Kıbrıs Türk halkı bir karar aşamasına daha geldi diye düşünüyorum. 1974 sonrası oluşan ganimet düzeni artık geride kaldı.
1974’den buraya neredeyse 50 yıl geçti. Bu süre içinde elde edilen ganimet mallar ve Türkiye’den gönderilen paralarla buraya kadar gelebildik. Şimdi artık ne ganimet mal kaldı, ne de Türkiye’den para var.
Popülizme ve bu sayede bir sonraki seçimi kazanmaya odaklandırılan KKTC düzeni çöktü. Bırakınız devletin gelirleriyle giderlerini karşılamasını, devlete istihdam edilen çalışanların maaşlarını bile ödeyemiyoruz.
Son birkaç yılda bu amaçla hemen her ay yüklü miktarlarda borç alınıyor. Geçmiş yıllarda da bankalardan, ya da başka kaynaklardan borç alınmıştı. Ama bu borçlar belirli bir sürede geri ödenebiliyordu. Artık ödenemiyor.
KKTC maliyesi tamamen çöktü. Maliye bu çöküşü ertelemek için dolaylı vergilere yüklendi.
Dolaylı vergi adı üzerinde doğrudan kazançtan alınan vergi değil, başka bir mal ve hizmet alımı sırasında vatandaşa çaktırmadan alınan vergidir. Bu vergi herkesin eşit oranda ödediği bir para olduğundan ve zengin-fakir ayrımı yapmadığından adaletsiz bir vergidir.
Dolaylı vergi aynı zamanda pahalılığı daha da artırır. Ülke pahalı olduğu zaman da ne turizm, ne eğitim, ne de başka bir sektör iş yapamaz.
Siz KKTC maliyesini kurtaracaksınız diye ülkeyi top yekün çöküşe sürüklemiş olursunuz.
23 Ocak 2022’de yapılan erken seçim sonrasında üçüncü kez kurulan UBP-DP-YDP koalisyon hükümeti önceki gün meclisten güvenoyu aldı. Ama halktan alamadı.
Kim ne isterse söylesin. Bir Ankara darbesiyle kurulan bu hükümete KKTC halkı güvenmiyor. Üstelik koalisyon partilerine mensup kimi milletvekilleri de bu hükümete kerhen güvenoyu verdiklerini, aslında hükümete güvenmediklerini açıkladılar.
Özellikle seçimden sonra kurulan hükümetler ardı ardına zam kararı aldılar. Hala alıyorlar.
TL’nin değer kaybı yanında Rusya’nın, Ukrayna’yı işgali ile başlayan savaş enerji ve gıda fiyatlarının ciddi biçimde artmasına neden oldu.
Bütün dünya bu zorluğu yaşıyor. Ama hem birikimlerini kullanarak, hem de çeşitli sosyal politikaları gündemine alarak halklarını bu pahalılık cenderesi ile boğuşmaktan kısmen de olsa korumaya çalışıyorlar.
Bizim küçücük ülkemizde ise bütün yaz çalıp söyleyen ve birikim yapmadığı için kışı geçiremeyen cırcır böceği gibi kendi sonumuzu hazırlıyoruz.
Bu yapı artık sürdürülemez. Devlet bu hantal ve çağdışı yapısıyla günümüz gerçeklerine uygun hizmet veremiyor. Devlet dairelerinde işi olan vatandaş “bugün git, yarın gel” zihniyetiyle oradan oraya dolandırılıyor.
Devlet hastanesinde ilaç bulunamıyor. Doktor bulunsa da muayene için sıra alınamıyor. Devlet okulunda doğru düzgün eğitim alınamıyor.
Başta Telekomünikasyon Dairesi ve Kıb-Tek olmak üzere devlete bağlı kurumlar yurttaşa yeterli hizmeti veremiyor.
Ülkedeki tüm haberleşme iki özel şirkete havale edildi. Ama neredeyse bütün dünya 5G’yi kullanırken biz hala 3G hızında haberleşebiliyoruz. O da yetersiz kalıyor. Zaman zaman, özellikle yoğun saatlerde çöküyor.
Kıb-Tek can çekişiyor. Sayaç dahil neredeyse hiçbir malzeme alınmıyor. Fuel oil bile alamadığı için zaman zaman karanlıkları yaşıyoruz. 21.inci yüzyılda yakıt temin edemediği için karanlıkları yaşayan kaç ülke var?
Torpil bulamazsanız devlet size para ödeyerek satın aldığınız malın tapusunu bile aylar sonra yazabiliyor.
Çalışanınıza çalışma izni çıkarmak bile bu ülkede işkenceye döndürülebiliyor. Gereksiz bürokratik işlemler sayesinde günlerce koşuşturuyorsunuz, buna rağman tanıdık birini bulamazsanız işinizi de bitiremiyorsunuz.
Ercan havaalanını sözde daha iyi hizmet alınacak diye özelleştirme adı altında Türkiye’den işaret edilen bir şirkete peşkeş çektiler. Ama bugün bırakınız hizmet kalitesinin artmasını, doğru düzgün hizmet bile alınamıyor. Teknik teçhizat alınmadığı için uçuş güvenliğinin bile tehlikede olduğu iddia ediliyor.
Sonuç olarak bu ülke çöktü. Çöken yalnızca devlet ve kurumları değil. Başta bu ülkenin işçisi, emekçisi olmak üzere esnafı, zanaatkarı, sanayicisi, turizmcisi kısaca tüm sektörler ya çöktü, ya da çökmek üzeredir.
Bir durun, bir düşünün, bir değerlendirin ve bir şeyler yapın. Bu yapı sürdürülemez. Bu yapının sürdürülmesi için ısrar etmek bu ülkeyi de bu ülke insanını da sevmemek demektir.
1974’den sonra Kıbrıs Türkü yüzünü Ankara’ya çevirmişti. Ankara’dan gelen maddi, manevi her türlü yardım ve destek bizi çöküşe getirdi.
Neden böyle oldu, alınan bu kadar yardıma karşın niçin çöktük?
Kabahat bizde mi yoksa yeterli ve doğru yere destek vermeyen Türkiye hükümetlerinde mi?
Elbette bu soruların yanıtları vardır. Ama şimdi yapılması gereken bu soruların yanıtlarını arayarak haklı ya ad suçlu aramak değildir. Asıl yapmamız gereken çöküşü durdurmak ve yeni bir yapılanma ile kendi ayakları üzerinde duran çağdaş bir yapı oluşturmaktır.
Bunun için yüzümüzü dünyaya dönmeliyiz. Çözüm ve AB üyeliği istencimizi yeniden ve daha güçlü haykırmalıyız. Bu politikamızı ulaşabildiğimiz herkese ve her kesime anlatmalıyız.
Unutmayın “ağlamayan çocuğa mama verilmez”.