Beethoven üçüncü senfoniyi Napolyon’a adamayı planlamış ama besteci kahramanının kendisini İmparator ilan ettiğini işitince fikrini değiştirmiş, hemen notalarını yazdığı kağıtlara koşup ithafının üstünü çizmiş ve onun yerine “eroica”- kahraman- yazmış ve şunları eklemiş “Büyük bir adamın anısına”.
Güç sarhoşluğu, iktidar hırsı bunu taşıyanları zorbaya dönüştürüp başka biri yapıyor. Bildiğimiz tarih çoğu zaman bazı yalanlardan ibaret. Bugün de tarih olurken yeni yalanlar katacak bu naçizane bilim dalına. Gerçeği ortaya çıkarmak için çalışanlar yok değil bu arada. Gerçek derinlerdedir ama. Çoğu zaman ise yüzeydir kazınan.
Bir beklenti boşa çıkar, çok inanıp güvendiğin seni düş kırıklığına uğratır, haberin olmadan bir komplo gerçekleşmiş ve bu sonucu etkilemiştir. Esas sınav zorluklar ve yenilgilerle nasıl başa çıkacağımızdır. Önceden göremediği işaretleri sonrasında fark eder çoğu zaman insan. Bir ilişkide de öyledir. Kendimizi bir akışa kaptırmışızdır ve karşımızdakinin bizden vaz geçmekte olduğunu göremeyiz. Belki de görürüz ve kondurmayız. Moralimizi bozacak işaretleri göz ardı ederiz. İnanasımız gelmez. Kafamızda ilişkiye dair bir anlatı kurmuş, geleceğe dair bir senaryo oluşturmuşuzdur, kahramanlardan birinin böyle saçmalaması olası değildir. İşaretler oradadır oysa. Hatta en başından beri mevcuttur onlar. Kendimizi içinde sandığımız masal, bir kurgudan başka bir şey değildir kimi zaman.
İlişkilerde düş kırıklıkları yaşayanlar kinizme doğru savrulabilirler. İçi yumuşacık olanlar bir kirpi gibi bunu korumak için dikenler geliştirebilirler. Her yıkım yeni bir sınavdır.
Bireysel trajedilerden daha beterdir kolektif trajediler. Kolektif içinde sayısız bireysel trajedi barındırır çünkü. Her kolektif trajedi pek çok hayatı sarsacak, derinden etkileyecektir.
Hayatlarımızı kontrol altında tuttuğumuzu sanırken hesapta olmayan faktörler girer araya ve bütün dengeyi değiştirir.
İstediğimiz gerçekleşmemiş olabilir ama dünyanın sonu değildir bu. Sadece planladığımız, hayal ettiğimizdir gerçekleşmeyen. Acı çekmemizin nedeni en çok da oraya sabitlenmiş olmamızdır. Hayatta sayısız olasılık vardır ve gerçekleşmeyen belki de daha iyi bir olasılığın önünü açacaktır.
Her deneyim yanlışlarımızı bize gösteren bir sınavdır. Vaz geçip geriye dönebiliriz ya da zorlukları göze alıp devam ederiz yolumuza. Önemli olan yolculuk boyunca neler yaşadığımızdır daha çok da. Adil mi davrandık yoksa hakkını mı yedik birilerinin? Haksızlıklar üzerine mi inşa ettik zaferlerimizi. Ne kadar çabaladık, önümüze çıkan engelleri aşmaya çalışırken birilerinin üstüne basarak mı devam ettik yoksa gecikme pahasına başkalarına özen göstererek mi ilerledik? Yol, zaferden bile önemlidir çoğu zaman. Zulümle, hileyle elde edilmiş bir zaferin mutluluk getirmesi mümkün değildir.
Hayat hikayemizde zaferler olması mı daha önemlidir yoksa dürüst ve azimli bir hayat mıdır zaferin kendisi?
Hayat kısa ve kişi başına düşen mutluluk miktarı düşmeye devam ediyor ne yazık ki. Hiç iç açıcı değil dünyanın hali. Felaketler birbirini kovalıyor, sayısız çıkmazla karşı karşıya kalabiliyoruz.
Kahramanlar arıyoruz hayatta, kurtarıcılar bekliyoruz. Oysa pek çok kurtarıcı bir zorbaya dönüşebiliyor.
Her birimiz kendi yolculuğumuzun sorumluluğunu taşıyoruz. Yol bizi zafere taşımasa da onu nasıl yürüdüğümüz önemli. Hile ile mi önüne geçtik başkalarının yoksa bir adalet yürüyüşü müydü bu? Moralimiz bozulduğunda, şevkimiz kırıldığında nasıl davrandık? Yol boyunca rastladıklarımız bize ihtiyaç duyduklarında kaybetmek pahasına durup ilgilendik mi onlarla? Belki de gerçek zafer adaletli bir yolcu olmaktır. Yolu nasıl sonuçlandırdığından çok nasıl yürüdüğündür önemli olan.