Geçtiğimiz hafta Cumhurbaşkanı’nın daveti üzerine, güneydeki olası seçim sonuçları ve sonrası gelişmeler hakkında görüşlerimizi iletmek üzere Meclis’te bulunan siyasi parti temsilcileri olarak bir araya geldik.
CTP olarak görüşlerimizi kendilerine doğrudan aktarma şansımız oldu. Yine on gün önce aynı bağlamda yaptığımız Ankara ziyaretinde de görüşlerimizi aktarma fırsatı bulduk.
Bugün itibarıyle Kıbrıslı Rum toplumunda DİSİ lideri Anastasiades’in, Kıbrıs Rum Başkanı olarak seçileceği yönünde, genel bir kanaat oluşmuş durumda.
Anastasiades’in, seçimlerin ardından belirli bir süre kendi toplumuna dönük acil sorunlarını ele almak üzere çalışmalarını yoğunlaştıracağı biliniyor. Ekonomik kriz ve çıkış yollarının, güney Kıbrıs’ın seçilecek Başkanı’nın birinci gündem maddesi olması gayet doğal. Krizle birlikte işsizlik büyük bir sorun haline gelmiş durumda. Ekonomik krizin sosyal hayata yansıması elbette içe kapanmayı ve milliyetçiliği de beraberinde getirebilir. Toplumların klasik refleksi her zaman bu şekilde hayata yansır, özellikle de sağ liderlerin etkisi altında. Anastasiades’in sağ görüşlü, özde milliyetçi bir lider olmasının bu konuda bir dezavantaj mı yoksa avantaj mı olacağını göreceğiz.
Ancak bu durum denklemi, bir ucunda AB bir diğer ucunda ise, doğal gaz ve petrolün ekonomik yönden en avantajlı dağıtımının Türkiye üzerinden olabilecek olması nedeniyle çok boyutlu bir duruma sürüklüyor.
5 Mart tarihinde Türkiye ve Yunanistan Bakanlar Kurullarının Türkiye’de ortak toplantı yapacak olması, Türkiye Başbakanının Avrupa Birliği üyeliği bağlamında yine Avrupa ülkelerine ziyaret yapacak olması dikkatle ele alınması gereken gelişmeler. Bu sürecin güney Kıbrıs’taki gelişmelerle doğrudan bağlantısı olmadığını söylemek saflık olur.
Ön hazırlıkların hemen başlaması, tarafların pozisyonlarını yeniden değerlendirmesinin ardından 2013 yaz başı doğrudan görüşmelerin başlayacağı yaygın olarak ifade edilen bir konu.
Güneyde ve Türkiye’deki gelişmeler bu yönde iken bizdeki hazırlık sürecinin olası tüm senaryoları gözeten stratejik planlamaya dönüşmesi lazım. Dinamik, pro aktif, yapıcı ve sürükleyici olmamız gerekiyor. Kıbrıslı Türklerin çözüme olan ihtiyacı o kadar hayati ki, hem müzakere yönetiminde hem de siyasi açılımlarda her zaman birkaç adım önde olmak gerekiyor. Bunun için öncelikle 23 Mayıs -1 Temmuz ortak açıklamalarını zemin almak çok önemlidir.
Masada çözüm için çaba sarfetmeyecek bir liderin oturmasının da hiçbir anlamı yoktur. Masada ne yaptığın, ne önerdiğin, ne denli yapıcı girişken olduğun çok önemlidir. Dolayısıyla Kıbrıslı Türklerin bu süreçte ne denli etkin olabileceği yönündeki kaygımız üst boyuttadır.
Çözümün bu kritik aşamada hem süratle gerçekleşmesi hem de adanın Kıbrıslıların çıkarlarını öncelikli ve temel kılacak “Kıbrıs merkezli” bir anlayışla bütünleştirilmesi çok önemlidir. Referandum unutulmadan ! Bu noktada adanın her iki kesimindeki çözüm güçlerine çok büyük görev düşmektedir.
Eğer her iki taraftaki “çözüm güçleri” izleyici veya düz muhalefet konumunu tercih ederse, önümüze bölünmüş bir ada; statükonun devamı veya hiç de beğenmeyeceğimiz bir ucube çıkabilir.
Ziller yeniden Kıbrıs için çalıyor !