Zorunlu Hatırlatmalar

Tamer Öncül

Geçtiğimiz hafta gündemi sarsan tartışmaların başında geldi “Sağlık”…
“Hayati” önemi olan bu konularda, kimileri yine üç maymunları oynadı… Kimileri YDÜ savunuculuğuna soyunup; Sağlık bakanlığı ve Tabipler Birliği’ni suçlarken; kimileri de, “Mammayı paylaşamıyorlar! Bunca zaman akılları neredeydi?” gibi derin(!) tahlillerle konuyu geçiştirmeye çalıştı…
Bana da, iki eski yazımla zorunlu hatırlatmalar yapmak düştü!..

SAĞLIKSIZ SAĞLIK TARTIŞMALARI…

Aylardır gündemden düşmeyen “sağlık tartışmaları” K.T. Tabipleri Birliği Yönetim Kurulu’nun ve ardından da Serbest Çalışan Hekimler Birliği Yönetim Kurulu’nun istifasıyla yeni boyutlar kazanarak doruğa tırmandı…
Tarafların (KTTB, SÇHB, Tıp İş, Sağlık Bakanlığı, YDÜ vd…) kendi “haklılıklarını” savunmak için yaptığı açıklamalara baktıkça, bir hekim olarak acı acı gülmekten kendimi alamıyorum…
Öncelikle üyesi olduğum Tabipler Birliği’nden başlayalım… “Sağlık Yasası’nın söz verildiği gibi(!) 2008 başında meclisten geçmemesi ve YDÜ’nün, tüm karşı duruşlara karşın Dişhekimliği, Eczacılık (ve hazırlık aşamasındaki Tıp)  fakültelerini  YÖK izniyle açarak eğitime ve birliğe kayıt olmamış öğretim görevlileriyle “hasta kabulüne başlaması” gerekçeleriyle istifa ederek “Olağanüstü Genel Kurul” çağrısı yapan Birlik Yönetimi, kamuoyuna derdini tam anlatamadığı gibi; üyelerine gönderdiği yazılı duyurularla, kendi yasasının(özellikle de reklam bölümünün) yeni yönetim seçilene kadar uygulamada olmayacağını bildirerek (başkalarını yasa dışılıkla suçlarken) yasa dışılığa kendisi de düşmüştür… YDÜ’nün yasadışı doktor çalıştırmasını engellemenin yolu (on beş gün  için de olsa) kendi üyelerinizi de bu yasayı çiğnemeye çağırarak olmaz…  İstifa eden Yönetim Kurulu zemin hazırladığı bu yasa dışılığın hesabını vermeden (bugün gerçekleştirilecek Olağanüstü Genel Kurulda) yeniden aday olmaya kalkmamalıdır…
Diğer yandan, Birliğin Yönetim Kurulu istifa ederken, diğer organların (Denetim, Disiplin…) ve Birlik bünyesindeki iki odanın (Tabip Odası ve Diş Tabipleri Odası) yönetim kurulları neden istifa etmediği sorgulanmalıdır…
Başlangıçta Dişhekimliği Fakültesi’nin açılmasına karşı (üstelik de bilimsel) açıklamalarda bulunan Diş Tabipleri Odası, sonradan neden sessizliğe bürünmüş (sevgili meslektaşım İzgü Beyar’ın kişisel olarak Hasan Hastürer’in dünkü köşesinde yayınlanan yazısı, güzel olmasına karşın, odanın resmi açıklaması sayılamaz) ve istifa etmemiştir?..
Sorunun taraflarından biri olan Sağlık Bakanlığı’nın, (Raziye Kocaismail’in, Suat Günsel’in KURTULUŞ YDÜ TIP FAKÜLTESİNDEDİR açıklamaları günlerdir basında yer alırken) “Birlik YK’nun istifa gerekçeleri”nden biri olan YDÜ olayına, yalnızca Cenk Mutlu yakalının sorularını yanıtlarken değinmesi (“YÖK bize bu fakültelerdeki eğitimin kaliteli olacağı güvencesini verdi… Yeni bir Fakülte için izin ya da onay makamı Sağlık Bakanlığı değildir…” 22 Ocak, Yenidüzen); o demecin dışında (birçok söyleşi ve demeç yayınlanmasına karşın) bu konuya değinmemesi de düşündürücüdür…
Tartışmaların odağındaki YDÜ cephesine gelince… Medyanın tüm olanaklarından yararlanarak başarılı bir REKLAM kampanyası sürdüren YDÜ yöneticileri, bu olayda da “hünerlerini” gösterip; “Bizim Yaptıklarımız Kıbrıs’ta, hatta Ortadoğuda(hatta Dünyada) yapılanların en iyisidir” iddiasını sürdürmekten geri durmuyorlar…
Çok okunan(!) köşeyazarlarının köşelerinden “Annem beni sağlık sorunlarımıza kökten çözüm getirecek olan bu sağlık merkezini yaratmak için doğurdu” diyerek mütevazilik(!) gösteren Suat hoca (eski cumhurbaşkanının incilerini aratmayacak) “Bologna sürecinin geri kalmış ülkeler için hazırlanan büyük bir tuzak olduğu” iddiasıyla da; bu tuzakları hazırlayan dış düşmanlarımıza(!) karşı nasıl kavga verdiğini de hatırlattı dosta düşmana!…
“Kalkınmanın motor gücü” diye BETONLAŞMA’yı alkışlayanlar; aynı mantıkla (aşağıda okuyacağınız eski bir yazımdaki gerçekleri görmezden gelerek) YDÜ’ni göklere çıkarmakta; ya da sessizliğe bürünerek yapılanları onaylamaktadırlar….
Bizim gibilere de, “Kalkınma düşmanı / hain” muamelesi yapılmaktadır…
Eğer hatalı olan ben (ve benim gibi düşünenler se) hükümet derhal istifa edip; kabineyi kurma görevini ( yoktan, harikalar yaratan) YDÜ kurucularına vermelidir…
                                                               ****   26-01-2008

