İnsanın yalnızken canı sıkılması beklenir ya; benim daha çok başkalarıylayken sıkılır canım. Bazı insanların maskeli balosunda olmak, kötü enerjilerin kafa karıştırması, gözlerin sözleri yalanlaması gibi durumlar mesela… Seni ruhsal, entelektüel ya da başka anlamlarda beslemiyorsa bir ortam, daha çok da enerjini tüketip istemediğin cümlelere, başkaları için verilen acımasız yargılara, peşinci politik yorumlara, kaynağı belirsiz dedikoduya hasbelkader orada bulunduğun için bir biçimde ortak ediyorsa bundan daha bunaltıcı bir durum olabilir mi?
Çoğu zaman yalnızlığı tercih etmemim bir nedeni de içimde taşıdığım şu adalet barometresi. Bir biçimde başkalarıyla bir aradaysam da uzun uzun susmamı getiren bir şey bu… Çok lafın konuşulduğu, mikro-iktidar savaşlarının derinlerde sürdüğü, söylenen sözlerin tasarlanmış bir hedefe doğru atışlar demek olduğu, sarf edilen cümlelerin kafadan geçen gerçek niyetleri perdelendiği durumlar sözünü ettiğim. Geçmişte kendimi açık tuttuğum bu tip ortamlarda, bir masadan kalkarken kirlenmişlik duygusuyla yalnızlığıma geri döndüğümü; daha doğrusu kendimi arındırana kadar gizli bir azap yaşadığımı hatırlıyorum.
Hayatımı yalınlaştırmayı, olabildiğince az insanla görüşmeyi seçmemin bir nedeni de bu… Doğru bir karar mı emin değilim tabii. Sonuçta bir şehri, bir ülkeyi, hatta dünyayı saran karanlık ortamlardan kaçmanın mümkünü yok… Bir de dışarda durarak kendi masumiyetini koruduğunu sansan da bazı kötülüklere müdahale etmememin suçunu taşıyorsun bu sefer. Kendi kırılganlığını korumaya alman da çoğu kez başarısız oluyor. Çünkü söz uçuyor ama uçarken bir biçimde gelip konuyor sana… Senin hakkında söylenenler, dayanaksız yargılar, kırılan kalemlerin sesi bir biçimde ulaşıyor yanına… Hem de bir telefon oyunu sonucunda.
Kendinle, vicdanınla baş başa olduğun yazma anları gerçek masumiyetini arayabileceğin anlar. Kimse okumayacakmış gibi, kendinle konuşur gibi yazmak öncelikle… Yazarken dışarıda kalbini yansıttığın bir başka soyut kişi hep oluyor aslında… Senin kalbini taşıdığını varsaydığın bir kurgusal okura doğru konuşuyorsun. Bir de sevmeyenlerin var ve onların da bir biçimde yazdıklarını okuyacaklarını, burun kıvıracaklarını, cümlelerinin ardında başka anlamlar arayacaklarını, hatta nefretin körelttiği gözlerle bazı şeyleri yanlış yorumlayacaklarını biliyorsun. Yazmak ve daha çok yazmaktan başka seçeneğin yok ama…
Hayata müdahale etmek istiyorsan farklı bir yerde durmak zorundasın öncelikle… Çemberin dışında olmalı, olup bitene balkondan bakmalısın ki içinde yitip gitmeyesin.
Mesele şu ki, yalanlarla dolu dünya… Hiçbir bilginin doğruluğuna inanamıyorsun. Öyle çok yalan söyleniyor, öyle çok çarpıtma yapılıyor ve algılar zalimce yönetilmeye çalışılıyor ki doğru söylendiğinde bile bir “yalancı çoban” hikâyesi gibi oluyor bu…
Pek çok kişi bu yanlış ya da çarpıtılmış bilgiler üzerinden bir uzman edasıyla konuşuyor. Gerçeğin sahibi benim ve onu size söylüyorum tavrıyla. Uzun uzun süren bir analiz, dayandığı yanlış temel yüzünden çöküveriyor birden.
Öfkeden çok bir acıma ve şefkat hali hayatımı yöneten… İnsanlar olarak nasıl birer yaratık olduğumuzu anlamaya çalışıyorum daha çok da… İnsanlığın serüvenini, her birimizin hikâyesini, nasıl böyle bir dünya yarattığımız ve içinde var olabildiğimizi…
Söyleyecek yeni bir şeyim, değişime yardımcı olabilecek bir cümlem var mı peki? Çoğu zaman yok.
İçimi acıtan çok şey için yalnızca bir ağıt yakabiliyorum çoğu zaman… Kendimi bir zalime dönüştürmeden zulme nasıl karşı durabileceğim üzerinde düşünceler üretmeye çalışıyorum.
Hayat beklemiyor ama… Yalanın krallığı sürüyor; ülkeler mahvoluyor, çocuklar kurşunlanıyor, dünya bir mülteci botunda batıyor.
Sıcak evimdeyken bir mülteci çadırında üşüyorum birden. Sığındığım her kale yerle yeksan oluyor.
Bu ruh halinde yalnız değilim; biliyorum bunu...
Evet, beklemiyor hayat… Küçük mutluluk anlarından, güzelliklerden keyif almaktan, iyiliği kutlayıp onurlandırmaktan başka çaremiz yok. Yazmaktan, şiirden, sahici sevgilere tutunmaktan başka…
Mümkün olan daha bir güzel dünyanın hayaliyle yapabileceğimiz küçük bir katkı neyse onu yapmaktan başka bir çıkar yolumuz yok şimdilik.