“Zorlukların ardından NEFES”

Surlariçi’nin ‘aykırı’ ismi Derviş Zeybek anlattı

Simge Çerkezoğlu

Her insan az da olsa isminin anlamını taşır belki… Ama Derviş tam anlamıyla isminin anlamını yaşatan bir insan… Kendine kurduğu özel dünyasında, göçebe bir hayatı benimseyen, kolay bir hayatı elinin tersiyle iten, bir anlamda yoksulluğu, yoksunluğu benimseyen bir adam… Suriçi’nde açtığı Stüdyo 21 ile tanıdık onu. Suriçi’nde düzenlenen sokak festivaliyle anlamaya başladık yıllardır demeye çalıştıklarını. Son olarak ortaya koyduğu Nefes projesiyle de sanırım onu kendine özgü sanat anlayışıyla benimsedik.      

Derviş Zeybek ismi pek çok projede karşımıza çıksa da onu daha yakından tanımak istiyorum. Alıştığımız, bize dayatılandan çok farklı süren yaşamının kapılarını aralıyorum. Akdeniz köyünde dünyaya geldikten sonra, on dört yaşında evden ayrılan, kendi yolunu çizmeye çalışan, yanlışlar yaparak doğruyu bulan bir adamın öyküsünü dinliyorum.

“Sanata olan ilgim henüz küçük yaşta halk dansları, tiyatroda çocuk oyunlarıyla  başladı. Bu yaptıklarım tam olarak bana yön vermese de hayatımı etkilemeye başarmıştı sanırım. Bilirsin, bizimki gibi baskıcı toplumlarda zaten insanın kendini dışa vurması kolay değildir. Elbette benim bahsettiğim yıllar 1980’li 1990’lı yıllar. Şimdikinden çok farklı bir hayat, çok daha baskıcı bir toplum ve aile yapısı… İmkânsızlıklar içinde süren hayatta ben büyüdükçe sanatın benim için tutku olduğunu anlamaya başladım. Sanat hayatımda bir yan iş değil, hayatımın merkezi olmalıydı.”  

“HAYATTA ÇOK DIŞLANDIM”

Derviş, sanat eğitimi almadan, kendi çabalarıyla sanatı anlamaya, öğrenmeye çalışırken, hayatın anlamını sanatta bulmayı başarıyor. Yolunu bu yöne çevirirken pek çok zorlukla karşılaşsa da sonunda Suriçi’nde Stüdyo 21 isimli bir merkez kurarak, hem kendine hem de çevresine umut oluyor.  

“Zaman içinde hayatın her alanında aslında sanatın olduğunu görmeye başladım. Kendimi göçebe, gezgin olarak tanımlıyorum. Bana bu gezgin halim çok şeyler kazandırdı. En önemlisi değişik kültür, değişik insanlar ve elbette farklı sanat anlayışlarını beraberinde getirdi. Bu şekilde, bu günlere ulaştım. Hiçbir şey kolay olmadı. Hayatım boyunca çok ön yargılarla karşılaştım. Dışlandım. Bizim gibi gelişmemiş toplumlarda bunlar çok sık görülür. Farklı olmak itilmeyi, dışlanmayı da beraberinde getirir. Tüm hayatım boyunca bununla mücadele ettim. Sanırım Stüdyo 21 de benim hayatta edindiğim tecrübelerin bir toplamı olarak kuruldu. Bir dönüm noktası oldu. 2010 yılında Suriçi bölgesinde sokakta dans eden çocukları yanıma alarak burayı kurdum. Arada geçen yedi yılda her anlamda ciddi bir gelişme gösterdik. Stüdyo 21 benim kendimi bulduğum platform oldu. Aslında daha önce çok dernekte çalışmıştım ama hiçbir zaman istediğim noktaya gelememiştim. Biraz da mecburiyetle burası kuruldu. Çok da iyi oldu. Çünkü burası sadece beni ya da bu bölgedeki gençleri değil, toplumun farklı kesimlerini besleyen bir yapıya dönüştü. Zaman içinde hem sanat algımız hem de performans anlamında uzun bir yol kat ettik. Son olarak da Buffer Frienge Festivali’ne katılarak, bunu ortaya koyduk. ”     

‘SURİÇİ FESTİVALİ’

Doğruyu söylemek gerekirse Lefkoşa’ya apayrı bir ruh katan Yuka Blend Sokak Festivali de Derviş’in en önemli, en dikkat çekici projelerinden birisi. Bu yıl ikinci kez düzenlenen organizasyonun perde gerisini bizimle paylaşıyor.

