Yürüyerek geçtik güneye, sanatçı dostlarla birlikte Ledra Palas otel önünden ileriye doğru adımladık. Kıbrıs Tiyatro Organizasyonu'nun büyük salonuna geldiğimizde hayranlığımızı gizleyemedik, içerledik, öykündük. Yol boyunca iki büyük tiyatro binasının daha yanından, yakınından geçtiğimizi söylemek istiyorum.
“Savaşın kaybedeni” onlar…
Yeni bir başkanlık sarayı yok gündemlerinde ama adım başı sanat merkezleri var.
***
Hani laf savaş sonrası mülkiyetten açıldığı zaman deriz ya…
“Biz de çok mal mülk bıraktık.”
Doğru!
Bıraktık ama bıraktığımızdan fazlasını bulduk.
Kuruttuk, körelttik, harcadık.
Fark budur!
Bir bıraktık, üç bulduk.
Hatta beş!
1 otel bıraktık, 133 bulduk.
Kıbrıslı Rumların yaptığı okullarda okuduk neredeyse tümümüz, stadyumlarda top koştuk.
Fabrikalar, tarlalar, limanlar, kamusal binalar bulduk.
Elektriği, telefonu, altyapıyı…
Oysa...
Savaşın kaybedeni olarak onlar ne ev buldu, ne fabrika!
Yüz elli bin insan yerlerinden olurken; evlerinden ve işlerinden, yenilerini bulamadı.
Yaptı yeniden…
Biz bulduk misli misli!
O kadar fazla bulduk ki o yerleri doldurabilmek için nüfus taşıdık.
***
Çocuklarını çadırlarda okuttu onlar, yitirdikleri otelleri yeniden inşa etti, yeniden ev yaptı, şimdi on beş dakikalık yürüyüş mesafesinde üç sanat merkezleri var.
Ya biz?
Kırk beş senede tek tiyatro salonu yapamadık.
***
Şimdi "Külliye" sayıklıyoruz, tek bir sanat merkezi inşa edememişken…
Damı akıtıyormuş Saray’ın (!)
Okullar çocukların başına yıkılırken söylüyorlar bunu!
Her yağmurda hastane koridorlarından hastalar paçalarını sıvayarak yürürken...
Yollarda lambalar yanmazken söylüyorlar, itibarın ve kalkınmanın gösterişli ‘Başkanlık Sarayı’ olduğunu düşleyerek...
Ekonomi çökerken milyon liraları makam gösterişine ayırmak istiyor, bunu eleştirenleri de “hadsizlikle” suçluyor, “zehirli bir dil” diyorlar, sözcülüğünü yaptıkları toplumun sesine…
***
“Yeniden bir savaş olsa, bu görkemli tiyatro salonunu da ele geçirsek, içindekileri kovarak” diyorum, “Ya bir yandaşa tavuk çiftliği olurdu burası, ya depo ya da kumarhane…”
Yapmakla yıkmak arasındaki fark bu!
Yalanla talan… Talimatla biat…
***
Yürüdük ve sahnede barış şiiri okuyordu oyuncular, adanın tüm dillerinde… Nefretten, düşmanlıktan, hınçtan ve milliyetçiliğin zehrinden uzak durduğumuz zaman ne güzel bir yer bu ada…