Geçtiğimiz günlerde Kıbrıslı Türkler açısından çok önemli bir gelişmeye tanıklık ettik. Adanın kuzeyinde üretilen zeytinyağı ilk defa ayırım çizgisini aşarak güneye ve haliyle Avrupa Birliği pazarına girdi.
Bu, Kıbrıslı Türklerin Yeşilhat Tüzüğü’nden kaynaklanan bir hakkıdır. Fakat şurası da bir gerçektir ki, Yeşilhat Tüzüğü’nü uygulamakla mükellef olan Kıbrıs Rum makamları görevlerini ya ihmal ediyorlar ve/veya bilinçli olarak zorluk çıkarabiliyorlar. Nitekim ben bu konuyu 18 Aralık 2019 tarihinde Avrupa Parlamentosu’nda gündeme getirmiş, Avrupa Komisyonu’na yönelttiğim bir soru önergesiyle de Yeşilhat Tüzüğü’nün kapsamında olmasına rağmen hayvansal olmayan işlenmiş gıdaların adanın güneyine geçmesine neden izin verilmediğini sormuştum.
Komisyon, AB Müktesabatı çerçevesinde söz konusu ürünlerin kalite ve sağlık koşullarını sağladıkları sürece Yeşilhat Tüzüğü’nün bir gereği olarak adanın güneyine geçebileceklerini, bu durumu Kıbrıs Cumhuriyeti yetkililerine beldirdiklerini belirtmişti.
Yeşilhat Tüzüğü’nün doğru şekilde uygulanmadığı yönündeki endişelerini de dile getiren Komisyon, sürecin takipçisi olacağını söylemişti.
Komisyon gibi, ofisim de bu konuyu aralıksız olarak takip etti. Geçtiğimiz haftalarda hem Komisyon yetkilileri, hem de Kıbrıs Rum dışişleri bakanı Yuannis Kasoulidis ile bir görüşme daha yaptım. Ayrıca, bizim dışımızda da pek çok kuruluş ve kişi, sorunun çözülmesi için uzun zamandan beri uğraşıp duruyordu.
Ve nihayet bir kez daha gördük ki, AB standartlarında üretim yaparsak ve AB’nin sunduğu yasal çerçeveleri kullanarak gerek AB yetkilileri, gerekse de Kıbrıs Rum makamları ile temas kurarsak, engelleri aşabiliriz.
Benzer bir deneyimi hellim konusunda da yaşadık. Akıncı ile Anastasiadis’in, dönemin Komisyon başkanı Junker ile iyi niyetle işbirliği yapmaları hellime Avrupa pazarının kapısını açarken, iki devletlilik politikasını her alanda ön şart olarak ileri sürmek isteyenlerin sayesinde Kıbrıslı Türkler neredeyse bu çok önemli imkandan yoksun kalıyorlardı. Sonunda, Komisyon yetkilileri ve Kıbrıs Rum makamları ile sürdürülen bir dizi temas sonucunda nihai amacımıza ulaştık ve adanın kuzeyinde üretilen hellime de Avrupa Birliği pazarı açılmış oldu.
Şimdi zeytinyağı Avrupa Pazarına girdi. Kıbrıslı Türk üreticilerin ürettiği yüksek standartlı ürünlerin hak ettikleri yeri bulmaları yönünde önemli bir adım atıldı. Bunu, diğer hayvansal gıda olmayan işlenmiş ürünler takip edecektir, takip etmelidir. Salça, Limonata ve gül suyunun engele takılması moralleri bozmamalıdır. Bu ürünlerin güneye geçmesi Yeşilhat Tüzüğü çerçevesinde haktır ve Kıbrıslı Türkler AB yurttaşı olmalarından kaynaklanan bütün haklarını aktif şekilde kullanmalıdırlar.
Kıbrıs Rum makamlarının olası engellemeleri meşru zeminde mücadele edilerek aşılabilir. Sorunlar maalesef sadece Kıbrıs Rum bürokrasisinden kaynaklanmıyor. Adanın temelli olarak bölünmüş kalmasını isteyenler ve iki-devletlilik politikası izleyenler de Kıbrıslı Türklerin AB’den kaynaklanan haklarının hayata geçirilmesinden hoşnut değiller. Bu çevrelerin yaptıklarına karşı da uyanık olmak ve kamu oyunu doğru bilgilendirmek gerekiyor.
Bitirirken hatırlatmakta yarar vardır: AB Müktesebatı adanın kuzeyinde askıya alındığı içindir ki AB, Yeşil Hat Tüzüğü ve Mali Yardım Tüzüğü gibi programlarla Kıbrıslı Türklere önemli imkanlar sunuyor. Yeşil Hat Tüzüğü’nü uygulamak Kıbrıs Cumhuriyeti’nin yetkisindedir ama bu yetknin doğru kullanıp kullanılmadığını Komisyon denetler. Bu yüzden, olası hak ihlallerini hem Komisyon hem de Kıbrıs Rum makamları nezdinde gündeme getirmeliyiz.
Evet, zeytinyağı “üste çıktı.” Doğru zeminde mücadele edersek, diğer ürünler de “üste çıkabilir...”