YÖK’ÜN  YENİ YÖNETMENLİĞİ VE BİZDEKİ ÜNİVERSİTELER

Üniversitelerimizin “Bahar Şenlikleri” ile uğraşmaktan olsa gerek, üzerinde durma gereksinimi duymadıkları önemli gelişmelere değinmek istiyorum bu yazımda…
Basınımızın da atladığı, bu gelişmelerden biri YÖK’ün yönetmenliklerinde yaptığı değişikler…
YÖK, Yurtdışı Yükseköğretim Diplomaları Denklik Yönetmeliği'ni yeniledi. 26519 sayılı yeni yönetmelik 11 Mayıs 2007 tarihinde Resmi Gazete'de yayınlanarak yürürlüğe girdi. Yönetmeliğin 7. maddesinin 3/a alt maddesi şu düzenlemeyi getiriyor:
"Yurtdışındaki yükseköğretim kurumlarında öğrenim gören öğrencilerin programlarında; programın müfredatı ile ilgisi olmayan ve Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Temel İlkeleri ile 2547 sayılı Yükseköğretim Kanunu’nun 4 üncü ve 5 inci maddelerinde belirtilen amaç ve ilkelerine aykırı dersler bulunması halinde, alınan diplomalara denklik verilmez. "
Yönetmelikte atıf yapılan Yükseköğretim Kanunu'nun 4 ve 5. maddeleri, "Atatürk milliyetçiliğine bağlılık", "Türk olmanın şeref ve mutluluğu", " (bölünmez bir bütün olarak) Türkiye Cumhuriyeti Devletine karşı görev ve sorumluluklarını bilme ve bunları davranış haline getirme", "milli kültür, örf ve adetler" gibi kavramlara vurgu yapar ve yüksek öğrenimin amacını, bu "değerler" çerçevesinde tanımlar.
Şimdi YÖK demek istiyor ki, “müfredatında benim (tamamen subjektif olan)amaç ve ilkelerime aykırı dersler veren yabancı üniversiteler olursa, bu üniversitelerden mezun olacak öğrencilerin diplomalarına denklik vermem…”
İsterseniz konuyu biraz açalım… Siz dünyaca ünlü bir üniversiteden(örneğin Fransa’daki Sorbone Üniversitesi’nden) mezun olabilirsiniz… Ama YÖK( ki bu kurumun başında Cumhurbaşkanını halkın seçmesinin büyük bir hata olduğunu savunan birileri oturmakta), o üniversite’de yukarıda sıralanan değerleri rencide edici dersler olduğunu tespit(!) ederse; sizin diplomanız Türkiye’de hiçbir işe yaramayacaktır…
Bu yönetmenliğin bizdeki üniversitelere yönelik yansımalarını yakında göreceğiz!.. Şimdiden kesin yargılara varmak istemiyorum; ancak temel amaç ve ilkeleri, bilimsellikten çok, milliyetçilik/ırkçılık ve robot nesiller yetiştirme üzerine kurulmuş olan bu 12 Eylül ürünü kurumun neler yumurtlayacağını kestirmek zor değil…
Bugüne dek, Kıbrıs Üniversiteleri’ne yönelik “bir adım ileri iki adım geri” taktiğini uygulayan YÖK, son fiyaskosunu da YÖDAK’a başvurusu dahi bulunmayan YDÜ Eczacılık Fakültesi’ni “yerleştirme defterciği”ne almakla yapmıştır…
Kendi amaç ve ilkeleri için kılı kırk yaran YÖK’ün, Kıbrıs’taki resmi kurumları dikkate almayan buna benzer tavırlarını bugüne dek çok gördük… Öyle anlaşılıyor ki bundan sonra da göreceğiz…
Peki, başta YÖDAK olmak üzere, bizim yetkililerimiz ne yapıyor?.. Basından izlediğim kadarıyla, birbiriyle çelişen açıklamaların dışında, ciddi bir tavır sergileyen yok…
Üç özel üniversite, (yasaya karşın) YÖDAK’ın yapacağı merkezi giriş sınavına katılmayıp; kendi sınavlarını yapacaklarını açıkladılar… Yine tıs yok!...
Binaları “Avrupa Standartlarında” diye öğündüğümüz üniversitelerimizin, eğitim kalitesi ne yazık ki “geri kalmış ülkeler” düzeyinde!..
Türkiye’de bir sürü “çadır üniversite”ye izin veren YÖK’ten bilimsellik ve eğitim kalitesi için bir şey beklenemeyeceği ortada…
Olayın ekonomik yanından baktığımızda YÖK’ün tutumları (Türkiye’den gelecek öğrenciler açısından) bizi etkileyici düzeyde olabilir… Ama bilimsellik ve kalite yönünden dikkate alacağımız kurumun YÖK olmadığı ortada…
Bologna sürecini dikkate (ve ciddiye) alan tek üniversitemizin DAÜ olmasına, sevinmeli miyiz, üzülmeli miyiz sizce?..
Üniversitelerimizin güzel binalarına/vitrinlerine bakıp değerlendirme yapma hatasından kurtulmadığımız sürece; onların şu anda önde gelen özelliği olan “ekonomik gelir kaynağı” olma yetilerini de yakında yitirecekleri gerçeğini gözden kaçıracağız…
Bu rüyadan ilk uyanması gerekenin hükümet olduğunu hatırlatmama bilmem gerek var mı?
                                                                                                                               26-05-2007 


.