Filiz Uzun
Ah! Nerde o eski bayramlar diye başlamayacağım yazıma merak etmeyiniz. Şu anki zamanda çok da beklenmemeli eski bayramların aynısı... Zira mümkün değil. Değişmeyenler de var aslında eski bayramlardan. Örneğin çocukların harçlık toplama heyecanı, uzun zamandır görmediğimiz aile büyüklerini görme telaşı ya da yaşlıların çocuk, çoluk, torun ve akrabalarıyla hep birarada olma heyecanı… Bayramlar devam ettiği sürece de değişmeyecektir bunlar, değişemez.
Annem ve ailemin büyük çoğunluğu Güzelyurt’ta yaşadığı için bayramlarımız da annemin evinde geçerdi her zaman. Geçtiğimiz bayrama kadar. Çok çocuklu bir aile olduğumuzdan, bir de torunlar, gelinler damatlar eklenince aileye, sığamazdık annemin evine, bahçeye geçerdik. Komşuluk ilişkilerinin henüz çok iyi olduğu zamanlardan kalma bir mahalle olduğundan, komşular da gelirdi annemin elini öpmeye. Hepsi de çok memnundu mahalledeki bizim yarattığımız bayram curcunasından. “Sayenizde bayramı anlıyoruz” derlerdi. Bu durum yıllarca sürdü, ta ki anneciğim bu dünyadan ayrılana kadar. Annemin yokluğu mahallede de hissedildi bizdeki gibi. Annemin yokluğu her an hissedilse de hayatımızda, en çok da bayramlar ağır geldi hem bize hem mahallemize. Karardı sokak, sessizleşti annemin gidişiyle.
“Bayramların ne anlamı var ki annen, baban yoksa hayatta” diye düşündüm önceleri. Annemsiz ilk bayramımızı da, en büyüğümüz olan ablamda geçirdik ailenin büyük kısmıyla. Bu bayram nerede oluruz ne yaparız bilmem ama kutlanmalı bayramlar. Hem kendimiz hem çocuklarımız için. Kalkılmalı sabah erkenden, giyilmeli en temiz giysiler ve büyükler ziyaret edilmeli, öpülmeli kırışmış eller en içten şekilde. Çünkü öbür bayram olmayabilirler aramızda. Sadece yaşlılar değil hepimiz gidebilir bir anda bilinmeyen dünyaya. Yaşarken hatırlanmalı herkes, bahane bayram olsa da.
Bu hafta eli öpülesi bir teyzemle yaptım sohbetimi. Kendini çocuklarına adamış bir anne O. Ziver Arnavut. Henüz komşuluk ilişkilerinin ölmediği bir mahallede Samanbahçe Vakıf evlerinde yaşıyor. Komşularıyla küçücük bir dünyası var. Tüm yaşamını çocukları için harcamış. Emeklerini boşa harcamamış iyi ki. Çocukları da hatırlıyor annelerini sık sık, arıyor, geliyorlar. Ama yine de bayramlar benim için HÜZÜN diyor 75 yaşındaki teyzem. Özlemi erken yaşta yitip giden kocasına, en fazla da. Duvarında asılı fotoğrafına bakarken “en çok da bayram namazından sonra eve gelen kocamı özlüyorum, çünkü bizim için bayram o an başlardı” diyor gözünden yaşlar damlarken.
ZİVER ARNAVUT: ÇOCUKLARIM NEREDEYSE BEN ORADAYIM
F.U: Bize kendini anlatır mısın?
Ziver Arnavut: Ben 23 Ekim 1938’de şu anki adı Günebakan eski adı Amatyes olan köyde doğdum. 11 yaşına kadar bu köyde yaşadım. Daha sonra 1950 yılında Gaziveren köyüne göç ettik. 7 sene da burada yaşadım ve 18 yaşında evlenip Yılmazköy’e gelin gittim. 7 sene da bu köyde yaşadıktan sonra 1963’de 3 çocuğum ve bir de karnımdaki oğlumla Lefkoşa’ya göçmen gittik. Doğum yapmak için Fota’ya gittim. Oğlumdan sonra bir tane de kızım oldu. 5 çocuğumdan başka 2 de ölen çocuğum oldu. 1974 harbinden sonra tekrar taşındık. Hayatım göçmenlikle geçti. En büyük oğlum liseyi bitirdikten sonra okumak için İngiltere’ye gitti. Arkasından da diğer 2 oğlum gitti.
F.U: Çocuklarının arkasından sen de gitmişsin. Neden?