“Kesinlikle senin de söylediğin gibi bu festivalin ayrı bir önemi var. Çünkü biz yedi yıldır Stüdyo 21ile anlatmaya çalıştıklarımızı bu festivalle özetledik. Uzun zaman Suriçi’nde özel bir şey yapmak istedim. Sonunda bunu başarabildik. İki yıldır Lefkoşa’nın, Suriçi’nin özel bir festivali var. Sadece bu festival değil tabii. Biz her gün birilerinin hayatına dokunuyoruz. Bu süreç Stüdyo 21 ile başladı, bu günlere geldi. Her yıl bu festivali daha ileri taşımak istiyoruz. 2018 için çok daha güzel planlarımız var. Bu yıl Gezegenler konsepti ile festivali düzenledik. Bununla anlatmaya çalıştığımız farklı gezegenler kendi başlarına hayatlarını idame ettiriyor bile olsalar, aslında yalnız başlarına hiçbir şey ifade edemeyecekleriydi. Burada vermeye çalıştığımız mesaj toplumsal birliktelik. Bizler birey olarak elbette hayatlarımızı idame ettirecek durumdayız. Ama yalnız hiçbir şeyiz. Bu mesajı da sanatı araç olarak kullanıp insanlara anlattık. Bu sokaklarda çok önemli bir ruh yakaladığımızı düşünüyorum. Ben tüm bunları elbette yalnız yapmadım. Yanımda Suriçi çocukları, gençleri hep vardı. Yıllardır sokakları temizliyoruz. Olmayacak yerlere çiçekler ekiyoruz. Arabaların park ettiği yerleri işgal edip, oralara bank koyuyoruz. Çok şeyi değiştirmeye çalışıyorum bu bölgede. Sanırım bunu başardık da.”

“İNSANLIKLA İLGİLİ AYIPLARIMIZ VAR”

Derviş yalnız olmadığından bahsedince, ben de her zaman onu gençlerle birlikte gördüğümü fark ediyorum. Kim bu gençler diye merak ediyorum. Sanırım onlar hep vardı. Hep oradaydı. Derviş bize onları daha bir görünür kıldı.

“Aslında ben adada hizmetin, devletin bile ulaşmadığı pek çok yere gittim. Bu benim için avantaj oldu. Sosyal ve ekonomik anlamda dezavantajlı olarak bildiğimiz gruplarda çok yer aldım. Surlar içinde ilk tanıdığım dört genç, bazı şeyleri fark etmemde bana çok yardımcı oldu. Bu bölge içimizde hep bir yara ama sadece bu bölge de değil insanlıkla ilgili bu ülkede ciddi ayıplarımız var. Bu ayıplarımızı ortaya çıkarmak, azaltmak için biz tüm bu adımları attık. Ben dört yıldır Surlariçi’nde yaşıyorum. Artık ben de onlardan biriyim ama bu sıkıntı sadece bu bölge ile alakalı değil. Bunu özellikle vurgulamak istiyorum. Ayrıca zaman içinde yaptığımız her şeyi çok kültürlü bir boyuta da taşıdık. İnsan odaklı çalışıyoruz. Sadece Türk, Rum değil ayrım yapmadan herkesi kapsayan projelerde çalışıyoruz. Din, dil, ırkın bizim için önemi yok. Sanırım bizim projelerimize insanların ilgi göstermesinin en önemli nedeni bu naiflik ile herkesi birleştiren yapısı.”

“Yeni bir proje Nefes”

Tüm bunlar yanında son olarak Buffer Frienge Performans Sanatları Festivali’nde Nefes projesiyle yer alan Derviş ve ekibi izleyenleri çok etkiledi. Müziklerinden koreografisine her şeyi kendilerinin yarattığı bir sema ritüeliydi bu. Ama görmeye alıştıklarımızdan çok farklı, çok daha çağdaş bir ritüeldi belki… Doğru kelimelerle bu projeyi Derviş bizim için anlattı.  

“Buffer Frienge başladığından bu yana destek verdiğim bir festival. İlk kez bu yıl performans olarak katıldık. İki yıldır Nefes projesi üzerinde zaten çalışıyorduk. İlk başta kısa bir gösteriydi. Zaman içinde bunu bir saatlik bir gösteriye dönüştürmeyi, sergilemeyi başardık. Bu projeye de Nefes ismini verdik çünkü zorlukla geçen yılların ardından bizler şimdi nefes almaya başladık. Ben 2000’li yıllardan bu yana Budizm ile ilgileniyorum. Bence hayatın temel yapısı Budizm, Şamanizm gibi telem inançlar üzerine kurulu. Bu konularla ilgilenirken de sema olayı ile karşılaştım. Düşüncesi bana çok yakındı. Zamanla daha da araştırdım. Öğrendim. Gittikçe konunun içine girdim. Yıllardır geleneksel anlamda sema gösterisi yaparak pek çok insana da ulaştım. Bu gösterinin temeli de Sufizm ritüeli. Genel anlamda bakıldığında kıyafetim, elim, dönüşüm hep bu. Fakat yapmaya çalıştığımız bu günün anlatımı. Bugün Sufizm klasik anlamda hala aynı olsa da dünya aynı değil. İnsanlık çok farklı. O nedenle daha modern bir yaklaşımla bunu yapıyor, biraz da kendimizi, Lefkoşa’yı anlatmaya çalışıyoruz. Biz bu projeyle çok eleştiri aldık. Tabii ki bu göreceli bir kavram, buna saygımız var. Biz kimseyle kavga etmeden, herkese saygı göstererek kendi yolumuzda ilerlemeyi seçiyor, bunun için çalışıyoruz. Başkalarından da aynı saygıyı bekliyoruz. ”  

        

 

       

  

                       

Dergiler Haberleri