Geçen hafta bu köşede Kıbrıs sorununu bu iki liderin çözemeyeceği yorumlanmıştı. Nerdeyse ertesi gün, BM-GS’nin temsilcisi Downer’in görüşmelerin kötü gittiğine dair demeci, liderlerin de birbirini suçlayan açıklamaları geldi…
Yani geçen hafta yapılan yorum doğrudan ilgili taraflarca da doğrulandı, bu iki lider bu sorunu çözecek gibi değil…
BM, AB, Türkiye, Yunanistan, hatta ABD ve İngiltere gibi dış etkenler, Kıbrıslı Türk ve Rumların referandumuna sunulacağı bir modeli bu iki lidere ürettirebilir. Böyle bir durumda, bir başka tehlike olasılığı da hesaba katılmalıdır.
Hristofiyas’ın bu defa referanduma sunulacak öneriye ‘Hayır’ kampanyası yürütme şansı yoktur, ‘hayır’ hakkını birincide tüketti… Üçüncü taraflar ona ikinci bir şans vermeyecek… Tutun ki, Hristofiyas ‘evet’ dedi ve bu yönde kampanya yürüttü… Kilisenin ‘hayır’ kampanyasını gene üstleneceği kesindir. Böyle bir durumda, üçüncü taraflar Kıbrıslı Rumlara ikinci defa ‘hayır’ deme fırsatı tanımayacak ve bunu da açıkça ifade edecektir; yani gene kabul etmezlerse adayı onlar bölecek…
Bu aşamada Kıbrıslı Rumların ve Kilisenin umudu Eroğlu’dur. Yani 2004’teki roller değişecek… O zaman Denktaş’ın umudu Papadopulos ve Kilise olmuştu ve “Allah onlardan razı olsun” demişti… Onların Denktaş’a yaptığı iyiliğin karşılığını Eroğlu verebilir…
Kısacası, böyle bir aşamada, esasen üzerinde durulması gereken Eroğlu’dur; ikinci bir Papadopulos vakası olabilir…
Zorlamalarla ve isteksizce kabul edeceği bir modeli, referanduma sunarken, Kıbrıslı Türklere bu anlaşmayı kendisinin değil, başka tarafların, başka saiklerle sonuçlandırdığını, kendisinin bu anlaşmaya karşı olduğunu ama halkının tercihine sunmayı da kabul ettiğini, halkına tehlikeleri göstermek ve ona göre oy kullanmalarını sağlamanın da lider olarak görevi olduğunu söyleyebilir.
Ve hatta kameralar karşısına geçip, “KKTC’yi Cumhurbaşkanı olarak devraldım; toplum lideri diye oluşturucu devlet olarak devredecek değilim” deyip, gözyaşlarına boğulabilir ve halka referandumda ‘hayır’ çağrısı yapabilir. Üçüncü taraflar geçen defa Papadopulos ve Hristofiyas’a ne yapmışlarsa, ki çok etkili bir şey de yapmadılar, kendisine de yapabilirler…
Dolayısıyla, sadece üçüncü tarafların diplomatik baskı ve telkini ile bir çözüm sonucu üretmek, referandumda her iki halkın da kabul edeceği anlamına gelmeyebilir. Sürecin önünü açmak için BM manevralar yapabilir, ama geçen seferki gibi bir sonuçla da yüzleşebilir…
Peki ama mutlu sona nasıl ve ne zaman gidilecek?!..
Gene liderler görüşmesi ile ama Kıbrıs Türk barış güçleri yeniden sokakları doldurduktan ve şimdiki iki lider de seçimi kaybettikten sonra… Yani 2015 yazından sonra başlayacak “yeni baharda”… Böyle liderlerle bu kadar, oraya kadar…
O zamana kadar ne yapmalı?... Mevcut liderleri kendi hallerine bırakmalı; zaten BM’nin de süreçte olmayacağı anlaşılıyor… Onlar da kendi hallerinde çocuk gibi oyuncaklarıyla oynasınlar, eğleşsinler, birbirlerini meşgul etsinler… Siyasi partiler ve sivil toplum örgütleri de iç konulara yoğunlaşıp, Kıbrıslı Türklerin ekonomik durumunu iyileştirmeye çalışmalı… Bu yönde yapılabilecek ve başarılabilecek çok iş var…