konu olan Platon’un Devlet’inde hikayesi anlatılıp felsefesi yapılan yüzükten söz ediyorum. Platon Devlet’inde hikâyeyi şöyle aktarır:
Gyges, Lidya kralının hizmetinde bir çobandır. Günün birinde bir deprem yüzünden yer çatlar ve Gyges’in hayvanlarını otladığı çayırlıkta derin bir yarık açılır. Bu yarığın içine inen çoban, orada içi oyuk, üstü delik deşik, tunçtan bir at bulur. Eğilip atın içine baktığında parmağında altın bir yüzük olan devasa bir ölü görür. Bu yüzüğü alıp yukarı çıkar. Gyges her ay sonunda krala hesap vermek için toplanan çobanların toplantısına bu yüzükle gider. Otururken, kralın konuşmasından da sıkıldığından yüzüğün taşını farkına varmadan avucunun içine çevirir. Bunu yapar yapmaz da görünmez olur. Kendisi de dâhil, orada bulunan herkes şaşakalır. Yüzükle oynarken taşı çevirince tekrardan görünür olur. Böylece Gyges, yüzüğün tılsımını keşfeder: Yüzüğün taşını içeri çevirince görünmez olduğunu düzeltince ise görünür olduğunu fark eder. Bunun üzerine görünmez olarak saraya girer, sarayda kraliçeyi baştan çıkartır, onun yardımıyla kralı öldürüp yerine geçer.
Platon şu meseleyi tartışır: Gyges’in yüzüğü gibi kişiyi görünmez yapan iki yüzüğümüz olsa, birini doğru adamın, birini de eğri adamın parmaklarına takarak şehre salıversek, ne olurdu? “Bunlar her istediklerini korkmadan alacaklar, evlere girip gönüllerinin hoşlandığı kimselerle düşüp kalkacaklar, canları kimi isterse öldürecek, kimi isterse hapisten kurtaracak tıpkı bir Tanrı gibi dilediklerini yapacaklar”
İşte seçimler çoğu zaman bu yüzüğün kime geçeceği kararını vermek için yapılıyor. Belki de esas sorun böyle bir yüzük olmasında.
Platon, böyle bir yüzüğe sahip olsak ahlaklı olmaya devam eder miydik? diye sorar. Ahlaklı olmak, görünmezlik gibi bir güçle gerekli olmaktan çıkarılsaydı ne olurdu? gibi sorularla ahlak felsefesi yürütür. Platon’a göre gücü ele geçiren insanlar genellikle çoban gibi davranacaktır. Platon insan davranışlarını mantıksal, iştahsal ve ruhsal diye üçe ayırır. Akılsal(ussal, mantıklı) tarafıyla yönetilen kişilikler adaletsizliğin kendilerinde de zarar vereceğini bilirler. Ama çoğu insan aklıyla değil, iştahı ile yönlendirilir. İştahına uyan kalabalıklar da çoban gibi davranır. Bunun sonucunda ise herkesi mutsuz ettiği gibi kendisi de mutsuz olur.
Bugün Türkiye bir karar verecek ve yüzüğü birinin parmağına takacak. Tek bir altın yüzükle görev başına geldiğini söyleyip şu anda büyük bir kişisel servetin üzerinde, 1100 odalı sarayda oturanı mı yoksa yüzüğün gücünü umursamayıp mutfağından halka bu cehennemin kapılarını kapatmayı vaat eden Dersimli Piro’yu mu seçecek?
Bin bir hile ile süren adaletsiz bir yarışta sandığa girenin bile doğru çıkıp çıkamayacağından kuşku duyulurken hem Türkiye halklarının hem de Kıbrıs’taki bizlerin kaderi çizilecek. Korkunç kükremesiyle bir canavar var karşıda. Masalın zeki ve kıvrak kahramanı onu yenmeyi başaracak mı? Heyecanla filmin sonunu izleyeceğiz bu gece.