“Türk Dış Politikası” serisinin üçüncü cildi yayımlanmış.
Kıbrıs’a yönelik değerlendirme “Kıbrıs sorunu”yla sınırlı kalmasa “Kuzey Kıbrıs” sorunu ve “müdahaleler” de irdelense, keşke...
Meselenin “demokratik irademize müdahale” boyutu Türkiye’de hiç konuşulmuyor, tartışılmıyor nedense...
***
Milliyet’ten Zeynep Miraç yazmış, oradan okuyorum.
Kitabın yaratıcısı, uluslararası ilişkiler profesörü Baskın Oran’la konuşuyor...
Şöyle bir saptaması var, Oran’ın...
<<... Kemalizm, 90 yıllık süreçte bütün pislikleri temizleyecek yerde halının altına süpürdü. Fransız tabiriyle cesetleri dolaplara tıktı. Kronolojik olarak Ermeni sorunu, İslam sorunu, Kürt sorunu ve Kıbrıs sorunu... Bunların hiçbirini Kemalizm çözmeye çalışmadı. İşte o cesetler, o zombiler hep birlikte çıkıp üstümüze yürüyorlar... Ve bizim ödümüz kopmuş vaziyette...>>
***
Türkiye’de, özellikle ‘Kürt sorunu’nun çözümüne dair cesur adımlar atılıyor.
Daha düne kadar ‘terörist başı’ diye anılan Öcalan’la görüşmeler yapılıyor, cezaevinde... Görüşmeye giden heyet için Meclis’ten özel araç çıkıyor.
Bir 10 sene önce, hayali dahi olamazdı bunların..
Daha doğrusu, böylesi bir gelişmeyi ‘hayal’ eden, içeride alırdı soluğu...
Ama dünya değişiyor...
Türkiye değişiyor...
‘Çözümsüzlük’ yerine ‘çözüm’ öne çıkıyor, giderek... “Her türlü milliyetçiliği ayaklarımızın altına aldık” diy(ebiliy)or Başbakan...
***
Türkiye’de böylesi “cesur” adımlar bir yana, “demokratikleşme” yolundaki ciddi kaygılar da kaçmıyor gözden tabii...
Söz, düşünce ve anlatım özgürlüğünün önündeki engeller “şekil” değiştirse de, sürüyor.
“Tek adam” yönetiminin sancılarını hissediyoruz, uzaktan olsa da...
Tabii bizim asıl derdimiz, Türkiye’deki kimi cesur adımların, Kıbrıs’ın kuzeyine nasıl yansıdığı...
Ve görüyoruz ki, iş Kıbrıs’a gelince, pislikler halı altına süpürülmeye devam ederken, “cesetler” de dolaba tıkılıyor...
Buradaki “demokratik irade”ye müdahale yöntemleri 80’li yıllardan farklı değil... “Üleşme” siyaseti, aynen devam!
Kıbrıs sorunu ya da ‘barış inşası’ anlamında da “anlaşmamak da bir anlaşmadır” görüşü hakim, hâlâ...
“Kan döktük, bizimdir” fetihçi mantığı vicdani bir sorguya ya da uluslararası düzeyde bir algıya dönüşmüyor.
O cesetler, o zombiler hep birlikte çıkıp üstümüze yürümeye devam ediyor...
Ve ödümüz kopuyor bizim!..