ZOR SORU

Cenk Mutluyakalı

“Çözümü Türkiye'yle kavga ederek bulamayız” sözüne katılıyorum.
O nedenle…
“Çözümü ancak Türkiye’yle kavga ederek bulabiliriz” diyen varsa eğer…
Varsa…
Çünkü sanmıyorum…
Sapla saman karışmış demektir.

*  *  *
Çok daha önlere almamız gereken başka bir bilinç vardır:
“Çözümü Kıbrıslı Rumlarla kavga ederek bulamayız.”
Ya da...
“Çözüme ancak Kıbrıslı Rumları suçlayarak ulaşabiliriz” diyen varsa eğer…
Sapla saman değil sadece, zeytin küpüne şarap döküldü demektir.

*  *  *
Kimi zaman öyle bir manzara çıkıyor ki ortaya güya da “Türkiye ile KKTC arasında barış anlaşması yapacağız.”

*  *  *

“Çözümü Türkiye'yle kavga ederek bulamayız” doğrudur.
Ve ancak...
"Türkiye'nin müsaade ettiği kadar yol alabiliriz"e evrilirse süreç, işte o zaman ses etmeliyiz.

*  *  *

Şu yanıtları da aramalıyız ayrıca…
“Çözümü Türkiye'yle kavga ederek bulamayız” diye...
"Çirkef" dedikleri zaman susacak mıyız?
"İtaat" istendiğinde boyun eğecek miyiz?
Hükümet devirdikleri, ekonomik baskı uyguladıkları, iradeye saldırdıkları zaman sinecek miyiz?

*  *  *

Kıbrıs’ta çözümün öznesi Kıbrıslı toplumlar olmalıdır.
Bu coğrafyaya yurttaşlık bilinciyle bağlılık oluşturmalıdır, çözümün odağını…

*  *  *
Türkiye’yi ve Yunanistan’ı, Avrupa’yı ve dünyayı ikna ederek, tümünün desteğini alarak ulaşılacak birlikte bir çözüm idealdir.
Bu aktörlerden herhangi birisi çözümü “geciktiren” ya da “engelleyen” konumunda olursa başkaldırmak gerekir.
Çünkü "çözümsüzlüğün” mağduru Kıbrıslılardır.

*  *  *
Bir gerçek daha…
“Çözümsüzlük” gecikecekse eğer…
“Bağımsızlık” sorununu çözmelidir Kıbrıslı Türkler…
Çünkü giderek daha bir “alt yönetim”dir.
Siyasetiyle, iradesiyle, ekonomisiyle gerçek bir bağımsızlık…
Çözümsüzlük gecikecekse eğer “yurtsuzluğa” karşı da bir yol haritası çıkarılmalıdır önce…

*  *  *
Hadi bir “altın soru” ile finali yapalım:
“Çözümü Türkiye'ye susarak mı bulacağız?”

*  *  *
Kimseyle zoraki kavga etmeden ve illaki susmadan diyelim…