Z.A: İlk oğlum tanıdığımız bir ailenin yanına gitmişti. Sonradan 2 oğlum da gidince ayrı eve çıkmışlar hem çalışıp hem okumaya çalışmışlar. Eşim oğullarımı ziyaret ettiğinde çocuklarımızın orada perişan olduklarını gördü geldikten sonra bana buradaki 2 çocuğumu da alıp onların yanına gitmemi söyledi. Kendisinin emeklilik için birkaç yıl daha çalışması gerekirdi. Öyle yaptım. 1978 yılıydı.
F.U: Hiç bilmediğin bir ülkeye hiç bilmediğin bir dil. Zor olmadı mı senin için?
Z.A: Zordu tabii zor olmaz mı! Ama eşim “çocuklarımız orda çok kötü, gündüz okulda gece de bir fırında çalışıyor. Çok zayıfladılar” dediğinde duramadım. Ben çocuklarım için her şeyi yaparım.
KESİK KOL VE EMEK
F.U: Eşin de fedakarlık yapmış, yalnız kalmayı göze almış çocuklarınız için.
Z.A: Evet çok iyi adamdı. Tek kolluydu eşim çocuk yaşında kangren olup kesmişler kolunu. Çocuklarına düşkündü çalışıp çabalardı ama o zaman hep fakirlik vardı. Sürekli savaş, göçmenlik. Herkesin hayatı zordu. Görücü usulü evlendik. Hastanede bekçilik yapardı. Emekli olunca o da geldi yanımıza.
F.U: 5 çocukla İngiltere’de yeni bir hayata başladınız. Neler yaptın orda?
Z.A: Çocuklarımın oturduğu eve yakın bir yerde terzihane vardı. Orada işe başladım. Ayak işi yaptım. Düğme diktim, yerleri temizledim. Çocuklarımın yanında ekmek parası kazandım. Eşim emekli olup yanımıza gelince en büyük oğlumu evlendirdik. Arkasından okulunu bitiren diğer 2 oğlanı da evlendirdik. Daha sonra eşim memleketine dönmek istedi ve döndü.
F.U: Siz dönmediniz mi eşinizle?
Z.A: Çocuklarım ordaydı bir oğlum bir de 16 yaşında kızım vardı. Onlarla çıkamazdım, kaçaktık, tekrar giremezdik. Ama eşim döndükten 2 ay sonra aniden rahmetlik oldu. 1980 yılında vatandaşlık alan 3 çocuğumla gelip eşimin cenazesini yaptık ve döndük. İngiliz hükümeti vatandaş olmayan 2 çocuğuma sorun yaşatmaya başladı. Apar topar 16 yaşındaki kızımı evlendirip diğer bekâr oğlumla geri döndüm Kıbrıs’a.
OĞLUM ASKERE, BEN KIZ KARDEŞİME
F.U: Buraya dönünce ne yaptın eşin yok, evin yok?
Z.A: Oğlumla Kıbrıs’a indik. Havaalanında oğlumu yakaladılar asker kaçağı diye. O askere gitti. Ben de kız kardeşime sığındım tam 11 ay. Çok zor oldu tabii. Ama yıkılmadım, çocuklarım için ayakta durdum.
F.U: İş buldun mu?
Z.A: Evet BRT’de iş buldum temizlikçi olarak. Daha sonra arpa buğday ambarı olan bir oda kiraladım. Oğlumla birlikte 7 yıl orda yaşadım. BRT’de çalışırken son oğlumun eşiyle tanıştım, onu oğluma istedim ve evlendiler. 15 sene BRT’de çalıştıktan sonra emekli oldum. Emekli olmadan evvel şu an oturduğum Vakıf evi çıktı bana buraya taşındım. Yaklaşık 22 yıldır burada yaşarım.
F.U: İngiltere’de yaşayan çocuklarınla görüşüyor musun? İlgileniyorlar mı seninle?
Z.A: Çok memnunum çocuklarımdan. Onlar için yaptığım her fedakârlığı helal ederim. Onların iyi olması yeter bana. Hiçbir şey beklemem. Her zaman ararlar, yazları sırayla gelirler. Torunlarım da gelir. Bu küçücük evimde kaç kişi ağırlarım. Çocuklarım için ölürüm ben. Şu anda olsa onlar için her şeyi gene yapardım anne olmak böyle bir şey.
BAYRAMLARIN ANLAMI
F.U: Döndükten sonra sen hiç gittin mi?
Z.A: Evet gittim. 2 tane torun evlendirdim. Düğünlerine gittim. Ama daha çok onlar gelir.
F.U: Bayramların senin için anlamı nedir?
Z.A: Bayramlar benim için hüzündür. Hele bayram sabahı benim için hep hüzün zamanıdır. Çünkü önceden kocam bayram namazından dönerdi. Çocuklarım kalkar babalarını beklerlerdi kapıdan girince bayramlaşma başlardı. Şimdi kocam yok. Çocuklarım İngiltere’de. Burada bir oğlum var. Onlar gelir bayram sabahı. Ama yine de bayramları yok sayamam. Kurban bayramında kurbanımı keserim, bayram için gereken her şeyimi yaparım. Komşularım var, seven dileyen gelir bana bayramlaşmaya. Bayramın ilk günü oğlum gelinim ve torunlarım gelirler sonra 2-3 gibi mezara gidip eşimi ve diğer ölenlerimizi ziyaret ederiz.
F.U: Eskiden çocukların küçükken bayram için nasıl hazırlıklar yapardınız?
Z.A: Çocuklarıma temiz, yeni giysiler hazırlardım. Tatlılarımı yapardım, tel gadayıfı ya da ekmek gadayıfı. Geceden tek tek çocuklarımı yıkar kınalardım. Çok sevinir heyecanlanırlardı.
F.U: İngiltere’de da kutlar mıydınız bayramları?
Z.A: Hayır. Hep çalışırdık. İznimiz olmazdı. Çocuklarım da ben da çalışırdık. Ordayken hiç bayram kutlamadık maalesef.
YÜZDEKİ YARALAR…
F.U: Dua kitapları seccade görüyorum evinizde, siz mi kullanıyorsunuz?
Z.A: Evet ben kullanıyorum. Komşum var imam. Ondan Kuran-ı Kerim istedim okumak için. O bana kutsal kitabımızı getirdiği gün ben de namaz kılmaya başladım. Madem kuranı okuyacağım tam yapayım dedim. Ve Yasin de okuyorum. Mevlitlere de gidiyorum mevlit okuyorum. Çok huzur veriyor bana namaz kılmak ve dua okumak. Kendimi çok iyi hissediyorum.
F.U: Yüzünüzde bazı ameliyat izleri var sanki doğru mu görüyorum?
Z.A: Evet. Cilt kanseriyim ben. Birkaç kez yüzümde çıkan lekeler alındı. Tedavi görüyorum güneyde.
F.U: Neden burada değil de güneye gidiyorsunuz?
Z.A: İlk ameliyatım burada oldu. Diğerlerini orda oldum. Orada daha kolay tedavi süreci. Oğlum getirip götürüyor. Ama yine de zor tabii. Şimdi mememde bir ağrı var bugün randevum var özel bir yerde ultrasound çekilecek. Oğlum götürecek. Hastanede bu işler daha zor otobüse binip gitmek de çok zor geliyor bana yürüyemiyorum. Oğlum işten sonra alıp götürüyor beni. Ekonomik olarak zor gelse de sağlığım için yaptırıyorum.
MUTLULUK!
F.U: Seni en çok nasıl bir bayram mutlu eder?
Z.A: Benim için mutlu olmanın tek yolu çocuklarımın iyi olması, sağlıklı ve mutlu olmasıdır. Ama hepsinin bir arada olduğu, tüm çocuklarımın, torunlarımın bir arada toplandığı bir bayram beni çok mutlu ederdi. Ancak ne olursa olsun eşimin gelemeyecek olması hep içimde bir hüzün yaratır. Hep gözüm kapıda.
F.U: Eşinin acısı hiç dinmedi mi?
Z.A: Dinmedi çünkü biz hiç yaşayamadık eşimle evlilik hayatımızı. Çocuklarımızın derdindeydik. Tam zorlukları aşacağımız sırada eşimi kaybettim. 50 yaşındaydı eşim öldüğünde ben de 42. Ne zaman el ele yaşlı bir çift görsem hep üzülürüm. İçimden keşke eşim yaşasaydı da biz de yaşlılığımızı beraber geçirseydik derim.
F.U: Bayram mesajı olarak ne söylemek istersin?
Z.A: Herkesin iyi bayram geçirmesini dilerim. Sağlıklı mutlu olsunlar. Sağlık en önemli şeydir. Bir de yaşlılarını unutmasınlar derim. Ziyaret etsinler. Onların beklediğini unutmasınlar.